istediğiniz kadar nefret edip, istediğiniz kadar aşık olun. Ayrıldıktan sonra, mutlaka bir burukluk oluyor. Sevmeyen birisi olsa bile, artık benim değil düşüncesiyle biraz olsun üzülebilir. içgüdülerin rolü büyük.
insan içinde bir eksiklik hissediyor, bir parçasıni kaybetmiş başıboş tek başına bir çare gibi oluyor. Hayattan tat almamaya hayattan sıkılmaya koca bir boşluk oluşuyor insanın hayatında.
Çok yüksekten boşluğa atlamak gibi bir şey. Bu boşluk karanlık ve dipsiz yere çakılmayi bekliyorsunuz ama uzun süre düşmeye devam ediyorsunu. geçti, çıktım oradan derken mesela gülüşleriniz aklınıza o gelip kesiliyor düşmeye devam ettiğinizi anlıyorsunuz. Neyse ki hiç yere çarpmıyorsunuz ya düşmeye alışıyorsunuz ya da bir el uzanıyor tutunuyorsunuz. Alışılıyor, azalıyor, şanslı olanlar için o hisler bitiyor...
bir yeriniz kesildiğinde ya da bir yere vurduğunuzda ilk an hissetmezsiniz acısını ya sıcağı sıcağına, ilk başta böyledir.
bir kaç gün geçmeye başlayınca, değer verdiğiniz biri ise ayrıldığınız süreç;
önce ufak tefek (evinizde unutulmuş bir saç tokası mesela) ayrıntılar cız ettirir içinizi, daha sonra anılar iyisiyle kötüsüyle çıkar gün yüzüne, karşınıza. hatıralar ne kadar çok dönerse beyninizde, o kadar zevksiz olur hayat.
alışkanlıkar daha sonrası... uzun bir ilişki ise, en son unutacağınız olan kokusu ok gibi saplanır ciğerinize. nefes daralır, günler bulutlar karanlık olmaya başlar...
insanoğlunun en önemli özelliği sanılanın aksine beyin&akıl değil her şeye alışabilmesidir. anne baba evlat ölümüne dahi alışan biz insanlar, hayat devam ediyor mantığını yavaşça oturtmaya başlar kafada.
o ana kadar ise, tüm renkler gri-siyah, kokular ise anıları çağrıştıracaktır.
sevgiyle kalın, sevgiyi bulduğunuzda sımsıkı sarılın. hayat çok kısa, kaybetmeye değmez. bizler kaybettik siz kaybetmeyin.
hatırladığım kadarıyla kalkıp gittikten sonraki ilk 10 saniyesi müthiş bir özgüven ve ''koyduk mu'', ''haaayyddiii'' hissi yaratıyor bünyede.
aynı his yıllar boyu sürse insanın başaramayacağı şey yok sanırım.
mesela ben, yakın zamanda annemden babamdan ayrıldım. ilk ayrılığımız değildi ama ziyadesiyle hüzünlüydü bu kez. sonrasında ve hala hissettiğim şeyse çılgın bir özlem.
ev arkadaşımdan da ayrıldım benzer dönemde. ilk hissettiğim korkuydu mesela bu ayrılıktan sonra, arkadaşlığımızla ilgiliydi korkularım. şimdiyse, korku geçti, yerini özlemeye ve hatta bazen eksik olmaya bıraktı.
ha bir de ölümlü ayrılık var. 3 sene önce yaşadım bak bunu da. bu ayrılığın hemen sonrasında sonsuz bir depresyon, biraz geçince içinde ateş, uzun vadedeyse tatlı bir özlem oluyor. düşününce iç burkan ama ufaktan da yüz gülümseten bir özlem.
ha sahi, siz sevgiliden ayrılmaktan mı bahsediyordunuz? tabii, "bazı" insanlar için en önemlisi bu hayatta değil mi?!
Bir şey yok diye kendini kandırırsın ama beraber oturduğunuz yerlerden geçtikçe, o anılarla karşılaştıkça cidden kendini kandırmış olduğunu fark edersin.
bazıları için klasik. sadece bana mı oluyor bilmem ama her ayrılık sonrası aşkın nur yengi'nin ayrılmam şarkısını günde 50 kere dinlerdim, hala dinliyorum. içimden geldi bir daha dinleyim, sözlerini de paylaşayım:
Sona ermekte gün yine seninle
Akşamlar böyledir hep sessiz
Eşyalar başka yerde, ben bir yerde
Gölgen dolaşır gibi, sanki peşimde
ışıkları yakın nedir bu giz
Yokluğun da, sen de varsa, sen bu evde
Bazen atlattım diyorum gülüyorum. Sonra duraksıyorum bi an: gülmeye hakkım yokmuş gibi geliyor. Bi daha aynı duyguları yaşayamam gibi, ikimizde hep üzgün kalırız gibi.. Ama her gün azalıyor bu his, aniden yok olmasa da. Ki aşkı hissedemiyorum artık, sadece olanlara saygım, anılara özlemim var.
Hiçbir şeydir en başta. insan algılayamaz durumu. Zaten mesaj atar, arar, gelir...
3, 4, 5... 1 hafta olur hala ses seda yoktur. o zaman dank eder hem kafaya hem kalbe... içiniz daralır, istahınız kesilir, nefesler yetmiyor gibi gelir. Kendinizi eve kapatırsınız, yatar ağlarsınız sürekli falan.
1 aya duruma alışır, eski hayatıniza dönmeye başlarsınız. Alışıyor insan.