üniversite yıllarımda gece tv izlerken görmüştüm ölüm haberini. kalbimin düğümlendiği anlardan biriydi. hemen ev arkadaşımı uyandırmıştım. gözyaşlarımız çözemedi düğümlerimizi. adam olacak çocuklardık ve ağlarken anlamıştık bir adamı yitirmenin ne demek olduğunu...
yaz sıcağının bu kadar ağır bastığını hissedersin, uzun saçların insanı yakmak için bir sebep olmadığını hissedersin.
ve ilk okul defterinin ilk sayfasına yazacak kadar koyar adama.
Bir an içerisinde bir değer bütününün ortadan kaybolmuş gibi yaptığını düşünün...
Hayatın en derin yerinde sigarasını dramatik bir yapıda tüttüren bir kadının , barış manço'nun ölümü üzerine kendini insanlardan yabancılaştırarak sigarayı bırakması şu ana kadar denk geldiğim en büyük hissiyattır.
Ama dudaklarımızda daimi olarak söylenecek şarkılarını burukça ortaya sunan ses tellerim nasıl bir hissiyat içerisinde olduğumun göstergesi, tasımıdır. Hani her sabah televizyona baktığınızda gördüğünüz o griden beyaza salınan saçları ile bağrımıza dokunan varlığın yok olması , ama eserleri ile yaşaması...
bir "gülpembe"nin gitmesi,
kurtalan ekspres'i dinleme hevesinin gitmesi,
eğlenceli şarkıları artık dinleye dinleye bile eskitemeyeceğimiz gerçeği. çünkü bu tarz bir barış manço daha yok.
çok uzun zamandır görmediğin uzaktan bir akrabanı kaybetmiş gibi; keşke daha çok vakit geçirseydik, keşke onu daha çok sevmeye vaktim olsaydı dedirten, bir sürü keşkelerle dolu karmakarışık hisler. sanki yakından tanıdığın birini kaybetmiş gibi.
zor tarif edilesi anlardandı, hani böyle karnınıza bir şey oturur ya içinizde gereksiz bir huzursuzluk hissedersiniz inanmak istemezsinizdir ama gerçeğin ta kendisidir aslında o karnınızdaki şey işte öyle bir şeydi...
üniversitedeydim.
evde tektim.
öldüğünü duyduktan sonra, insanın iki gün boyunca durmadan ağlayabileceğini öğrendiğim an oldu.
gözyaşlarım durmadı.
çocukluk bitmişti. o birçoğumuzu çocukluğumuzdan gençliğimize taşımıştı.
çok üzülmüştüm.
bu yazıyı yazarken tekrar acısı düştü içime...
Çocuktum daha..
Sabah televizyon sesleri rüya gibi geliyordu.
Birisi barış manço diyor, ölü diyor, büyük bir değer diyordu.
Yüzümü yıkamadan kalktım, geçtim televizyon başına ''neler oluyor?'' edasıyla.
Daha dün ıspanak yememi, diş fırçalamamı tembihleyen adamın öldüğü yazıyordu, anlatılıyordu.
Senelerdir müzikleriyle, programıyla ve anlatışlarıyla büyüdüğüm adam yok diyorlardı, imkansızdı.
Nasıl ölürdü? 80 yaşına kadar yaşayıp, hiç bir boka yaramayan adamlar duruyorken o nasıl 50'li yaşlarda giderdi?
Çok hüzünlüydü sözlük.
anneannem ile birlikte evde otururken televizyondan öğrenmiştik ölüm haberini. Adam olacak çocuk olarak boğazımda bir şeyler düğümlenmişti. Şimdi anneannem de o da huzur içinde uyusunlar yattıkları yerde.
küçüktüm daha ama hala ne kadar ağladığımı hatırlıyorum. hatta televiyonda cenazesini canlı gösteriyorlardı evdeki herkesi saygı duruşuna kaldırıp ağlamıştım. keşke ölmeseydin barış abi yeni nesilin sana ihtiyacı vardı.
herkes ağlıyordu onu hatırlıyorum. herkes ağladığı için bende ağlıyordum ama sebebini bilmiyordum. sonra abim o öldü diyince bende ağlamaya başladım. bir daha durmadı içimdeki gözyaşları.
insanın insan olduğunu hatırlatan hislerdir. nitekim barış manço gibi türkiye bünyesine bir şey kazandırmayan bir insandan ödül almak en fazla osurmadan sıçmak kadar zevk verebilir.