yakın zamanda başımdan geçen bu mülevves hadiseyi sizlere anlatmadan evvel, en güzel memeler sizlerin olsun diyorum. meme çok önemli bir şeymiş arkadaşlar bunu anladım artık. bir musibet bin nasihatten iyidir. allah biz müslümanları şu mübarek ramazan ayında şeytani ve kötü niyetli memelerden esirgesin...
geçtiğimiz günlerde salih'le beraber; acaba geceleyin yasa dışı bir takım pompalaşmalar, dünden kalma sarılıp uyuyanlar, antidemokratik anallaşmalar falan olmuş mu diye mahalle turuna çıktık. sıcağın da etkisiyle bir kaldırımın dibine çöküp, boynumuzda modern kolye havası yarattığımız doksan dokuzluk tespihlerimizle ya hayyu ya kayyum çekiyorduk. kim önce bitirirse diğeri bim'e beyaz gazoz almaya gidecekti. aramızdaki bu amansız tespih yarışına dayanamadım ve; "boşver salih'im böyle şeylerin yarışı olmaz ben giderim bim'e deyip" kalktım ayağa.
geçen hafta başka bir semtin camisinde kedim böbrek hastası rolüyle topladığım bozuk paralardan birkaç lira diğer cebime ayırdım. tam kıçımı silkeleyip markete gitmek üzereyken bizim karşı apartmanın üçüncü katından yaşlı kokona bir teyze çıktı balkona:
teyze: canikom bekle, benim de aldıracaklarım var dur para getireyim.
etu: tamam teyze... salih sen git eve ben teyzenin alınacaklarını da alıp gelirim.
teyze: bir sürü bozuk para var atmiyim şimdi aşağı, dur sarkıtayım şunları bişeyle bekle...
etu: aa teyze napıyosun sok onları içeri millet görüp yanlış anlıcak şimdi ıyyy iğrençsin teyze ya puh ananı be!
teyze: ne var yaa işte kim ne dicek.
etu: lan teyze dokunamam ben bunlara, allah'ın belası kadın, fırın hamuru gibi uzattın yolun ortasına kesicem şimdi onları bekle sen!
teyze: salaklaşma be manyak şeyh, ben cumhuriyet kadınıyım, bende memelerini kestiricek göz var mı he! kafanızdaki örümcek ağlarını temizleyin artık.
hemen büyük bir bahçıvan makası almak üzere nalburun yolunu tutmuşken, yolda telkin etmeye çalıştım kendimi... aklım telkin olsa bile, yüreğim teskin olmuyordu. bütün dengem altüst olmuştu. iyi ki salih görmemişti bu olayı, iyi ki o'nu eve yollamıştım. hiç olmazsa onun gözleri kirlenmemişti.
arkamdan birkaç dakika balkonda bağırdıktan sonra çubuklu bayrak sallayıp, memelerine bağcık atıp içeriye girdiğini gördüm sokağın köşesinden. cebimden çıkardığım özgürlükçü burunları titreten hacı yağımı koklaya koklaya bim'in yolunu tuttum. ağlıyordum yürürken, herkes görsün diye silmedim gözyaşlarımı, salih de yoktu yanımda zaten. yalnızlığıma sarıldım öylece, çaresizliğime sümkürdüm burnumu. özgürlük bu değildi çünkü, balkondan sarkanlar aslında bizim müebbet mahkumiyetimizdi...
ne de çirkindi ne de korkunçtu o mülevves memeler,
ve yüzlerce emik izleri, yüzlerce sevimsiz surat.
kahverengi oldu gökyüzüm, hızla geçen seneler,
çocukluğumda bana masal anlatan o yaşlı diller,
ve beni bayramlarda kucaklayan o ihtiyar eller...
onlar olamaz, onlar değil;
görmesin bu gözler sarkık hayal kırıklıklarımı,
kahrolmalı o ihtiyar neneler,
ölmeli o nineler...