Çöle anlam katan tunuslu yönetmen Nasır Hamir'in çöl üçlemesinin son halkası. Diğer halkalar, çöl işaretleri ve kayıp güvercin gerdanlığı. iştar ve aziz'in çöl yolculuğu tasavvuf motifleriyle bezeli. içinde şiir meclisi bulunan bir film'dir.
Yönetmenin "çöl üçlemesi" adını verdiği ilki "çöl gezginleri" ikincisi, "güvercinin gerdanlığı" üçüncüsü, ve en şahanesi ise "bab'aziz" dir. (büyük kapı anlamına gelen bu filmde, andre gide'in "dar kapı"sına herhangi bir atıf var mıdır bilmem? -ki atıf yaptığı bunca eser göz önünde bulundurulduğunda mutlaka olmalı fikrimce.- fakat gide'nin "aşk erdeme açılan en büyük kapıdır ve bu yolu bulabilen insan çok azdır." Sözü; tunuslu çöl aşığı bir yönetmenin elinde ancak bu denli efsaneşebilirdi.)
Film, muhyiddin ibn arabi, mevlana, feridüddin attar ve ibn hazm gibi sufi düşünürlerin fikirlerinden esinlenilmiş, eserlerinden birebir alıntılanmış birbirinden etkileyici diyaloglardan oluşan, kuzey afrika sufi geleneğinin ve bu coğrafyadaki bizim bildiğimizin, bize dayatılanın çok ötesinde bambaşka bir islami kültürün en çarpıcı örneğidir. Zira bunu yönetmenin, "benim babamın dini böyle bir din değil, ben bu film ile babamın alnındaki lekeyi temizlemek istedim!" sözünden anlamak mümkün. Filmdeki karakterlerle sembolize edilen değerler incelendiğinde ise yönetmene hayran olmamak mümkün değil.
Film, kurgu ve görüntülerinin yanında, Armand amar'ın eşsiz müzikleriyle, görsel olduğu kadar işitsel de bir şölendir efendim.
izlediğim en etkileyici tasavvuf konulu filmlerden. armand amar'ın eşsiz müziklerine diyecek kelime yok zaten. Özellikle poem Of The Atoms isimli eseri çok farklı hissiyatlar uyandırır insanda. Dinlemek istiyenler için: https://www.youtube.com/watch?v=si6rLeYU5BQ
8-10 sene önce ülke ülke filmleri izlerken. Sıra iran filmlerine gelmişti. Muhafazakar unsurlar barındıran filmleri izleyince mesela tas ve bakır filmi inşirah suresi den ayetleri filme güzel yedirmiştir.
O zaman dedim acaba. En güzel muhafazakar film hangisidir diye baya film seyrettin. Fakat bab aziz i kısmen anladım. Bu filmle ilgili yazılar okuyup tekrar seyrettim gene bir parça daha anladım. Demem o ki sufilik hakkında biraz bilgi olmadan hazmedilmesi zor. Röportaj dan bir kısmı unutmam 'Allah güzeldir güzeli sever'
bugün oturdum yine izledim. çok başarılı bir film. karakterler, müzikler, hikayeler, hepsi harika.
ibrahim ethem sultan belh şehrinin sultanı iken bir gün ava çıkar ve bir ceylanla karşılaşır. tam okunu çekip ceylana atacak, ceylan "ma halakteli haza" der, yani sen bunun için yaratılmadın. ibrahim ethem sultan'ın dervişlik hikayesi böyle başlar. bab'aziz'in de dervişliği ceylanı kovaladıktan sonra ne oluyorsa o şekilde başlıyor.
tasavvuf felsefesini güzel özetleyen filmdir. akıl ve mantık ile ulaşılmayan, gerçeküstü ögeler film içinde etkileyici bir şekilde anlatılmış. tasavvufla ilgilenin veya ilgilenmeyin, hem görsel hem de içerik bakımından ilgi çeken izlenmesi gereken film.
yönetmeni Nacer Khemir olan 2005 de yapılan, Armand Amar etkileyen müziklerini yaptığı harika,etkileyici, mistik ve asıl amacının da olduğu gibi tefekkürün güzelliğini bize bir prensle dahi anlatan filmdir.
Filmin başında okunan ayetler Ali imran suresi 33-34-35-36 Ayetler. filmin hikâyesi de bu ayetlerle benzer kanaatimce.
film hem dünyevi göze hem de kalp gözüne hitap ediyor.
etkilendiğim çok sahnesi oldu filmin ama en etkilendiğim, gözlerimin resmen dolup, taştığı Sona gelinirken o muhteşem diyalog geçiyor Hasan’la Bab’Aziz arasında;
“Hasan… Seni bekliyordum.”
“Beni mi bekliyordun?”
“Ölümüme şahit olman için.”
“Neden ben? Ben ölümden çok korkarım…”
“Biliyorum. Anne karnında karanlıktaki bebeğe denseydi ki: “Dışarıda aydınlık bir dünya var, yüksek dağlarla dolu, büyük denizleri olan, dalgalanan düzlükleri olan, çiçekleri açmış güzel bahçeleri olan, dereleri olan, yıldızlarla dolu bir gökyüzü ve alevli güneşi olan… Ve sen, bu mucizelerle yüzleşmek yerine, karanlıkla çevrilmiş oturuyorsun… ” Doğmamış çocuk, bu mucizeler hakkında hiçbir şey bilmediği için, hiçbirine inanmayacaktır. Tıpkı ölümü karşılarken bizim gibi. işte bu yüzden korkarız. Ölüm nasıl olur da son olur Hasan oğlum, benim düğün gecemde mutsuz olma. Sonsuzlukla olan evliliğimin artık zamanı geldi.”
“Ölüm nasıl olur da başlangıcı olmayan birşeyin sonu
Bab’Aziz’in şu sözleri de hep aklımda olacak sanırım:
Ishtar, “ama o bir derviş değil ki” diye itiraz eder Bab’Aziz’e.. Zeyd’i göstererek. Bab’Aziz ise;
“Kim bilir, bu dünyada herkesin tamamlaması gereken bir görevi vardır. Bunu unutmadığın sürece diğerleri çok da önemli değildir. Ama bundan başka her şeyi hatırlıyorsan, hiç bir şey bilmiyorsun demektir.” diye cevap verir. Herkes kendi hikâyesini anlattı bu masalda aslında. Sonrası ise yolcuların birer birer geldikleri o mahşer şehri…
ve müzikleri tam bir kulakta hep kalacak olan tınılardan fazlasıydı.
sufilerin çöldeki eğlencesi, örtü altındaki kadın:ya rahman ya rahim ve zikir müziği filmin tam bir ruhunu yansıtıyordu bu sahnelerde.
izlenmesini tavsiye ediyorum sözlük, izlemek isteyenler için şimdiden iyi seyirler.
"hepimiz mum ateşi önündeki üç kelebek gibiyiz
âşıklar cihanında bir efsaneyiz her birimiz
ilki ateşe yaklaşmış ve demiş: ben aşkı biliyorum, aşkı anlıyorum
ikincisi ateşin yakınında yavaşça kanat çırpmış ve demiş: aşkın ateşini biliyorum.
üçüncüsü kendini ateşin ta ortasına atmış
evet, evet, budur işte gerçek aşkın anlamı!
ey güneş gel çünkü
onun emriyle bütün evren raks ediyor
mutluluktan perişan ruhlar raks ediyor
kulağına nerede raks ettiklerini söyleyeceğim
havada ve çöldeki tüm zerreler
iyi bilin, onlar sanki bizim gibi deli divaneler
her bir zerre ister mutlu ister mahzun
nedenini sormadan güneş divanesi olmuşlar" *
"Ölüm" derlerdi, gecenin bu dakikalarına benzer Ve sonra gelecek olan sabah yeniden diriliştir, düğündür. (bazıları farkında olmasa da) herkesin yaşadığı/yaşayacağı bir hikayenin filmidir. Hep bu şiirle ve şu sahneyle aklımda kalmıştır:
habertürk te okan bayülgen in yeni programı -beyin bedava- da ölüm ve ötesi adlı mevzular konuşulurken tanıştığım film. türkçe dublajlısıda var http://www.youtube.com/watch?v=50vfIsCH8NQ
birazdan izleyeceğim. güzel olduğunu düşünüyorum.
öykü içinde öykü... her repliği alıntı yapılıp bir yerlere asılır cinsten. aynı zamanda görsel şölen ve müzik ziyafeti.
yönetmen filmle ilgili bir röportajinda şöyle diyor ;
"babanızın yanında yürüyorsunuz, o aniden düşüyor ve yüzü çamurlanıyor, ne yapardınız? onun ayağa kalkmasına yardımcı olur ve gömleğinizle yüzünü silerdiniz değil mi? benim babamın yüzü islamdır ve filmim ile islamin yüzünü silmeye çalıştım, açık , toleranslı, irfan ve sevgi dolu dostâne bir islami kültür sergiledim "
baştan sona metaforlarla örülü güzel ancak ağır bir film. sembolik ve ezoterik anlatıma burada nasıl bir gönderme var acaba diye kafa yorarken kurgusal hikayenin takibi zorlaşabiliyor. bu sebeple bab' aziz bence en az üç sefer izlenmesi gereken bir yapımdır. film müziklerinin bulunması da farz olmuştur. ayrıca öğrendiğime göre filme adını veren bab' aziz, belh hükümdarıyken tahtından vazgeçip Allah yolunda fakir bir zahid olarak yaşamayı seçen ibrahim bin ethem' in ta kendisiymiş.
Mumkun oldugu kadar tanitim tadinda yazacagim ama herkesin izlemesini isterim o yuzden spoiler icerebilir diyelim.
Bir defa bizim kulturumuzde var olan maneviyatin buram buram koktugu bir dervis eatrafinda donen bir film bu. Nur, sevgi, mecnuna calma, aklin sinirlarini zorlama ve bunun tevekkulle yenilmesi... ilmin bittigi yerde irfanin baslamasi belki. Belki ikisinin bir arada yurumesi ve insan aklinin ve kalbinin yani bilmenin ve sevmenin sonsuzlugu.
zaten turkceye ruhunu tefekkur eden prens diye gecmesi cok isabetli. Bir raksin ortasinda gozu bir cerene takilan prensin her seyini birakip onun pesinde hakikate kapi aralamasi. oldukca lezzetli, icinde agzina kadar insan barindiran bir film. Son olarak yaratilan kadar yol vardir yaradana giden.
doğu medeniyeti masalı sever ve bundan asla vazgeçmez. serin çöl akşamlarında anlatılan masallar hikayelerle örülür, şiirlerle bezenir; usul usul yanan ateşin etrafında. çölde her şey kızıldır tıpkı bir aşığın gönlü gibi. çöl kızıl, ateş kızıl, iştarın elbisesi kızıl, akşam vakti kızıl, dansçılar kızıl, hizmetçinin sakalları kızıl. ama Babaziz beyazdır. saçı sakalı elbiseleri bembeyazdır. nuru temsil eder, Hüdanın aşkıyla kızıldan beyaza ulaşmıştır. bir de siyah renk vardır. mecliste ilahi söyleyen kadının elbisesi siyahtır ve onun örtüsünü iştar açar, gülümsemeye başlar. anlamı ise gayet hoştur: cezbe; gelinin duvağının açılması demektir. bu duvağı ise ancak iştar yani aşk açar. ve ortaya kainatın gerçek manası çıkar. evrenin karanlık (kadının örtüsü) noktalarına tanrı tecelli eder ( duvağın açılması). ve bu da ancak zikirle olur. zikir arınmayı; arınma tecelliyi doğurur. iştarın zikir meclisinde başı boş dolaşmasının sebebi budur. mevlana bu konuyu çok güzel özetler: "aşk, ilahi sırların usturlabıdır ( teleskop)". iştar batı medeniyetinde şehvetin ve aşkın tanrıçasıdır ve batının aslında afroditidir.
görüldüğü gibi filmde bir de renk sembolizmi vardır. ve bu bütünlük içinde daha nice ince noktalar var uzun uzun anlatılması gereken.
not: sen bana geceni ver benim anlatacaklarıma karşılık. şimdi seninle bir çölde olmak vardı.
çöl yolcularını anlatan bir film olmuş. bu çölün yolcuları bazen bir derviş bazen bir aşık bazen bir çocuk olabilir ama asıl yolcusu ceylandı. prensin ruhunu temaşasına sebep olarak insanı en uzun yolculuğunda bırakmıştır.
not: o aşık nasıl şarkı okumakla görevlendirildiyse sende bana şiir okumak için görevlendirildin.
filmin başı ve sonu her şeyin özeti olmuş geri kalan kısımlar ise olayı pekiştirmiş. çokça da söylenmiş aslında onun için filmin herhangi bir repliğini alıp yazmaya gerek yok yoksa hemen hemen çoğu cümleyi yazmak zorunda kalacağız.
babanız, yanınızda yere düşse ve yüzü çamurlansa ne yaparsınız?
ben olmasam bile benim babam tam bir müslümandı, ve şu sıralar onun yüzüne (dinine) çamur çalınıyor durmadan.
ben bu filmle babamın yüzünü silmeye, temizlemeye çalıştım. islam'ın batı tarafından sunulan yüzünü değil, bilinmeyen, es geçilen ve unutturulan yüzünü göstermeye çalıştım.
--spoiler--
bu dünyada herkesin yerine getirmesi gereken bir görev vardır. Bunu unutmadığın müddetçe, gerisi o kadar da mühim değil.
Fakat bunun haricinde her şeyi hatılarsan, hiçbirşey bilmiyor gibisindir.'
--spoiler--
an itibariyle, soundtrackını dinlediğim, harika müziklere sahip, şahene film.
soundtrack sayesinde, iran müzik üstadlarını tanıma fırsatını bulduğum için ayrıca hayranım kendisine.
(bkz: Mohammad Reza Lotfi)
O kadar etkileyici ve bir o kadar detay barındırır ki. Filmde anlamlar türetmek sizin elinizdedir fakat ana tema ölümün bir gün geleceği gerçeğidir. ilk izlendiği andan itibaren müzikleri büyülüyor insanı. Her şeyi bir ayrı güzel olan filmdir vesselam.
--spoiler--
Anne karnında karanlıktaki bebeğe denseydi ki; dışarıda aydınlık bir dünya var, yüksek dağlarla dolu, büyük denizleri olan, dalganan düzlükleri olan, çiçekleri açmış güzel bahçeleri olan, dereleri olan, yıldızlarla dolu bir gökyüzü ve alevli güneşi olan... Ve sen bu mucizelerle yüzleşmek yerine, karanlıkla çevrilmiş oturuyorsun.. Doğmamış çocuk bu mucizeler hakkında hiç bir şey bilmediği için, hiç birine inanmayacaktır. Tıpkı ölümü karşılarken bizim gibi.. işte bu yüzden korkarız. - Ölüm herşeyin sonu olduğu için, içinde ışık barındırmaz. - ÖLÜM NASIL OLURDA BAŞLANGICI OLMADIĞI BiR ŞEYiN SONU OLUR!
--spoiler--