herzaman varlığını yanımda hissettiren can dostum* kafamın içinde sürekli zıplayıp duran milyonlarca top var gibi,nefes bile aldırmayan,bazen kafamı duvara vurarak içindeki topları yere dökmeyi istediğim illet bir hastalık.ilaç içmek falan yalan.sevgilinin göğsüne yaslandığında,onun kokusuyla hafifliyor ancak.
ciddiye alınması gereken bir semptomdur.ne zaman olduğu,ne kadar sürdüğü, ağrı kesiciye yanıt verip vermemesi, eşlik eden başka şikayetlerin olup olmadığı mutlaka sorgulanmalıdır. gerekirse görüntüleme yöntemlerine başvurulmalıdır. özellikle sabahları olan ağrılar önemsiz deyip atlanmamalıdır.
evde kimse yok, yalnızsın. (yok yalnız değilsin, sinek var bir de, balkon kapısından sızan) ağlayasın var. çare yok ama, hiç yok. hep bir araf tasviri ki zihninde, sonu gelmez. orda öylece durmak ile, yağmura yakalanmadan koşmanın saçak altı ikilemi.. oda. duvarlar. dost'tan kalma bir minyatür palyaço baş köşende, saatlerdir açık, kendini tekrarlamaktan yorulmamış, "mute"lanmış televizyon, açık. saatlerdir ama. sızı önceleri. hafiften. kendini sezdirmeyen, önceleri çok önemsenmeyen bir sızı'ntının beynine damlaya damlaya göl olması, leş kıvamında "tasvir"ler getirmesi gözünün önüne..(eşeyli, her şeyli t'üreme)
baş ağrısı çocukluktur zihninde, annedir, panalgine'dir, bir de uyku. perdeleri çekili evin. güneşi yok evin.(ev, kendine benzetmeler arayadursun, virgülün acelesi yok,,)
rengi yok ama; pembe'den çok uzak bir herşeytozpembe kandırmacasına 5 yaş düşlerini doğramış mavi bir şehir, baş ağrısı kıvamında hep. kazazede bir lacivert bu taşıdığın iç denizin kendisi. (san ki. san?)"rengin ikÂmetgah senedi çıkartılamaz" * dedilerdi hani, çocukluğun meskeni gri. bozbulanık.
sinek. tüm puştluğuyla seni uyutmamaya kararlı. uykuna, baş ağrına kon'uk olacak yine..-"böcekler esner mi olric?"
kalkıp fütursuzca camı açıyorsun, sigara; baş ağrısı ortaklığını çoktan feshetmiş, 5 yaşına el sallayan yanlarına kül tablasından grihepaynıgri bi' koku resmediyor,,(virgülün dikeni batıyor zihne, kan yok.)
çare, hiç yok. kalkıp balkonun kapısını çekiyorsun, şemsiyeni açıp yağmurda deli gibi koşmaya başlıyorsun(koşarsan, daha mı az ıslanırsın?), televizyonu kapatıyorsun, ve zihnindeki tüm "şey"ler kararıyor.
sonra da gelip bu yazıyı yazıyorsun. sana bir şey söyleyeyim mi?.. senin ağlayasın filan yokmuş. şimdi önüne dön ve koşmaya devam et, bu yağmur bitecek!(yağmuru kim döküyor) çoktan bitmiştiyse de gene önüne dön. (zaten ne tarafa dönersen dön önün hep önünde oluyor ki bu da insan anatomisinin en sevdiğim karakteristik özelliklerinden birisidir.)
"benden önce girdiğim kutu bu
ilk başım'dan vurulduğumda... "
.
(darzamanlar/daralıp genişleyen beyinkıvrımlarına laf anlatmaya çalışırken)
sirke dökülmüş bezin buzlukta soğuyana kadar bekletildikten sonra alna sarılmasıyla ya da yine buzlukta iyice soğuk kıvama gelene kadar yuvarlak kesilmiş patates dilimlerinin bir bez ya da tülbent yardımıyla alna sarılmasıyla hafifletilebilen mnkdğmn şeysi. illet. nefret.