kimi insanlar bardağın dolu tarafına bakarlar, kimileri boş tarafına. bardağın büyük olduğunu söyleyenler de vardır. benim için bardağın içinde ne olduğu önemlidir.
Günümüzde beyaza siyah demek bakış açısı olarak algılansa da çok daha farklı bir şeydir. bakış açısı, bir fikrin, farklı kişilerin ve düşüncelerin farklı algılama biçimidir. Kesin kavramlarda Türkiye dışında işe yaramaz. Sadece türkiye'de karaya ak denir.
kişinin bir konuda sahip olduğu görüşler bütünüdür. bilinen diğer bir adı ise perspektiftir. özneldir, kişiden kişiye değişir. kişisel deneyimler, bakış açısının şekillenmesinde önemli bir unsurdur.
yağmurlu bir günde, bulutların arasından çıkan ve bizi gülümseten güneşle, bulutsuz bir yaz gününde bizi kavuran güneş aynı. Perdelerin arasından izlediğimiz şirin sokağımızla, soğuktan titreyen evsizlerin buluştuğu sokak aynı. Algımızı seçici kılan, görmek istemekdilerimize koyduğumuz sansürler...
hayat karşısındaki duruşumuzu belirleyen olgudur bakış açımız. olaylara nasıl baktığımızın önemini oldukça iyi vurgulayan bir hikaye paylaşmak istiyorum, belki birilerinin bakış açısını değiştirir diye. hikaye şöyle;
Bir zamanlar, her şeyden sürekli şikayet eden; her gün hayatının ne kadar berbat olduğundan yakınan bir kız vardı. Hayat, ona göre, çok kötüydü ve sürekli savaşmaktan, mücadele etmekten yorulmuştu. Bir problemi çözer çözmez, bir yenisi çıkıyordu karşısına.
Yine kızın bu yakınmaları karşısında, mesleği aşçılık olan babası ona bir hayat dersi vermeye niyetlendi. Bir gün onu mutfağa götürdü. Üç ayrı cezveyi suyla doldurdu ve ateşin üzerine koydu. Cezvelerdeki sular kaynamaya başlayınca, bir cezveye bir patates, diğerine bir yumurta, sonuncusuna da kahve çekirdeklerini koydu. Daha sonra kızına tek kelime etmeden beklemeye başladı. Kızı da hiçbir şey anlamadı, bu faaliyeti seyrediyor ve sonunda karşılaşacağı şeyi görmeyi bekliyordu. Ama o kadar sabırsızdı ki, sızlanmaya ve daha ne kadar bekleyeceklerini sormaya başladı.
Babası onun bu ısrarlı sorularına cevap vermedi. Yirmi dakika sonra, adam, cezvelerin altındaki ateşi kapattı. Birinci cezveden patatesi çıkardı ve bir tabağa koydu. ikincisinden yumurtayı çıkardı, onu da bir tabağa koydu. Daha sonra son cezvedeki kahveyi bir fincana boşalttı.
Kızına dönerek sordu:
- Ne görüyorsun ?
- Patates, yumurta ve kahve ? diye alaylı bir cevap verdi kızı.
- "Daha yakından bak bir de" dedi baba, "patatese dokun." Kız denileni yaptı ve patatesin yumuşamış olduğunu söyledi.
- "Aynı şekilde,yumurtayı da incele." Kız, kabuğunu soyduğu yumurtanın katılaştığını gördü. Sonunda kızının kahveden bir yudum almasını söyledi. Söylenileni yapan kızın yüzüne, kahvenin nefis tadıyla bir gülümseme yayıldı. Ama yine de bütün bunlardan bir şey anlamamıştı:
- Bütün bunlar ne anlama geliyor baba? Babası, patatesin de, yumurtanın da, kahve çekirdeklerinin de aynı sıkıntıyı yaşadıklarını, yani kaynar suyun içinde kaldıklarını anlattı. Ama her biri bu sıkıntı karşısında farklı tepkiler vermişlerdi.
Patates daha önce sert, güçlü ve tavizsiz görünürken, kaynar suyun içine girince yumuşamış ve güçten düşmüştü. Yumurta ise çok kırılgandı; dışındaki ince kabuğun içindeki sıvıyı koruyordu. Ama kaynar suda kalınca, yumurtanın içi sertleşmiş katılaşmıştı. Ancak, kahve çekirdekleri bambaşkaydı. Kaynar suyun içinde kalınca, kendileri değiştiği gibi suyu da değiştirmişlerdi ve ortaya tamamen yeni bir şey çıkmıştı.
- Sen hangisisin? diye sordu kızına. Bir sıkıntı kapını çaldığında nasıl tepki vereceksin ? Patates gibi yumuşayıp ezilecek misin? Yumurta gibi kalbini mi katılaştıracaksın ? Yoksa, kahve çekirdekleri gibi, başına gelen her olayın duygularını olgunlaştırmasına ve hayatına ayrı bir tat katmasına izin mi vereceksin?
aslında bakış açısını psikolojide seçici algı dediğimiz kavram belirler. sahıs algısını sectiği kavramı zihniyetine yerleştirir ve böylece bakış açısı oluşmuş olur.
üniversitemde çok değerli bir hocamız vardır, zekeriya altaç. nasada 10 sene mühendislik yapmış bir hocamızdır. ilk sene mat1 dersinde bize şunu demişti;
- hocam bana bir gün bir ödev verdi lisede. bir matematik problemiydi bu, gittim eve 3-4 saat ayırıp çözdüm ve ertesi gün doğru mu yapmışım diye hocama gösterdim. adam şaşırdı kaldı, meğer bu problem yüksek düzey matematik isteyen bir üniversite problemiymiş. şaşırdı, kutladı falan. tabi ben nasıl çözmüştüm o soruyu, öyle çok akıllı olduğumdan falan değil, duymayı beklediğiniz buysa. tamamen bakış açısı. ben o problemi öyle zor bir üniversite sorusu olarak değil de, lise öğretmeninin bana vermeyi uygun gördüğü normal sıradan bir problem olarak algıladığım için çözebilmiştim. direkt olarak bu problem zor diye baksaydım eminim çözemezdim. evet arkadaşlar, bakış açısı hayatınızda çok önemli bir yere sahiptir. bunu unutmayın.
unutmadım valla.
--spoiler--
Dr.Paul Ruskin, öğrencilerine yaşlanmanın psikolojik belirtilerini öğretirken onlara su olayı okur:
'Hasta ne konuşuyor, ne de söylenenleri anlıyor. Bazen saatlerce anlaşılmaz şeyler geveliyor. Zaman, yer ya da kişi kavramı yok.
Yalnız, nasıl oluyorsa, kendi adı söylendiğinde tepki veriyor. Son altı aydır onun yanındayım, ne görünüşü için bir caba sarf ediyor ne de bakim yapılırken yardımcı oluyor.
Onu hep başkaları besliyor, yıkıyor ve giydiriyor. Dişleri yok, yiyeceklerin püre halinde verilmesi gerekiyor. Gömleği salyalarından dolayı sürekli leke içinde.
Yürümüyor. Uykusu sürekli düzensiz. Gece yarısı uyanıp çığlıklarıyla herkesi uyandırıyor. Çoğu zaman mutlu ve sevecen, fakat bazen ortada bir sebep yokken sinirleniyor. Biri gelip onu yatıştırana kadar da feryat figan bağırıyor.'
Bu olayı anlattıktan sonra, Ruskin öğrencilerine böyle birinin bakımını üstlenmek isteyip istemediklerini sorar.
Öğrenciler bunu yapamayacaklarını söylerler. Ruskin, kendisinin bunu büyük bir zevkle yaptığını ve onların da yapmaları gerektiğini söyleyince öğrenciler şaşırırlar.
Daha sonra Ruskin hastanın fotoğrafını dolaştırmaya başlar. Fotoğraftaki doktorun altı aylık kızıdır.
Dr.Ruskin, Amerikan Tip Birliği Dergisindeki makalesinde, (günümüzde çok yaşandığı gibi) gülünç bir yanlış anlamanın insana nasıl tamamen farklı bir perspektif kazandıracağını anlatmaktadır.
Belki de hayatta yaşadığımız bir çok şey bize önyargılarımız ve bakış açılarımız tarafından dayanılmaz ve zor gözükebilir...
--spoiler--
Hayat üzerinde düşünmek ve dünyayı bir koyunun gördüğünden başka türlü görmek talihini yer yüzünde sadece insanlara verilmiştir. Son derece monoton, hep birbirinin aynı gibi görünen bu dünya ve hayat gerçekte sonu gelmez bir değişiklik süreci içindedir. Bugün gördüğümüz şeylerden hiç biri, ne ağaç, ne çiçek, ne kuş, ne de insan dün gördüğümüz ağaç, çiçek, kuş veya insanın tıpkısı değildir.
özellikle günümüzde, bizim toplumumuzda, taktığımız at gözlüklerine göre değişen açıdır. bir tecavüze veya bir yolsuzluğa bile at gözlüklerimizin izin verdiği açılardan bakıyoruz. e tabi doğal olarak farklı açılar oluyor.
ironiktir, bilimi kutsallaştırma dogmatikliğine, hatâlı analojisine, gayrıbilimselliğine kapılan bilimsel(!) zevatça ifâsı bakı şasısı şeklinde zuhur eden geniş vizyon...
herkesin iki gözü vardır.fakat bu iki göz üçyüzaltmış derece döner.herkesin görme derecesi farklıdır bu durumdan sonra bakış açısı dediğimiz olay devreye girer.bakış açısı kelimeler döküldüğünde fikir olur.
(bkz: fikir açısı)