geçmesi için, en azından kabuk bağlaması için yılların geçmesi gerekiyor. sonrasında hiç tanımadığınız bir sizle tanışıyorsunuz. Taşlaşmış bir kalp ve donuk bir suratla yaşayan siz çıkıyor içinizden.
geçer geçer, daha öncekiler gibi
bu da geçer, neler neler geçmedi ki
yine düşer, deli divane gönül aşka..*
lakin insan bir kere yaşadı mı bir şeyi, onun unutulması, geçmesi vs sözkonusu olmuyor.. alışmak.. işin özü bu..
cuma kız arkadaşımdan ayrıldım, cumartesi sabahı 4 yıllık muhabbet kuşum öldü. o zamandan beri ilk defa bu başlığı görünce aklıma geldi kız arkadaşımdan ayrıldığım. sikerler diyorum. hayatta değeri ölçülemeyecek bir ton şey varken ayrılık acısı yaşamak gerçekten ayıp oluyor.
"Aşk acısı da neymiş amına koyim" diyebildiğinizde aşk acısı geçmiştir ve çok daha büyük acılara gebe bir hayata merhaba demiş olursunuz. O yüzden, aşk acısı çektiğiniz günleri özlememeyi dileyin.
"Çivi çiviyi söker derler,
soğuktan donanı buzla ovarlar,
Ben zaten yanmışım dostlar
peki beni fırına mı koysalar?
Zeytin suyuna kuru ekmek böyle gelmiş böyle gidecek."
hatırladığın zaman içinde bir yerler acımıyorsa sadece hatırlamakla kalıyorsan geçmiş demektir. hatırladığın zaman acı çekiyorsan o da zaten aşk acısı değildir pişmanlıklarının, keşkelerinin acısıdır.
Geçmiyor alışıyorsun.
Onu hatırlatan her şeye karşı bir direnç kazanıyorsun.
Acinla yüzleşiyorsun.
Daha fazla gülmeye gayret gösteriyor sun.
Bazen nefesin kesilecek gibi oluyor ve bir kenara geçip dinleniyorsun.
Kitapçıya gidiyorsun.
Ağlıyorsun.
Annen ve babanla vakit geciriyorsun.
Yani ece Ayhan'in dedigi gibi geçmiyor, alisiyorsun.