Düzce de d100 üzerinde geçerken gördüğüm ve bahçem için çok güzel mobilyalar aldığım huba bahçe mobilyaları ile bahçemiz şenlendi bu yaz aylarında tavsiye ederim. Yolu düşen olursa kesin uğrasın siteleri de var sanırım.
Zihnim beni yamultmuyorsa farsça bağın küçüğü anlamında "bağçe" olarak kullanılan kelimenin dilimize uyarlanmış versiyonu olarak okumuştum bir yerlerde.
isviçrenin alp dağları gibi bir muhteşem doğal güzelliğe sahip yeşillik yer. ayrıca devlet bahçelinin memleketi hasanbeyli beldesinin bağlı olduğu ilçe.
eğer çocukluğunuz burada geçmişse daha özeldir. ve çocuklarınızın da içinde büyüme şansı olması gereken doğal, rahat ortamdır. çocuklar oyunlarını 4 duvarda, yuvalarda, yapay bahçelerde değil de burada kurmalıdır.
ve bende de bir bahçe takıntısı oluşmaya başladı. zaten çocukluğum bahçede geçti, o tadı bilirim. lakin bu takıntı başka bir takıntı sanki. bahçe.. bahçede..
uzun uzun yazmak istiyorum. içimi dışımı, sağımı solumu. kapattığım kapılarımdan tekrar evime girmek istiyorum. anahtarı elimde çevirmekten sıkılmış bir halde bahçedeki ağacın altında oturuyorum. hani gecelerde yıldızları saydığımız ağaç...
duvarlardaki ışıklardan gelen aydınlıkla gölge oyunları yapıyorum evimin üzerine, seni yapmaya çalışıyorum sık sık. sanki camdan bana bakıyormuşsun gibi geliyor bazen. hadi eve gel diyecekmişsin gibi bir his ile.
bahçede oturuyorum öylece. burda uyuyorum, burda yaşıyorum. evim ile bahçemin yerini değiştirdim. evim hala sen kokuyor eminim, ama giremiyorum. korkuyorum kendimden. evdeki aynalardan dahi kaçtım zaten. ne haldeyim görmüyorum hiç. belki bir su birinkitisinde yamuk yumuk rastlarım kendime düzgün görme umudu ile.
şimdi odamda otururdum normalde, gece lambasının eşliğinde düşler içinde gezerdim. cıvıl cıvıl, mis kokulu anları tadardım. olmasalar bile. koşardım mutfağa su içmek için, o kısa anlarda bile seni düşünerek ilerlerdim. her yudumda seni içerdim biraz daha.
artık bahçedeyim. kuş sesleri var uzaktan gelen hafif hafif. ve tabi sivrisinekler... umursamıyorumda onları, bari sineklere yararım dokunsun. kanım da çok temiz ya... kapalı kapılara bakmaktan alamıyorum kendimi, gerçi sadece bakıyorum işte. uzaktan izliyorum. yorulmuşumda biraz biliyor musun? sanırım uykusuzluktan. halbuki ne rahat gelirdi bu ağacın altı sen varken. sen varken yorgunluk giderdi işte şimdi ise senin yerine oturmuş pis pis sırıtıyor bana. lanet şey ne olcak. yüzüne sigaramın dumanını üflüyorum belli bellirsiz bir surat çıkıyor sanki. ya da sonunda deliriyorum.
telefonumuda evde unutmuşum biliyor musun? bende diyorum neden kimse aramıyor. üstelik sessize de almıştım mereti. allahtan arada bir bakkala falan uğruyorum da bir iki bira ile idare ediyorum, şişelerle dostluk kuruyorum. iyi dinleyiciler gerçekten. çok dertsizler gibi... ya da onlarda evlerini kapatmışlar. bilmiyorum öyle birşey sanırım.
bahçede uyku basıyor sabaha karşı genelde. hani günün en soğuk ve karanlık anı. ancak o ara uyuyabiliyorum. sanırım ancak o zaman kendimden geçtiğim için oluyor. alıştımda aslında bu halime. belki o yüzden eve girmiyorum artık. tek başıma da giremem o kocaman eve zaten. sesim yankı yapar içerde. sonra senin sesin geri gelir kulağıma.
yavaş yavaş sabah oluyor, zaten kuşlarda susmuş. şimdi farkettim. uyudular herhalde. huzurlu bir biçimde olsa gerek. zira rahat bir yuva kurmuşlar karşıki ağaca. hergece yaptığım gibi gene iyi geceler diliyorum sana. her ne kadar yanımda olup duymasanda.