-japon kızın polis tarafından reddedilip, kızın hönkürerek ağlamasına bakamadım, içim çok acıdı çok ağır sahne.
-bazı sahneler gereksiz uzundu, aradaki müzikler çok iyi olsa da filmden bi kaç dakika için uzaklaşabiliyorsun( örneğin, kızın haplandığı sahnenin devamı fazla uzun 1-2 dakika ile yaşadığı hayal kırıklığı anlatılabilirdi, düğün sahnesi de öyle. örnekler artırılabilir).
Çok güzel film ya. Böyle bi senaryo, kurgu yok arkadaş başka yerde.
Ayrıca Cate Blanchett'ın lotr'daki halinin üstüne tanımazdım ama burada makyajsız doğal haliyle başka bi güzel olmuş. Zaten ben de #nomakeup#nomakeupfilter sever olduğumdan*.
'Cause I know that time has numbered my days
And I'll go along with everything you say
But I'll ride home laughing, look at me now
The walls of my town, they come crumbling down
And my ears hear the call of my unborn sons
And I know their choices color all I've done
But I'll explain it all to the watchman's son,
I ain't ever lived a year better spent in love
'Cause I'll know my weakness, know my voice
And I'll believe in grace and choice
And I know perhaps my heart is farce,
But I'll be born without a mask
Like the city that nurtured my greed and my pride,
I stretched my arms into the sky
I cry Babel! Babel! Look at me now
Then the walls of my town, they come crumbling down
You ask where will we stand in the winds that will howl,
As all we see will slip into the cloud
So come down from your mountain and stand where we've been,
You know our breath is weak and our body thin
Press my nose up, to the glass around your heart
I should've known I was weaker from the start,
You'll build your walls and I will play my bloody part
To tear, tear them down,
Well I'm gonna tear, tear them down
'Cause I know my weakness, know my voice,
And I'll believe in grace and choice
And I know perhaps my heart is farce,
But I'll be born without a mask
film 2 saat 15 dakika ama 5 saat izlenimi veriyor. O kadar yorucu ki dikkat vermek çaba gerektiriyor. Zaten ne olduğunu anlamak 1saati alıyor. Gerilim sevenler bile pes der doğdeğil Bence vakit ayrılıp izlenmesi gereken bir film değil...
Alejandro González ve Guillermo ikilisinden başka birşey bekleyemezdim zaten. Amores perros ve 21 Grams gibi harika filmlerinden sonra bu da doygunluğu tam anlamıyla kazanan bir yapım olmuş. Belki süresi biraz daha kısa olmalıydı. Ya da çok ağır trajedinin arasına biraz da tebessüm koyulabilirdi. Çünkü öyle yoğun duygular işleniyor ki bazı kesim inanıyorum ki izlerken yorulmuştur. Film hakkında anlamlandıramadığım derecede olumsuz yorum var. Kesinlikle bunları hak etmiyor, kendi görüşüm. Senaryosu bakımından da çok derin bir şekilde işlendiğini düşünüyorum. En azından filmde Faslı birinin veya Meksikalı birinin Amerikan vatandaşına olumlu olan davranışlarına da parmak basılmış. Yani aslında tipik milliyetçiliği aşan bir film olmuş. Ama öyle bir anlatım tarzı var ki öykülerin kesişme noktaları ve birbirlerine olan etkileri ancak bu kadar duygu yoğunluğu taşıyabilirdi. Şunu da belirtiyor film.. Herkes iyi veya kötü şeyler yaşayabilir. Ancak bir olayın suç ve ağırlığı her zaman yoksul olanın üzerinde daha ağırdır. Gerçekten de öyle.
Brad Pitt bana oynuyor gibi değil de yaşıyormuş gibi gelir her zaman. Oynadığı her filmde bunu hissediyorum. Cate ile harika iş çıkarmışlar. Ancak filmde Yusuf karakterine ayrı parantez açmak gerekli. Baya kişi aramışlar o rol için ancak aradan o çocuk sıyrılmış. Ne kadar hak ettiğini de gösterdi zaten. Bunun dışında Japon kızın hem hikayesini hem de kendisinin oyunculuğunu beğendim.
Film güzel ancak bu ikilinin çok daha iyi iki filmini izlediğim için kendi içimde mecburen çıta oluşuyor. Film iyiydi, ancak eksiklerini asla göz ardı edemem..
farklı yerlerde geçiyor. Olaylarin birbirine nasil baglanacagini merakla beklemek hayal kirikligina sebep olabilir. Japonya kismi psikolojik ogelerle dolu. Meksika doğallık ve masumiyet çizgisiyle yoğrulmuş. Meksika düğünü aynı türk düğünü bu arada. Fas kisminda faslı olanların müthiş oyunculuklari var ki brad pitt sadece isim. Bu olayları tek bir filmde toplamaktansa ayri film çekip karanlık nokta bırakmamak daha akil olabilirdi. Herneyse günlük sinema tüketimini ziyan etmedi yine de sağolsun. Ama eleştiriyi bolca hakediyor.
güzel film diyenler, acaba nereleriyle izliyorlar? diye merak ettiren yapıt. brad pitt'in gördüğüm ilk vasat filmi. berbat ötesi. çok güzel diyen entellerdir, o enteller ki göte popo diyen kesimdir. kınıyorum onları. göte göt demeyi öğrenmelisiniz.
say it was your babel
say it was my babel
it was my babel
tell all people
now you know it's over rolling off her shoulder
you can take a ladder to the shadows and forget
was it how she kissed you and then dismissed you
was it purposeful and was it just to hook you in
hallucinating, chasing, changing, racing
breaking, hating till you lost it all
where was your girlfriend, he was not your man
where you were going, you're on your own
he was quick to burning
he was slow to learning
though inside your misty
he still kissed her when she cried
and did your best to please her
and then get up and leave her
you befriended the harsh way it ended now sleep tight
Fas' ın uçsuz bucaksız çöllerinde patlayan tek el silah sesi, üç kıtadaki dört farklı ailenin yaşamını derinden etkileyecek olaylar zincirinin fitilini ateşler. Bu olaydan etkilenenler arasında Fas' ta turistik gezi yaparken ölüm kalım mücadelesi yaşamak zorunda kalan Amerikalı karı-koca, kazayla işledikleri suç yüzünden başı derde giren iki Faslı çocuk, Amerikalı iki küçük çocukla Meksika sınırını yasadışı yollardan aşan Meksikalı çocuk bakıcısı ve Tokyo’da babası polis tarafından aranan asi ruhlu sağır Japon genç kız vardır. Birbiriyle çatışma halindeki kültürlerin ve uçsuz bucaksız mesafelerin ayırdığı dört farklı insan grubu, izolasyon, keder ve üzüntü duygularının eşlik ettiği paylaşılmış kadere doğru hızla yol almaya başlayacaklardır.
izlenebilir ve çok yönlü bir filmdir.
film içinde film yapmışlar. konular birbirinden kopuk halde. izleyeni fena halde sıkıyor. o kadar da anlatıldığı gibi mükemmel bir yapım da değil. brad pitt olmasa bu kadar fazla yorumu bulmak oldukça zor olurdu.
babil, meksika'lı yönetmen, alejandro gonzález iñárritu yapımı (2006) film. orijinal adı: babel
senaryo yazarı, 'paramparça aşklar köpekler (2000), ve '21 gram (2003), filmlerin de, yine yönetmen iñárritu ile birlikte çalışan senarist, guillermo arriaga. başlıca rolleri,brad pitt, cate blanchett, gael garcia bernal, adriana barraza, kôji yakusho paylaşır. üç ayrı kıtada, dört farklı konuyu birbirine bağlayan filmin ana teması, iletişimsizlik. abd, meksika ortak yapımı filmin türü dram. altın küre, 2006 cannes film festivali ve palm springs uluslararası film festivalinde birçok ödüller alan film, 79. akademi ödüllerinde de yedi dalda adaydır.
filmin kalitesi tartışılmaz. hayatın içinden çekip çıkarılmış gibi adeta.
ayrıca brad pitt'in hastanedeyken telefonla konuşması sırasında duygulanmamak mümkün değildi.
ve filmin sonunda japon baba kızının yanına geldiğinde ve elini tuttuğunda, birlikte intihar edicekler heralde gibisinden birşey geçti aklımdan. olabilirdi aslında, hem de daha farklı bir final olurdu belki de. ama şöyle de birşey varki; belki herkesin benim gibi düşüneceğini düşünüp, böyle bitirdiler; ki bu da farklı olanın aslında bu final olduğu anlamına gelir.
izlenmesi gereken trajik, güzel bir film. "dünya çok küçük aslında" dedirten ve her bir köşesinde farklı trajedilerin yaşandığı modern ve geri kalmış dünyalarda birbirinden bağımsız gibi görünen insanların hikeyelerini birbirine çok güzel bağlayarak anlatan ve düşündürten bir film
jopan sağır dilsiz kızın trajedisi ve piskoklojisi en etkileyici hikaye idi.