daktilo sesleriyle oluşturulan ritimler ve keira knightley'nin fevkalade sırtı; filmin kayda değer nadir iki güzelliği. 'kurtarmıycak galiba, sonuna da şöyle bi süprüz çakıp yırtalım' çabası da pek işe yaramamış.
ıan mcevan'ın romanından beyazperdeye uyarlanmıştır , konusuyla olmasada anlatımıyla seyirciyi alıp götüren film savaş, aşk, dram türü izlemek isteyenlere şiddetle tavsiye edilir.
oldukça yavan ilerleyen, savaş hissiyatını aktarmaktan uzak, savaşta geri bölge yaşamını anlatmaktan kilometrelerce uzak bir film. bir çocuğun kıskançlığını anlatması bakımından biraz hoş karşılanabilir ama kemalettin tuğcu tarzı hikayeden kurtaramıyor yine de kendini.
yenilmiş askerler, mahşer meydanı, karaya oturmuş gemi üzerinde evine geri döneceğini haykıran asker, incil yakan rahipler, sarhoş kişilikler, tanrıya sığınan insanlar, katrana bulunıp nereye gideceğini bilemeyenler, bir arabanın kenarında oturup eski mektubunu okuyan ve bütün bu savaşın nedenini sorgulamaya çalışan genç, harabeye dönmüş sahil kasabası, atlı karıncya binip zaman ve mekan bütünlüğünü kaybedenler, toz toprak ve yıkıntılar arasında dönmeye devam eden dönme dolap, siperlerini bekleyen ve aidiyetlerini kaybedenler.
bu film acı bir aşk hikayesinden çok daha öte bir yapım. bu filmi anlamak isteyenler bizlere öğretilmeyen ve sadece üstün körü öğretilen 2. dünya savaşını ve onun etkilerini araştırıp izlemesi gereken bir filmdir. dünyadaki anlamın savaş yüzünden kaybolması ve hayatın tamamen absürd bir dram haline gelmesi çok ince bir dille anlatılır. pek çok filme göre eksik yanları mutlaka var. ama mutlaka roman okuma gayreti ile seyredilmesi gereken realist bir sinema örneğini atlamak olmaz.
kitabı tarafımdan okunmasa da filmi ortalarında seyirciyi pek bayar. öyle ki uyuklayabilirsiniz. fakat savaş sahneleri iyi yapılmıştır. filmin sonu ise oldukça değişiktir. insanı şaşırtır.
oncelikle senaryoda belli bir yeri begenmeyen arkadaslar icin belirtmekte fayda var; bu film bir kitap uyarlamasidir, yani sirf beyaz perde icin senaryoda bir degisiklik yapilmasi soz konusu degildir.
kitap bakimindan ele alirsak insani gercekten de soke eden bir dram. kendine ozgu bir tarzda yazilmis turunden farkli bir ornek. stephen king kitaplari gibi filmi anlatilmak istenileni tam anlamiyla veremiyor. ilk olarak kitabi okuyun derim ben yine de.
filmin bazi yerlerinde insan beyaz perdeye asik oluyor. kucuk kizimizin icini kemiren pismanlik daktilo sesi ile sunuluyor, filmin sonunda biraz dusununce anlayabiliyorsunuz bazi ince detaylari. ingiliz askerlerinin sahildeki sahnesi ise tam anlami ile yonetmenin kalitesini gosteriyor. yuzlerce insani tek bir seferde bir kareye sigdirabiliyor, helal dogrusu. kurgu cok guzel islenmis, filmin sonunda bunu cok daha iyi anlayabiliyorsunuz.
unutulmaz replikleri de barindirir;
"i will return, find you, love you, marry you and live without shame"
"come back, come back to me"
son olarak bu hikayenin turk versiyonunu da sizinle paylasmak isterim;
osmanli zamaninda hirsizin biri is uzerinde yakalanir ve kadinin karsisina cikarilir. kadi elinin kesilmesine karar verir ancak hirsizin parasini caldigi adam bu duruma uzulur ve hirsiza kendisine kolelik yapmayi kabul ederse affedecegini soyler, hirsiz da bu durumu kabul eder ve hakim hirsizi serbest birakir.
gunler ilerledikce hirsizin sahibi hirsizi asagilamaya ve hor gormeye baslar, her firsatta da elini kesimekten kurtardigini soyleyip ezmeye devam eder. sahibinin bu eziyetine dayanamayan hirsiz yeter ulan deyip adamin karsisinda elini kesip adama firlatmis ; al sana kefaletin...
arka plandaki seslerin fazla öne çıktığı, ilk başlarda odada sinek var diye etrafa bakınmama yol açmış sonraları her böcek-hayvan-doğa vs seslerin neden olduğunu anladığım film.
hayat üçüncü tekil şahısların yanlış anlamalarından ve o yanlış anlamalar üzerine kurulan afallamaların yarattığı yazgılardan ibarettir mesajını veren film.*
mektup var bu filmde. mek-tup. özlem var. hani şu hissedebilmek için sevdiğin kişiyi selpak fillerinin suyu içine hapsettiği gibi hapsetmen gereken. deniz var. bir gidip bir gelmemek var. kavuşma ümidiyle gidip, ölmek var.
--spoiler--
hikaye kaldığı yerden devam edebilir. seni bulacak, sevecek, seninle evlenecek ve başımı önüme eğmeden yaşayacağım. denizin kokusunu alıyorum.
--spoiler-- ***
benim hoşuma gitmedi.sonu doyurmadı,,,seyrettikçe birşeyler eksik geldi bana.hep film seyrediyormuşum modundan kurtulamadım..filme insan kendini kaptıramıyor bir türlü...konu,mekan,oyuncular,kostüm güzel ama yine de birşeyler eksik... olmamış.
savaş dönemi portrelerini ve mekanı pek de güzel yansıtan, ritmlerle görüntüleri çok güzel eşleştiren, kurgudaki ikilemelerle farklı bakış açılarından olaya farklı kameralardan kişilere baktıran sezgi ve dizgi harikası.
filmdeki mantıksız ya da özensiz kısım ise, robbie nin hapse atılması. detaylı bir araştırma yapılmadan 13 yaşındaki bir kızın, el feneriyle gece karanlığında şahit olduğu bir olay masal tadında sonuca bağlanmış. Kitap tabanlı bir film olduğu için, suç kimde emin olmak zor. Zaman sıkıntısı yüzünden filmde bu soruşturma kısmı es mi geçilmiştir, ya da filmdeki gibi o dönemde suçlular savaşa gönderildiği için hapse atmak bu kadar kolay mıdır, beynime bir soru işareti kıvrımı eklenmesine neden olmuştur. Anlayan ya da kitabı okuyan beri gelsin.
bitene kadar o briony'e sövdüğüm dahası, bogum bogum bogmak istediğim film. ne salak bişeydi o öyle ya insanların hayatının içine etti resmen. ne oldu basın göge erdi mi denilesi insan türü.
ben filmi sevmedim demedim ki briony'i sevmedim dedim.
küçük kızın buruşana kadar aynı saç modeliyle dolaştığı, aynı zamanda keira knigtley'in yer aldığı her sahnede ağzından eksik etmediği sigarasıyla kansere doğru adım adım yaklaştığı filmdir.