sürüklemesine sürüklüyor lakin bir beyoğlu rapsodisi değildir. daha az polisiye evet ama neticede kitabın beğenilmemesine sebep, yazardan bekleneni verememesi. tarz değiştirmek istemiş adamımız ama çok iyi bir iş çıkartamamış. amaa, yarı türk yarı ingiliz bir kadını, üstelik kadının ağzından bu kadar sürükleyici aktarabilmesi takdire şayan zira.
oldukça başarılı bir girişe sahip olan ahmet ümit romanı. son bölümleri kitabın genel havasını bozmuş olsa da genel olarak güzel duygular hissettirmiştir.
“Gönül gözün kapanmış olduğu için, aklın sınırları dışına çıkamıyorsun. Gerçek aşkın ne olduğunu bilmediğin için, fedakarlığın da ne demek olduğunu bilmiyorsun. Çoktan bitmiş, heyecanı sönmüş, ancak ilginç ülkeleri gezerek, eğlenceler düzenleyerek, lezzetli yemekleri midenize indirerek, bedenlerinizi yaralarcasına sevişerek birbirinize katlanabildiğiniz cüzi aşkına bakarak, benimkini yargılıyorsun…
Sen gerçek aşk nedir tanımadın ki, beni yargılayabilesin. Sen elini hiç ateşe sokmadın ki, aşk yangınının insan yüreğini nasıl sönmez bir çerağa çevirdiğini görebilesin. Sen, sevgilin için ölmedin, öldürmedin ki, beni anlayabilesin! ”
--spoiler--
Mevlana ve Şems konusuna hayran değilseniz, her boka itiraz eden, kendini bile inkar eden şımarık kadınlardan haz etmiyorsanız ve hala başlamadıysanız okumayın diyebileceğim kitaptır.
Ahmet ümit kim, Mevlevi ruhunu okuyucuya geçirmek kim?
Ocak ayının başında a101den almıştım bu kitabı. Sonra şubat tatilinde ailemin yanına gelirken getirmiştim okurum diye. Sonrasında başıma gelen olaylar olaylar derken ancak bugün kitap okumaya fırsat buldum. Ve bu kitaba başladım. Bitirince yazacağım. Şimdilik güzel gibi.