katalanların diyarıdır. eğer turist değilseniz, oranın yerlisi iseniz, ispanyolca konuştuğunuzda eve sipariş ettiğiniz yemeği bile getirmezlermiş. katalanca konuşulmalıymış.
çok büyük beklentilerle gidilmemesi gereken ortalama bir avrupa şehri. neredeyse tamamen turistlere yönelik bir şehir olduğu için siesta saatlerinde de dükkanların çoğu açıktır. la rambla etrafındaki ara sokaklarda mütevazi lokantalarda uygun fiyata çok güzel yemek menüleri bulunabilir. ispanyol klasiği olan tapasın farklı çeşitleri mutlaka denenmelidir.
gece hayatı (madrid hariç) diğer bütün şehirlerin aksine barcelona'da sabaha kadar sürer. pahalı-ucuz bütün gece kulüpleri barceloneta semtinde toplanmıştır. üst düzey olan birkaçının dışında girişler ücretsizdir. sabaha karşı mekandan ayrılıp kalınacak yere doğru gidilirken churros'un (çikolata soslu hamur)tadına bakılabilir.
barcelona güzel bir şehirdir, ama yüzde 90´ı ispanyolca olan, gramer´i bastan sona latin - ispanyol gramerinden gelen bir katalanca dilini, sanki ispanyolca ibranice gibi bambaşkaymış gibi sunmaya çalışmaları insanı çileden çıkartır. bu arkadaşlar "aksan " bile kabul etmeyip her söylediğin kelimeyi düzeltmeye çalışırlar. ben bunlara "amerikalılar ingilizce konuştuklarını kabul ediyorlar da, siz niye ispanyolca konuştuğunuzu reddediyorsunuz?" diye sormuştum, g.t olmuşlardı.
katalanlara sorsan dünyanın en güzel şehridir. onlara sorsan dünyanın en çirkin şehri de madrid´tir.
iş için yaklaşık 1 hafta bulunduğum şehir. bilenler bilir, barselona katalanların başkentidir. ispanyadaki özerk katalunya bölgesi dilleri, kültürleri, tarihleri ile kendilerini ispanyol olarak addetmez, bağımsızlık ister. herhalde bu durum size de tanıdık geldi. ancak şöyle bir fark var. gittiğinizde anlıyorsunuz ki barselona bir liman, sanayi, ticaret ve kültür şehri. bask bölgesi genel anlamda ispanya'nın geri kalanından daha zengin ve elit. benzer durum, ayrılık isteyen kuzey italya için de geçerli. yani katalanlar, "ispanya'yı biz besliyoruz, biz zenginleştiriyoruz, o halde ancak kendimize harcayalım, bağımsız olalım" derdindeler. şimdi türkiyede durum ise tam tersi değil mi? ayrılıkçı kürdler, her türlü melaneti yaparken, ayrılmak - bağımsız olmak isterken, kürdleri yıllardır besleyen, sırtında taşıyan, zengin ve elit batı bölgelerinin esas ayrılık istemesi gerekmez mi? "bu kamburu atalım sırtımızdan" demesi gerekmez mi ispanya veya italyada olduğu gibi? yani ayrılmak isteyen kürdlere şunu sormak lazım: sen bu ülkeye ne verdin de ne istiyorsun? hangi hakla kendine ayrıcalık istiyorsun, bu ülkeye ne katıyorsun? bana bu soruları sorduran şehir.
tam anlamıyla yaşanabilecek bir şehir, bir çok milleti turistik anlamda görebilirsiniz ve tam anlamıyla turistik yapıya sahip(turist geçim kaynağı) insanı çok sıcak ve istanbulu andıran bir güzelliği var...
barcelonata, sahil kısmı harika metrodan inen insanlar koşarak denize giriyor...(keşke istanbul'um da böyle olsa diyor insan, zaten istanbul'un gelişmiş hali diyebiliriz şehir için)
insanları sıcak kanlı yolda gören insan bile selam verebilir size...
(hırsızlık malesef çok ancak hırsızların cana kastı yok genelde elinizdeki telefon v.s para gibi şeyleri hile yolla çalıyorlar, hırsızlığıda genelde göçmen insanlar yapıyormuş kendileride bundan çok şikayetçi)
pazar günleri dükkanların kapalı olduğunu görebilirsiniz çünkü zorunlu olarak resmi tatilleri ... siesta yaptıklarını da düşünürsek rahat ve geliri yüksek bir millet dükkanlar genelde saat 11 gibi açılıyor.(milli hasılatın yüksek olmasının göstergesi)
gidilesi ve görülesi bir şehir, avrupa denildiğinde gidilebilecek ilk ülkeler arasında.
çikolata, parfüm, inovasyon ve erotik müzeler ve l'aquarium alteRnatif isteyenler için oldukça keyifli seçenekler.
elbette miro, picasso, gaudi ve sanat müzeleri, olimpik istadyum, campnou, sagra da familia, la ramblas, güell park ı falan gördükten sonra.
sahildeki grand casino da para kaybetmeye değer. casino yakınında 3 tane yeraltı club var.. gidin için eğlenin.
vaktiniz bolsa hayvanat bahçesini de görün.
bu arada tapas yemek akıl karı değil. efendi gibi deniz ürünü yiyip, sangria için.
hayallerimin en büyüğü! bir gün kesinlikle ziyarete gideceğim şehir. nou camp, casa batllo, sagrada familia görülmesi şart olan yerleridir. te quiero Barcelonnnaaa!
ölmeden önce mutlaka bir kez görülmesi gerekir. ayrıca ah o la rambla yok mu, kalbim orada kaldı valla.
yazın giderseniz la rambla'daki 1-2 saatlik yürüyüşün ardından kendinizi caddenin sonundaki sahile atıp, şöyle bir yüzer serinler, duşunuzu alıp şehrin tadını çıkarmaya devam edebilirsiniz.
öylesine hayat dolu bir kenttir, aşkın diğer adıdır.
3 gece kalıp aşık oldugum şehirdir. havası, insanları, binaları, herşeyiyle hem yaşanası hem de turist olunası şehirdir. ilk fırsatta tekrar gidilesidir.
gaudi'nin, palmiyelerin, denizin ve futbolun kendi. sokak tabelaları ispanyolca değil katalanca'dır. halkı da sadece turistseniz sizinle ispanyolca konuşur, onun dışında herşey katalanca gerçekleşir.