aylak adam

    46.
  1. gözyaşlarımın olduğu tek kitap.

    yaklaşık 6-7 yıl kitabevi işlettim. her gün bir şeyler yazıp, bir şeyler okuyan birisiyim. kendimce bir kaç roman ortaya koymaya çalıştım. fakat tek bir kitaba hibe ettim gözyaşlarımı. o da bu kitaptır işte..
    26 ...
  2. 13.
  3. "..sustu. konusmak luzumsuzdu. bundan sonra kimseye ondan bahsetmeyecekti. biliyordu anlamazlardi.." diyor..

    (bkz: after the movies) * *
    17 ...
  4. 241.
  5. 29 yaşındayım ilk kez bir kitabı art arda okudum. niye bu zamana kadar okumamışım pişmanlığını yaşattı. garip.

    -galiba sizi anlıyorum.
    + yanılıyorsun. "Siz" anlanamaz, "sen" anlanır. Bazı kitaplarda "sizi seviyorum" u okuyunca gülerim. Sanki "siz" sevilirmiş! "Sen" sevilir, değil mi?
    -"sen"i anlıyorum.
    17 ...
  6. 31.
  7. türk edebiyatının mihenk taşı niteliğinde sayılabilecek bir eserdir. keza edebiyatta işgal ettiği yer, karakterinin sıra dışılığı, zaman, mekan Ve tematik işleyişi ile olağanın dışındadır. huzur romanı ile tutunamayanlar arasındaki-tarz olarak konuşuyorum-bulunur.

    elipaketliler

    sıradanın, modernin, alışılmışın, aile'nin, ehlileşmenin kitlenin emme ve notralize etme gücünün bir ifadesidir. C. ise alışılmışın dışında bir karakter olduğu, sıradanın bu yükünden kurtulmaya çalıştığı, modernin insan aklı, entellekti ve duyguları üzerine uyguladığı tahakküm dolayısı ile güler ile olan ilişkisini bitirir. Modern toplumda ailenin ifsada uğramışlığı bireyler arasındaki yalnızlaşma ciddi analmda bu eserde anlatılır. evlilik birliktelikten ziyade iki yalnızlıktır; "etin ete sürtünmesi"dir.

    sessizlik

    genellikle "aylak adam" tarafından verilen tepki olmakla birlikte modernden postmoderne geçiş metinlerde sık sık karşılaşılan bir tepkidir. eserin sonundaki kahramanımızın etrafındaki biriken kalabalığa karşı- sessizlik ve suçlayıcı bakışlara- verilen tepkidir. UlyssesMr BLoom ya da beckett oyunlardaki "ara sessizlikler" bunun örnekleridir.

    zaman

    yazar tarafından tamamı ile ters düşünülmüştür. roman dörde bölünmekle ilkbahar(gençlik), yaz(olgunluk)0, sonbahar(yaşlılık), güz/kış(ölüm) şeklinde dörde bölünür. ama bu mevsimlerin sembolik ifadeleri bazı mevsimlerde tersine işler. roman okurmerkezli bir bakış açısı gerektirmektedir. modern hayatın bireyi tahakküme alan en önemli problematiği belki de zamandaki bu bölünmüşlük bu programlı yaşamaktır. aylak adam ın "aylak"lığı belki de bundan dolayıdır. bu "başkaldıran birey"in moden hayat tarafından emilip içinin boşaltılmasına karşı bir tepkidir. aslında burada daha çok "arzu" girmeye başlar ve "aylak adam" bu zamanı kendi isteklerine göre eğip büker.

    takvim yapraklarını yırtıp atmaması bundan dolayıdır. anayurt otelinde de benzerlikler söz konusudur. bu modern hayatın belirlediği herşeye olan karşıtlıktır. mesela "gazete kültürü"nü örnek alalım. bu da modern hayatın getirisi olmakla birlikte insanı tahakküm altına alan kitle iletişim araçlarından biridir bir yerde insanların akıl ve düşüncelerini bu simülatif dünyalar belirler. çünkü tam anlamı ile kopya bir dünyada yaşadığımız bir gerçektir. Zebercet oteli terk ettiğinde artık gazete gelmemesini ister ve otel defterini de yazmamaya başlar.

    Mekan

    modern edebiyatımızdaki kopuşlardan birini de bu mekan kavramı oluşturur. mekanı belki de en etkili kullanan iki yazar olarak peyami safa(fatih-harbiye'deki istanbul semtleri içersindeki alafrange-alaturka yaşamalar arasındaki fark ile) ve yakup kadri örnek gösterilebilir(sodom ve gomorra daki istanbul(daha çok yozlaşmışlığın düşükahlaklığın merkezi olarak-anadolu karşıtlığı(milli mücadelenin yeni bir iradenin temsilcisi olarak)
    "aylak adam" bu sayılanların hepsinin ötesindedir. hatta dokuzuncu hariciye koğuşu karakterinin mekanla özdeşleşmesi babında incelendiğinde tam karşıtı diyebiliriz. aylak adam'ın ikinci kez bir mekana gitmemesi bunun klasik bir örneğidir.

    bununla birlikte postmodern romanlardaki zamanın belirsiz olduğu gibi bu romanda da mekan oldukça belirsizdir. Panoptikonların hakim olduğu modern bir toplumda(ki modern iktidarı doğasını betimleyen belki de en sembolik kavram budur) modern hayatta mekan insanı tahakküm altına alıp içini boşaltan güçlerin bir yerde sembolik ifadesidir. bu denetçi mantık birey kavramını yok ederek bireyi özne haline getirmekte ve daha sonra da özneyi de şeffaflaştırarak içini boşaltmakdadır. bu meyanda joesph k'nın mahkeme salonundaki yarı baygın hali gözler önüne getirilebilir.

    iletişimsizlik

    yusuf atılgan'ın anayurt otelindeki diğer karakteri olan zebercet gibi bu karakter de iletişimsizdir. empoze edilenin dışında davranır ikisi de. fakat aralarında ciddi analmda fark söz konusudur. Zebercet'de aslında yazar tarafından sürekli derinden derine telmih edilen kadınsılık("annesi oğlan doğurmuş, zebercet hamur yoğurmuş") C.'de söz konusu değildir. genellikle ortak yanları iletişimsizliktir. diğer insanlar ile aralarında büyük sınırlar söz konusudur; fakat sürekli bir temastan kaçınırlar. Bu meyanda Berna moran'ın belirttiği gibi otel zebercet için "ana rahmi" anlamına gelir. otel'den ayrıldığında ve iletişim kurmaya çalıştığında ise işler sarpa sarmaya başlar. bununla birlikte her iki romanda da freudyan özellikler önemli yer işgal eder. Aylak adam'ın kadınların-belirli kadınlar dışında- kadınların bacaklarına dokunamaması daha çok küçüklüğünde babası ile teyzesi arasında yaşadığı travmatik olaydan dolayıdır (bkz: affective memory).
    14 ...
  8. 20.
  9. varoluşçu yazarlarımızdan yusuf atılgan'ın kaleme aldığı başkarekter "c" nin varolma mücadelesini anlatan harika bir başucu kitabı.

    ne mi arıyordu "c" ? bence bulmamayı.
    11 ...
  10. 18.
  11. 'aylak adam' gibi bi isme sahip olması beklentilerimi arttırmıştı, ama bu haliyle bile sadece biraz fazla uyuşuk bi adam aramıştım kitapta. alakası yokmuş, aylak adamın işi hepimizden çokmuş.

    --spoiler--

    ... iki saat sonra kalabalığın içinde, sinemadan bir dar sokağa çıkan sanki başka birisiydi. Düşünüyordu: "Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarlarını düşünen kişi değil. insanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar." Saatine baktı: Dört buçuğa beş vardı. "Eve gidip okusam." Durağa yürüdü. "Bunları kurtarmanın yolunu biliyorum. Kocaman sinemalar yapılmalı. Bir gün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara. iyi bir film görsünler. Sokağa hep birden çıksınlar..." Kafasından geçene güldü. Duraktakiler dönüp baktılar. Kadının biri kaşlarını çattı. Sokakta kendi kendine sesli gülünemeyeceğini bilmeyen yoktu. "Ne adamlar be. Güldüysem güldüm, size ne?" Duramadı orda, yürüdü. Eve gitmeyecek. içindeki 'sinemadan çıkmış kişi' yi öldürdüler. Sağ kalan sıkıntılı, kızgın. Hep ölçülü-biçimli mi davranmak gerek? Kim demiş? Başkaları onu eve gidecek sanırken o gidip bir meyhanede içecek...

    --spoiler--
    11 ...
  12. 249.
  13. "insan geçmiş bir olayı kafasından kazıyıp attığını sanıyor. Değil. Tortuya benzer bir kalıntı var."

    bunu bana öğreten tek kitap!
    10 ...
  14. 7.
  15. octavio paz 'ın da dediği gibi, "yalnız olduğunu bilen ve bir başkasını arayan tek varlık insandır. yalnızlık duygusu hem bir ceza hem bir arınmadır." yusuf atılgan 'ın 'tutunamayan'ı aylak adam c, silahlanmış duygular ülkesinde toplumun tüm beklentilerine karşın 'birey' olma çabası içinde olan 'kendinden'i arar. bu farkındalık hem acıdır onun için hem de ona paz 'ın dediği arınma hazzını yaşatır.

    --spoiler--
    c eli torbalılar diye tabir ettiği insanların arasında elinde torba olmayanın peşinden gitmek ister, ama karşılaştığı kimse ondan değildir. güler de ayşe de 'üç oda bir mutfak' yaşantısını benimsemiştir. ayşe 'de bir an o ışığı gördüğünü sanımıştır c, ama aradığının ayşe olmadığını kısa sürede anlamıştır. onun aradığı b 'dir, o da roman sonunda bir otobüsle onun hayatından çıkar. b, romandaki iki 'adako'ludan biridir. adako; ağaç dalı kompleksidir. nasıl dallar ağaçlardan bağımsızlaşmaya, uzaklaşmaya çalışırlarsa c 'ye göre ötekilerden farklı olanlar da aynen o şekilde toplumdan uzaklaşmaya çalışırlar. romanda bir de bu durumun tam karşıtı vardır; kuyara, yani kumda yatma rahatlığı. bu tarz insanlar kendi küçük dünyalarında, toplumun yönlendirmesiyle, kendilerinden habersiz yaşarlar, herkes gibi düşünüp, herkes gibi davranırlar. kollektif bir toplum bilincine sahiptirler. c de b ilk gruba dahildirler.
    c, kentte "başıdolu" dolaşır. aylaklıkla avarelik bir değildir. c kesinlikle avare değildi, o 'aylak'tı. bunu kimseye anlatmaya çalışmazdı ama, çünkü "biliyordu, anlamazlardı."
    --spoiler--
    12 ...
  16. 170.
  17. klişedir; bir kitap okudum hayatım değişti, benim için tamamen kitaplara bakış açımı değiştiren kitap olmuştur aylak adam. önceleri kitaplarda kendimi arardım, parça parça bulurdum ki odur kitaplarda/romanlarda insanı mutlu eden şey ama aylak adamdan sonra, okuduğum her kitapta, bu kitabı arıyorum; " aylak adam'a benziyor, aylak adam tadına yaklaşmış" vs.. ama bütün kitaplar sadece benziyor ya da yaklaşıyor.
    yaklaşık 6-7 kez okudum, ara ara kitabı açıp herhangi bir paragrafını okuduklarım hariç ve ne zaman konusu açılsa, bir an önce eve gidip, kitabı alasım, herhangi bir sayfasından bir kaç paragraf okuyasım gelir.
    kanımca, bir insana verilebilecek en güzel ve benim en çok vermeyi sevdiğim hediye bu kitap. kitabın içeriğiyle ilgili konuşmaya başlasam; pek anlatmakla olmayacak gibi, okumak lazım. halbuki ne kadar çok şey söylemek istiyorum kitapla ilgili. en iyisi okuyun, okutturun. her insanda, kendinden en az bir parça bulabileceği bir kitap.
    neyse ben en iyisi, yeniden okumaya başlayayım kitabı...

    --spoiler--
    "dışarda çiğnenmemiş kar, üstüne bastıkça gıcırdıyordu. kitapçının köşesinden tenha caddeye dönerken içinde bir boşluk vardı. saatine baktı: ona geliyordu. ”nereye gideceğim? keşke polis kuşkulanıp karakola götürseydi beni. değişik bir gece olurdu. belki onu da bulup getirirlerdi. birlikte çıkardık. sonra, sıkıntı. o bitti. haşet’te kitap arayacağım. niye koşuyorsun? davete geç mi kaldınız? her zaman geç kalanlar bulunur. hindi dolması daha bitmemiştir. bu gece insanların hindi yemesi gerekir. bulamayanlar üzülür. yılbaşı hindisi…ooo! eğlenmek de zorunludur bu gece. sinemalar, tiyatrolar, barlar doludur. evlerde toplantılar vardır. “neydi o yılbaşı donattığımız masa. şu mehmet bey ne şakacı adam. kırdı geçirdi bizi.. ama karısı.. sorma kardeş.” küçük kumarlarımız vardır. on kuruşluk tombalalar. şimdi kim bilir kaç evde, kim bilir kaç kadının ‘aman ayol, bu ne kötü şans böyle’ sözüne karşılık kim bilir kaç erkek “üzülmeyin; kumarda kaybeden aşkta kazanır” diyordur. kim bilir kaç erkek de acele edip bu sözü ondan önce söyleyemediler diye onu kıskanıyordur. biliyorum sizi. küçük sürtünmelerle yetinirsiniz. büyüklerinden korkarsınız. akşamları elinizde paketlerle dönersiniz. sizi bekleyenler vardır. rahatsınız. hem ne kolay rahatlıyorsunuz. içinizde boşluklar yok. neden ben de sizin gibi olamıyorum? bir ben miyim düşünen? bir ben miyim yalnız?

    --spoiler--
    9 ...
  18. 22.
  19. okduktan sonra eskisinden farklı olduğunuzu hissetiren kitap.

    "...yoksa her şey ben olmadığım zaman,benim olmadığım yerlerde mi oluyordu?"
    (bkz: yusuf atılgan)
    8 ...
© 2025 uludağ sözlük