aşkın metafiziği

    15.
  1. okuduğunuz vakit sevgilinize bakışınızı değiştireceğine inanacak kadar korkak ve çelimsiz bir bünyenin sahibiyseniz en baştan okumaktan vazgeçin. kimileri kitabı okumamanız konusunda o derece ısrar ederler ki sanırsınız schopenhauer ayaklanıp bir şey yapmış onlara, aile bağlarının kopmasına sebep olmuş sanki; o derece ısrarcıdırlar.

    sonuçta bu da bir düşünüş biçimi. en yalın haliyle "aşk" denen olgunun bizim düşündüğümüz vıcık romantik bir his değil, bir "cinsel içtepi" olduğundan bahsediyor schopenhauer emmi. anlatısının özünde türü devam ettirmek için karşıt cinslerin birbirine duyduğu cinsel çekicilikten ve bu çekiciliğin aşk sanılmasından bahseder. tür hissinin bizim aşk sandığımız olguyu körüklediği ve bu yöntemle bir yanılsama yaratarak kendi devamlılığını garanti altına aldığını söyler. metnin özü çok kısa ve kabaca budur. "aşk", tür tarafından bize dayatılmış, türün devamlılık ilkesinin insana altın tepsiyle sunulmuş biçimidir demektedir schopenhauer.

    bu arada şunu belirtmekten geri durmayalım; kitabın adındaki "metafizik", varlığın mutlak bilgisine ulaşmayı amaçlayan düşünce biçimini temsil eder. yani çoğu kimsenin "schopenhauer aşkı inkar ediyor hafız, yok diyor yauw" demesine bakmayın, sadece kitabın adından dahi aşkın varlığına uzak durmadığı, tersine varlığını kabul ettiğini ve bunu açıklamaya çalıştığı açıktır ve tüm metin boyunca bunu yapar. ha, bir çok yerde "hastir lan" diyebilirsiniz kendisine; ancak fiziki bir çekimin varlığını inkar etmek biraz o'nu hafife almayı gerektirir; ki ayıptır etmeyin... unutmadan şunu da söyleyelim; aşkın metafiziği, "schopenhauer"in aşk'a bakışıdır. az biraz daha genelleyip bokunu çıkartmak da mümkünse eğer, "aşk" denen naneye "erkek"in bakışıdır, doğal olarak kadının bakışından fersah fersah uzaktır.

    kitabın diğer önemli özelliklerinden biri de schopenhauer'in de sıklıkla belirttiği gibi, binyıllardır aşk üzerine söylenmedik söz, yazılmadık şiir, savurulmadık aforizma, çekilmedik çile kalmamasına rağmen, bu olgunun felsefi alanda çok az incelenmiş olmasıdır ve bunu geniş kapsamlı olarak ilk defa arthur emmi yapmıştır. bu bile okunmaya ve üzerine düşünmeye değer olduğunu gösterir. fakat tekrarlamak gerekirse schopenhauer kitapta kadınla erkek arasındaki heteroseksüel ilişkiden ve aşktan bahsetmiştir; bunun için neden eşcinsel kişilerin birbirine duyduğu aşktan bahsetmemiş sorusunu etrafınızdakilere değil schopenhauer'a sormanızı tavsiye ederim, artık nasıl yaparsınız bilemem. bu konu ya ilgisini çekmemiş ya da eşcinsel ilişkiyi doğal olmamakla suçlayıp es geçmiş olabilir, bilemiyor insan..
    9 ...
  2. 17.
  3. schopenhaure, bu kitabında aşkın varlığını kabul edip bunun bir oyun olduğunuda dile getirir. zira 'doğa' ya da onun deyişi ile 'irade' insanların birleşmesini (yani düzüşüp) yeni bireyler meydana getirmesini ister, ve bu bireyler meydana geldikten sonra aşk diye birşeyin oyun olduğu (oynaşmak da denilebilir) ortaya çıkar. son derece kuvvetli bir düşüncedir zira evli insanların kaçında aşk var sorusu güncelliğini sürekli korumaktadır.

    yazarın değindiği başka bir konu ise kim kime aşık olur onda neleri arar sorularıdır. bunu da şöyle izah eder: bireyler kendinde olmayan özellikleri barındıran kişilere karşı daha meyillidir. çünkü 'irade' yeni doğacak bireyin güçlü olmasını sağlamaya çalışır.

    burda schopenhaur' un bahsettiği ona göre irade tanrısal birşeydir.
    6 ...
  4. 20.
  5. bilimsel verilerin çok çok az, belki de hiç olmadığı bir dönemde; bu kitabı yazabilmiş olması arthur schopenhauer'a olan hayranlığımın en büyük sebebidir. helal olsundur.
    6 ...
  6. 50.
  7. Schopenhauer kitabı.

    "Hiçbir konu yoktur ki aşkın uyandırdığı ilgiyi uyandırmış olsun, çünkü türün rahatının ve ıstırabının tasası onun üzerindedir ve sadece bireyin mutluluğunu ilgilendiren diğer her şey ile onun bağlantısı cisimle yüzeyin ilişkisi kadardır ancak. içinde aşk motifi bulunmayan bir dramı ilginç hale getirmek işte bunun için bu kadar güçtür, diğer taraftan bu konu her ne kadar sürekli kullanılıyorsa da asla bitirilemez."

    "Herkes bir başka kimsede kendisinin yoksun olduğu mükemmeliyetleri arzu eder ve kendisininkinin tersi olan kusurları güzellik olarak düşünür. bu sebepten ötürüdür ki, örneklersek çelimsiz sıska erkekler iri kadınları tercih eder, sarışınlar Esmerlerden hoşlanır. güzel bir kadın gördüğünde bir erkeğin içine dolan ve onunla birleşmenin en büyük mutluluk olduğunu düşündüren aldatıcı coşkunluk türün duygusundan başka bir şey değildir."

    "Herkes, kendisinin tersi olan özelliklere sahip insanı tercih eder. ancak istenmeyen karakteristik özellikler ne kadar belirginse, bunun tersini isteme o ölçüde fazladır."

    "Yaşama iradesi kendisini, kesin bir şekilde belirlenmiş ve ancak bu belirli baba ile bu belirli ana tarafından dünyaya getirilebilecek olan bir varlıkla nesnelleştirmek istemektedir. iradenin bu metafizik arzusu, varlıklar dairesi içerisinde bu ateşli arzuyu kıskıvrak yakalanmış olan gelecekte ebeveyn olacakların yüreklerinin dışında başka bir faaliyet alanına sahip değildir. Şimdi onlar, halihazırda bütünüyle metafizik bir amaca sahip olan, bir başka söyleyişle, gerçekte mevcut olan şeylerin alanı dışında kalan şeyi kendileri için arzu ettiklerini zannetmektedirler. Diğer bir ifadeyle, burada ilk kez mümkün hale gelen, doğacak canlının, varlıklar alanına girme noktasındaki ateşli arzusudur. bu arzu, her varlığın temel ve asli kaynağında vuku bulur. kendisini fenomenler dünyasında geleceğin ebeveynlerinin birbirlerine duydukları şiddetli sevgi olarak dışa vurur. kendi dışındaki her şeyi pek az dikkate alır. aslında aşk, başka bir benzeri olmayan bir yanılsamadır."
    5 ...
  8. 22.
  9. aşk olgusunun schopenhauer tarafından güzel benzetmelerle yorumlanması takdire şayandır. tüm kadın ve erkek ilişkilerinin cinsel olgular üzerine kurulu olduğu tezini o güzel kıvrım kıvrım beyninin ürünü örnekler ile kanıtlar.
    5 ...
  10. 37.
  11. aşk karşınızdaki insanın sizin beyin korteksinizde, snaptik noktalarda ördüğü nöral ağlardır. bu nöral ağlar sizi karşınızdaki insana "bağlar"...bu nöral ağlar ne kadar sık örüldüyse, ayrıldıktan sonra kolay kolay silinmez ve "aşk acısı"" dediğimiz durum ortaya çıkar...bir koku, bir kelime veya bir şarkı duyduğunuzda bu nöral ağlar size o sevgiliyi hatırlatır ve acı çekersiniz..aman diyeyim panpalarım dengeli sevin ve aşık olun. kendinizi fazla kaptırmayın...
    5 ...
  12. 5.
  13. schopenhauer'in çaresizliğinin belgesidir bu kitap. darvin'in tekamül nazariyesini desteklemekten öteye gitmez, akla yakın geldiği için okuyana kendini onaylatır ama yeni hiçbir şey söylemez. böyle lezzetli tespitleri ayşe arman yıllardır yapıyor yayıldığı köşelerde.

    schopi abi kendine bakmamak için gözünü başkalarının ilişkisine diken sıradan bir korkak sadece. johana'ya olan kızgınlığının kadını meta ve fiziksel incelemeye itmediğine ikna etsin önce o bizi. kitabın adı hedefin aşk değil kadın olduğunu söyler bir kere. çünkü erkek burnunun ve çükünün dikine giden bir cins olarak aşkla da ilgilenmez, kadının bu işe ne isim koyduğuyla da.

    annesine aşık, bu aşktan kaynaklı suçluluk duygusuyla hırçın ve onun 40'ından sonra ev hanımlığından yazar oluşuyla kıskançlıktan kuduran schopi, hayatındaki en yakın kadın örneğinin, bu kitaptaki herhangi bir tespite uygunluğunu test etme cesaretini bile gösterememiştir.

    korkak bir tespitçiden metafiziğini okuyacağınıza, bir manyaktan çıplak felsefesini okuyun derim.

    (bkz: yatak odasında felsefe)
    9 ...
  14. 23.
  15. güzel olan arzulanır.
    metanın fiziği düzgünse talibi çoktur. bu durumda meta, bekar ve sevgilisiz olma şartıyla düzgün fiziğini dilediğiyle paylaşmakta özgürdür.
    umarım kabalaşmadım ama öküzlerin dünyasında yaşıyoruz ne de olsa. olsun o kadar.
    aşkı açıklamadın diyorsan da, var mı ki? öldü o öldü.
    5 ...
  16. 52.
  17. Aslında bütün psikologların kabul ettiği bir gerçeği yazmış filozof.
    Aşk sevişme arzusunun resmi kamusal adıdır.
    Karşı cinse duyduğun cinsel hayranlıktır ki bu yüzden çirkin insanların daha az talibi olur (kısmeti kapalıdır). :(
    5 ...
  18. 14.
  19. kitaptan alıntı:
    " hayatın, önemsiz şeylerde olduğu gibi önemli şeylerde de , sürekli yalan olduğunu kabul etmek zorundayız. verdiği sözü tutmuyor hayat; tutsa bile özlediğimiz şeyin özlenilmeye değer olmaktan ne kadar uzakta bulunduğunu göstermek için yapıyor bunu. kimi zaman umut, kimi zaman da umulan şey aldatıyor bizi. bir eliyle verdiğini öteki eliyle alıyor.

    uzaklığın büyüsü cennetler gösteriyor bize. ama büyülenir büyülenmez, bu cennetlerin uçup gittiğini görüyoruz. demek ki; mutluluk ya gelecekte ya da geçmişte; şimdiki an, güneşli ovanın üzerine dolaşan küçük bir buluta benziyor; önü arkası pırıl pırıl bu bulutun; ovaya yalnız onun gölgesi düşüyor."
    6 ...
© 2025 uludağ sözlük