modern insanda tam bir yavşaklığa dönmüştür. aman anlaşamıyoruz, aman sorunlar var. en ufak problemde tırsıp kaçıyor insanlar. eski insanları takdir ediyorum bu konuda.
--spoiler--
o'ndan ölmesini isteyecek kadar çok nefret edecek, az sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok seveceksiniz.
--spoiler--
(bkz: pakize suda)
severken ayrılmak kadar zoru yok.
o kişiyle hayallerinizi geleceğnizi bir akşamda gömmektir ayrılık.
biter. gorusmezsiniz.
ama acıtmaya devam eder.
kanayan bir yaradır içinizde.
unutamazsınız. silmek istersiniz hafızanızı ama hep onun yanında bırakır dusunceler sizi.
aglamak ise çare olmaz sadece rahatlatır. anlık bir rahatlama o da.
bir solucanın ikiye bölünmesine benzer. her iki parçada ayrı ayrı yaşamaya devam eder. bir zamanlar tek parça değilmişler gibi, birbirini tanımaz bu parçalar.
o'nun nefes aldığı şehire son defa o olmasa bile gitmek, kapıya son kez dokunmak o dokunmuştur dıye son kez orada ağlamaktır. çektiği binlerce mesajı teker teker silmektir *. size yolladığı tek şiirle gelen tanelerce şiiri önce söz verdiniz diye açmamak sonra okumaya başlamaktır. fotoğrafları önce tek tek öpüp sonra silmektir.kötü söz söyleyememektir, beddua edememektir arkasından. zordur çok zordur...insanın içini dökmekten vazgeçmesidir ayrılık.
heyecan vaat etmeyen bir sürekliliğe son noktayı koymak. ayrılmak kararı alanı, eğer alacağı kararın sonuçlarını süzememişse, da kararın iletildiği kişiyi de incitebilir. ruh, karanlığına çekilir ve acı içinde kalır. ruhun karanlığı yüze yansır ve güneş bile ışıldatamaz yüze yayılan karamsarlığı.
sabah gözümü açtığımda baktığım her şeyde seni görebiliyordum...her şeyde bir parçan vardı..hakkın vardı...kazanmışlığın çoktu...17 yaşındaydım...eşyalarını topluyordun...neler olduğunu sorduğumda susmuştun hani..ilerde anlarsın demiştin...üzülme diye de eklemiştin...hiçbir şey söylemeden çıktım gittim kapıdan...öylece...ağlamaya utanırdım ben...hala da öyledir ya...bir kaç saat sonra tekrar döndüm...eşyaların yoktu..yerleri belirlenmiş olan her şeyin çizgilerine tekrar tekrar dokundum..gitmiştin...sustum...yutkundum...bir kaç hafta sonra sınav sonucum geldi...senin terk ettiğin şehirde benim daha uzun senelerim olacaktı..sensiz, sessiz...aynı evde nasıl ilerleyecekti zaman.bilmiyordum...yavaş yavaş alışmaya başlamıştım..ara sıra olan donuk telefon konuşmalarımızın git gide zamanı uzuyordu...bir kaç tane bıraktığın, ya da unuttuğun hatırayı hergün bakışlarımla ezmeye çalışıyordum..terk edilmek değildi..olmamalıydı..zaman geçtikçe bu büyük yalnızlığı sevmeye karar verdim..son defa baktım ufak kalıntılara...topladım attım hepsini...dönmeyecektin..dönsen de ben kaçacaktım...kızgındım...hayata beni 17 yaşında bırakamazdın...hakkın olamazdı...dönme dedim...sakın dönme...ama kızgındım...isteyerek söylemedim...son defa boynuna sarılmak isterdim...zaman ilacıymış, hayır değil...her gün biraz daha eksiliyorum olmadığında..ayrılık canımı acıtamaz...sesinin rengi olsa yeterdi...değiştiremeyiz değil mi birbirimizi?...acıtıyor mu?..benim içim çok acıyor...içtiğim her sigaradaki dumanımsın şimdi...utanmadan yapabilirsem bazen gözümden düşen bir kaç damlasın...hayatta en çok sevdiğim, en çok kızdığım adamsın...baba...