sarf ettiği cümle tam olarak şudur: "ileride artık bizlere 'Neden her yerde bu adamın heykelleri, fotoğrafları var?' diye soracaklar."
ilkokul türkçe kitaplarından alıştığımız 'yazar acaba ne demek istemiş?' tarzında açıklayalım. (görülüyor ki buna fena halde ihtiyaç var.)
atilla yayla diyor ki: "ileride yabancılar buraya gelecek ve 'neden her yerde bu adamın heykelleri resimleri var?' diyecekler".
"bu adam" diyen kim? yabancılar.
kefereler neden "bu adam" diyor? çünkü tanımıyorlar.
ne bekliyordunuz?
yabancılar gelip "acaba neden ülkenizin her yerinde ulu önder atatürk'ün heykelleri, fotografları var?" mı diyeceklerdi?
sizce bu cümle daha mı mantıklı?
(ki zaten bu cümle gelecek ile ilgili bir öngörüden öte yıllardır olagelen bir gerçektir, eğer yabancı bir misafirinizi türkiye'nin herhangi bir bölgesinde biraz gezdirirseniz bu soruyu duyarsınız -veya duymuşsunuzdur-)
cümlenin ne anlatmak istediği de, kendi içindeki mantığı da gayet açık ve nettir.
daha bu basitin basiti cümleyi anlayacak beyinsel fonksiyonlara sahip olmayanlar rica ederim bu konulara kafa yormasınlar.
yok bal gibi anlıyorlar ancak amaçları ortadaki düşünceyi tartışmak yerine lafı başka yöne çekerek düşünce adamına sıkacak enformatik cephane saglama çabası ise bu fikirsel acziyyet karşısında acıma dışında hiçbir duygum harekete geçmez.
sanılmasın ki burada atilla yayla'nın söylediği şeyi temize çıkarmaya, haddim olmayarak hocanın düşüncelerine meşruiyet kazandırmaya çalışıyorum. yaptığım tek şey söylenenin anlaşılmasını sağlamaya çabalamak.
çünkü engin ardıç'ın dediği gibi "Türkiye'de bir yazı yazılır, sonra anlamayanlar ya da yanlış anlayanlar için o yazıyı ayrıca açıklayan bir yazı daha yazılır."
not1: ortada dönen tartışmaların seviyesine bakınca anlıyoruz ki bazılarına münazara kültürünü öğretmemiz icab ediyor.
işi fikir üretmek olan bir sosyal bilimci.
bir panelde fikirlerini açıkladığı için baskı gören akademisyen.
fikirlerinden ödün vermeyen onurlu bir entelektüel.
(otuzuncu entryin ben olayım dedim.)
öncelikle atilla yayla'nın ne söylediği ile zerre ilgilenmiyorum, çünkü konu ne bugünün mevzusu ne de sadece atilla yayla ile sınırlanacak kadar kişisel bir durum.
mesele bir kişinin ne dediğinden öte bir özgürlük meselesidir.
bu ülkede üniversitelerin ve akademisyenlerin zapturapt altında tutulduğu bugün farkettiğimiz bir durum değil.
(- abi bak türkiye cumhuriyeti yerine "bu ülke" dedi hain galiba.)
'şu çılgın türkler' okumaya ara verdiğiniz bir dönemde bu konuları da araştırırsanız öğretim görevlilerinin onar onar, ellişer ellişer üniversitelerden uzaklaştırıldıkları günlerin halen tazeliğini koruduğunu görürsünüz.
(hayır canım kardeşim salt 12 eylül'den veya diğer darbelerden bahsetmiyorum)
olayın yakın zamandaki muazzez ilmiye cig vakasından pek farkı yok.
dün murat belge, cemil koçak, halil berktay olur bugün atilla yayla, yarın mete tunçay.
dün solculardı, bugün liberaller belki yarın anarşistler(eğer ülkemizden anarşist akademisyenler çıktığı günleri de görebilirsek)
(- abi gördün mü anarjikmiş bu.)
isimler, kimlikler tamamen önemsizdir. önemli olan bazı kişilerin sadece fikirleri yüzünden baskı gördüğü gerçeğidir. buna karşı çıkmamız için o fikirlere katılmamız da gerekmez. voltaire'den alıntı yapacak değilim artık bunların oturmuş olması gerekir.
(- ne dedigini anlamiyorum ama haksızsın.)
fikir özgürlüğü fikrin ya da o fikri üreten kişinin kalitesi ile alakalı bir konu değildir. fikir tamamen yanlış, tabansız, yüzeysel vs. olabilir ancak dile getirilmesi engellenemez!
eğer fikir söylenildiği gibi değersiz ise hiç bir akademisyen katılmaz, eleştirilir, çürütülür ve zaman içinde unutulur gider.
(tarihin çöplüğü bir çok aykırı fikir ile doludur)
kerameti kendinden menkul kişilerin yaptığı gibi bir bilim adamının maksadını kestirebildiğini iddia etmek, bunu bir tartışma konusu yaparak "kötü niyetlisin arkadaş!" deyip ortadaki fikirler yerine tamamen kendi çıkarımı olan bir şeyi tartışmak fikirsel acizliktir.
aynı şekilde düşüncenin kendisini tartışmak yerine "şimdi bunun zamanı mı?", "şu zor günlerimizde başka konu mu yok?" türü tamamen subjektif bir yargının ürünü olan veya "bunu eleştiriyosun ama sunlara hiç laf etmiyorsun, işte sen bu kadarsın." gibi mevcut konu ile alakası olmayan, saptırma amaçlı güya eleştiriler bilimsel açıdan geçersizdir.
fikir adamının ne zaman ne üzerine konuşacagı, hangi dönemde hangi konuyu araştırmak isteyeceği, kimleri eleştirip kimleri eleştirmeyeceği tamamen onun kişisel iradesinin -daha açık olursak keyfinin- bileceği iştir.
yine fikrin kendisini irdelemek yerine kişinin hangi görüşten olduğu, hangi gruba üye olduğu, kimin organizasyonunda konuştuğu, parasını kimden aldığı, çalışmalarını hangi çatı altında yürüttüğü gibi bilgiler bahsi geçen konulara vakıf olmayan, ancak "şu şunun adamı", "bu bundan besleniyor" seviyesinde düşünce -daha doğrusu yargı- üretebilenler dışında hiç kimsenin tenezzül edeceği enformasyonlar değildir.
bir bilim adamının sahip olduğu akademik titrleri tartışabilecek merci akademik otoritedir, onun dışında yapılan sorgulamalar anlamsızdır. hele ki bu titrlerin şaibeli olduğu gibi hangi kaynağa dayanarak sarf edildiği belli olmayan yorumlar ahlaki değildir. (yani trafikte kullanılan lumpen kalıplarını bu mevzulara sokmayın.)
kısaca fikri üretenin kişisel özellikleri tamamen konu dışıdır. mevzuyu saga sola çekip ad hominem bir tartışma yürütmek saçmalıktır. demagojiden başka birşey değildir.
(- hocam latince terim kullandı megali idea'ya inanıyor sanırsam.)
ayrıca iddia edildiği gibi bazıları söyleyemedikleri şeyleri dolandırıp, dolaştırıp başka formlara sokuyor ise bu o kişilerin kalitesinden önce neden fikirlerini açıkça dile getiremedikleri sorusunu akla getirir.
ortadaki fikri tartışmadan önce o fikrin serbestçe savunulabilecegi özgür ortamı sağlamalıyız.
atilla yayla onurlu davranıp geri adım atmamış ancak herkesten böyle bir olgunluk bekleyemeyiz. akademisyenler illa ki baskı görecek ama yılmadan mücadelesine devam edecek kişiler olmak zorunda değil, onların özgür çalışabileceği ortamı biz sağlamalıyız.
olay ve verilen tepkiler sadece atilla yayla ile sınırlı, önemsiz bir mevzu değil; özgürlükten ne anladığımızın göstergesidir.
fikir özgürlüğü mevzu ideolojilerimizi bulaştıracağımız bir alan olmamamlı. bugün atilla yayla'nın gördüğü baskıya ses çıkarmayan hatta açıktan destek veren kişilerin yarın kendi görüşlerinden bir kişi baskı görünce feryat figan etmesi ahlaki değildir.
ifade özgürlüğü: içinde ayrımcılık barındıran, sadece statüko ve onun fikirsel yandaşlarının tekelinde olan, iki yüzlü bir hak değildir.
özgürlük kamplaşmalarınızın dışında kalması gereken çerçeve bir değerdir.
bugün atilla yayla'ya olanın yarın toktamış ateş'e, emre kongar'a olmayacağı garantisini kimse veremez. bugün egemen güçlere sırtını yaslayıp insanların fikir özgürlüğünü hiçe sayanrak konformizmin dingin sularında yüzenler yarın o egemenliklerin, iktidarların değişmeyeceği öngörüsünde bulunamaz.
bugün kutsallara sıgınıp kıçından fikir özgürlüğü sınırları çizenler yarın başka kutsallara sahip kişilerin çizdiği sınırlar ile hangi ahlaki değere sığınarak savaşacak?
daha açık yazalım ki herkes anlasın: bugün atilla yayla'ya yapılanlara karşı çıkmayan, kenara geçip pişkin pişkin alkışlayanlar; yarın kemalist bir akademisyen baskı gördüğünde hangi yüzle karşı çıkacaklar?
kimse kimseye katılmak zorunda değil ancak bir profesör düşüncelerini açıkladı diye hain yaftası yiyor, üniversitesi yaptırım uyguluyor ise burada öncelikli tartışma konusu bu olmalıdır.
gerisi fasa fiso...
not2:
hain, vatan haini, vatansız, soysuz, terbiyesiz, ahlaksız, satılmış, şerefsiz, denyo, vs. gibi yakıştırmalar eleştiri değil hakarettir.
not3:
gelelim atilla yayla'ya yapılanların hukuki boyutuna.
yayla'nın sözleri yüzünden kanuni işlem başlatılmasınına imkan verecek yasalar mevcut mudur?
evet, eğer zorlanır ise anayasa'nın 'düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti' başlıklı 26. maddesindeki sınırlamalar uyarınca bir şeyler yapılabilir fakat tamamen yoruma açıktır. yine aynı madde ve anayasa'nın 'Bilim ve sanat hürriyeti' başlıklı 27. maddesi ile karşı da çıkılabilir.
ancak buna karar verecek merci o kişinin işvereni yahut çalıştığı kurum değil mahkemelerdir. aksi ise o işverenin aleyhinde başka bir kanuni işlemin başlatılmasına yol açar.
çünkü iş kanunu'nun 5. maddesi (eşit davranma ilkesi) şöyle der:
"iş ilişkisinde dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayırım yapılamaz."
görüldüğü gibi sıradan bir işçiye de prof. ünvanlı bir akademisyene de görüşleri yüzünden yaptırım uygulamak kanuni değildir.
ayrıca yapılanların kanuni olması veya olmaması, ilkesi fikir özgürlüğü olan biri için tamamen konu dışıdır. ifade özgürlüğünden bahsederken referans alaçagımız nokta günün kanunları olmasa gerek.
zaten gelişmiş bir etiğe sahip herkes varolan otoritenin mahsulleri olan mevcut kurallara göre değil kendi değer yargılarına göre düşünce üretir.
(hem tarihte hemde günümüzde dünyanın birçok köşesinde ayrımcı, faşizan vs. yasalar olmuştur. umudumuz aksi yönde olsa dahi bundan sonra olmayacagını da söyleyemeyiz.)
ideolojik uyum sayesinde sırtını egemen güçlere dayayıp mevcut durumu yüceltmek ancak özgürlük gibi bir değere sahip olunmadığının göstergesidir.
ben bugünün, buranın konjonktüründe, egemen güçlerin desteği ile kutsallara sığınarak oluşturulan, domestik; edirne sınırını geçince yok olan sözde değerlerden değil, evrensel bir haktan; amerika'da da iran'da da israil'de de zambiya'da da isle of man'de de mars'ta da venüs'te de; bugünde yarında savunulması gereken bir değerden bahsediyorum.
statüko zaptiyelerinin işine gelmediği için anlayamadığı konu budur.
ancak hiç dert etmesinler yarın onlar baskı gördüğünde yanlarında olup destek çıkacak kişiler bugün saldırdıkları, yukarıda açıkladığım değerleri içselleştirmiş kişilerden başkası olmayacaktır.
not4:
bir insan, sağlığına etki edecek derecede maddi ve manevi baskı görürken sadece farklı görüşten olduğu için geçip "hani ne baskısı? hangi baskı?", "istediğini söyler kardeşim, söyledi de.", "amma abarttınız yahu, görende adam asılacak sanır." benzeri yorumlar yapmak nesnel olamamanın da ötesinde vicdan yoksunluğunun göstergesidir.
not5:
yakın zamanda atilla yayla ile liberallik - demokratlık tartışmasına giren, yayla'nın liberal görüşlerine kendi demokrat persfektifinden gerçekten sert eleştiriler getiren etyen mahçupyan'ın gerçekleşen olaylar kapsamında atilla yayla'yı savunması, yine görüşleri yayla'nınkiler ile taban tabana zıt olan ve atatürkçü olduğunu hepimizin bildiği toktamış ateş hocanın yapılan baskıyı eleştirmesi, buna rağmen kemal alemdaroğlu'nun ekürisi nur serter'in yapılanları kınamak şöyle dursun savunmaya çalışması yukarıda soyut olarak açıklamaya çalıştığım şeylerin vucuda gelmiş, tamamen somut bir örneğidir.
sosyal bilimlerin kafa karıştırıcı, soyut anlatımından sıkılanlar. basitleştirilmiş olarak bu somut durumun içindeki tezatı bir nevi barem olarak kabul edebilirler.
tabii beyinlerini ve kalplerini bir ideolojinin emrine sokmuş, siyahlar ve beyazlardan oluşan fikriyatlarında hiçbir soruya yer olmayan aklıevvellerimiz bunlara kafa yormak yerine koskoca bir profesörü yaramazlık yaptığı için müdüre ifade veren ilkokul çocuğu formuna soktukları için kına yakmaya başlayabilirler.
burada yazılan-çizilen her şey bir yana, yakından tanıyanlar bilir, türkiye akademi dünyasının en ince ruhlu ve alçak gönüllü akademisyeninlerinden biri..
bir hoca düşünün, dersini almadığınız halde, yaptığınız siyasi sohbetler dolayısıyla, gözünü kırpmadan size yüksek lisans için referans verebilsin..
bir hoca düşünün, kişisel blogunuz için yazdığınız yazı üstüne bir kritik yapıp, sizinle bunu mail vasıtasıyla paylaşssın..
bir hoca düşünün, bulunduğunuz şehre geldiğinde, buluşalım diye sizi arasın..
bir hoca düşünün, düşünemediğiniz her şeyi size düşündürebilsin..
Sanırım sosyal ilişkiler kurma konusundaki bu üstün meziyetini, universitelere kendini kapatıp asosyalleştirmektense, Türkiyenin yanında dünyada bir çok farklı yerde misafir akademisyelik yapmasına ve aynı zamanda sosyal hayatta bir think-tank * başkanlığı yapıyor olmasına borçlu..
Sanırım, türk akademiyasının en büyük yarası, Atilla Yayla tarzı akademisyenlere sahip olamaması.. üniversite hayatımın son senesine kadar atilla yayla gibi bir hocamın olmayışının daima eksikliğini hissettim, allahtan kendisi bu eksikliği ben üniversiteyi bitirmeden doldurabildi..
"Profesör Atilla Yayla, Gazi Üniversitesi'nden kovuldu. Kibarcasını söylüyorlar, 'ders vermekten uzaklaştırıldı' diyorlar. Canım belki kovulmadı da kızağa çekildi, sonuç pek değişmez.
Suçu neymiş? Atatürk'e 'bu adam' demiş...
Hayır, dememiş! Anlama özürlü olmak için Babıali kaşalotu olmak yeterli de, üniversite yöneticisi olmak gerektiğini yeni görüyorum.
'ileride artık bizlere neden her yerde bu adamın heykelleri, fotoğrafları var diye soracaklar' demiş. Yani 'bu adam' tanımını kendi ağzından kullanmıyor, kendini Avrupalıların perspektifine yerleştirip o açıdan, onların ağzıyla soruyor, soracaklar, öyle diyecekler, diyebilirler diyor...
Ben ondan daha büyük bir suç işlemiş, başkasının gözünden değil kendi ağzımdan 'adam' demiştim Atatürk'e, hadi beni de gazeteden kovsunlar.
Amacım Atatürk'ü uzaylı gibi görenlere onun insan olduğunu hatırlatmaktı. Tepki gösterenlere de 'ne yani, adam değil de kadın mıydı' diye soruyordum, ağızlarını açamıyorlardı.
Profesör Yayla aynı zamanda Kemalizm'in 'ilerlemeden çok gerilemeye tekabül ettiğini' söylemiş. ikinci suçu bu.
Bunu şeriatçı olduğu için mi söylemiş? Hayır, liberal olduğu için söylemiş. Bu ülkede liberal olmak da suç.
'Şapka devrimi bizi geri götürdü' anlamında falan değil yani, özgürlükler açısından konuşmuş... Kastettiği, şeker fabrikası, çimento fabrikası yapımı türünden 'ekonomik ilerleme ya da gerileme' falan da değil...
Haksız mı? Bu ülkede 1925-1945 arasında tek parti diktası yaşanmadı mı? Cumhuriyetin bu on yılı, hem çok partili parlamenter meşrutiyet dönemine, hem de cumhuriyetin ilk iki yılına oranla demokrasi açısından daha 'geri' değil midir?
Bu adamı niçin kovmuşlar? Adı 'Gazi' olan bir üniversiteye yakışmadığı için.
Ben de soruyorum: Madem Gazi Üniversitesi bu kadar Atatürkçü, adı niçin Gazi Üniversitesi?
Niçin 'Atatürk Üniversitesi' değil? Niçin, Atatürk'ün alt tarafı 1921 yılından 1934 yılına kadar, yani 'soyadı devriminden önce' kullanmış olduğu bir ünvanı taşıyor?
1934 tarihli devrim yasasına göre bu ülkede 'efendi, ağa, paşa gibi ünvan ve lakapların kullanılması' yasaklanmamış mıydı? işte ben de Gazi Üniversitesi hakkında suç duyurusunda bulunuyorum, devrim yasasını çiğnemektedir!
Örneğin hepiniz suç işliyorsunuz, Orgeneral Büyükanıt'a 'Yaşar Paşa' derken!
Ne kadar gülünç, değil mi? Ama şaka kaka oluyor ve bir hocanın hayatı kaydırılıyor.
Bir profesörün, görüşleri ne kadar aykırı olursa olsun, onları özgürce dile getirmek hakkı var mıdır? Medeni memleketlerde vardır, Türkiye'de yoktur. Yanılma hakkı da var mıdır? Evet, yanılma hakkı bile vardır. Burada yoktur.
Bu profesör, hakaret mi etmiş, galiz bir kelime mi kullanmış, yalan beyanda mı bulunmuş, iftira mı etmiş, ahlak dışı bir suçlama mı yöneltmiştir? Hayır, yalnızca kendine özgü 'siyaset sosyolojisi' görüşlerini belirtmiştir.
Bu bilim dalı 'exact' bir bilim dalı mıdır? Hayır. Yoruma ve tartışmaya sonuna kadar açıktır. Örneğin profesör 'iki kere iki beş eder' ya da 'su yüz derecede değil doksan sekiz derecede kaynar' şeklinde mi saçmalamaktadır? Hayır.
Sözkonusu profesör, aykırı görüşlerini, çocuklara ders verirken mi dile getirmiş, onların beyinlerini mi zehirlemiş, kötü yola mı düşürmüştür? Hayır, bir siyasi partinin panelinde söylemiştir.
Sözkonusu siyasi parti, ülkemizi yıkmaya ya da bölmeye yönelik Daşnaksutyun Partisi, ya da Partiya Karkere Kürdistan falan gibi yasa dışı bir suç örgütü müdür?
Hayır, ülkede şu anda iktidarda bulunan, hükümeti kurmuş 'legal' çoğunluk partisidir.
Ben burada ne o partiyi savunuyorum, ne de Profesör Yayla'yı... O partiye oy vermem... O profesörü de tanımam etmem, babamın oğlu değildir, ölmüş kalmış bana ne?... Çok şükür Avrupa Birliği'nden para ya da destek de almıyorum... Ben burada bir 'zihniyeti' eleştiriyorum.
Bir soru daha soruyorum: Türkiye bu kafayla Avrupa Birliği'ne girebilecek midir?
Hayır. Zambia girecektir, Türkiye giremeyecektir.
Ama profesörü harcayanların istediği de 'girmemek' değil mi aslında?"
"Ben Atilla Yayla olarak söylediğim ve yazdığım her şeyin arkasındayım. Sizin ahlâk dışı saldırılarınızdan ve terörize etme çabalarınızdan korkup yılacağımı sanıyorsanız aldanıyorsunuz. Panelin sonunda, söylediklerime Kemalistlerden cevap beklediğimi; ama bunu pek muhtemel görmediğimi, doğru dürüst bir cevap almaktan umutlu olmadığımı söylemiştim. Sizin saldırınız bunun en güzel kanıtıdır. Ben söz sarf ediyorum, siz kurşun sıkıyorsunuz. Hakaret ediyorsunuz. Tehdit ediyorsunuz. Ne yaparsanız yapın, John Milton'ın söylediği gibi, hakikat eninde sonunda galip gelir; ve, herkesin bildiği gibi, fikirlerden daha güçlü silah yoktur. Beni hain ilan ettiniz; ama fikir alanında benim karşımda mağlupsunuz. Yerlerde sürünüyorsunuz. Bu alçakça saldırının kati hesabını ise adalet önünde ve Allah huzurunda vereceksiniz."
Bu paragrafa kemalistlerin tehdit ve şiddetten gayri verebileceği bir cevap yoktur sanırım.
Bu ülke demokratik olma iddiasında olmasına rağmen devlet kendine atatürkçülük ideolojisini benimsemiştir. (bkz: resmi ideoloji) Buna karşı yegane silahı aleyhte fikirleri olan muhalif insanların gayet akademik çıkışlarına gösterilen fikirden münezzeh, şiddet ve hakaretten mürekkep hücumlarla sanırız bürokratik oligarşi gerçek, çirkin yüzünü göstermiştir.
ama merak edilmemeli. vuruşarak çekiliyor ve yeniliyorlar.
gazi üniversitesi öğretim görevlisi. türkiyedeki gariban zihniyetin 1 hafta içinde ayağını kaydırıverdiği profesor dür kendisi. suçu nedir? 30-40 kişilik bir gruba hitaben kemalizmin beğenmediği yonlerini dile getirmektir, birde atatürk'e "bu adam" diye hitap etmiştir güya. yanlız belirtilmesi gereken nokta bu kişi bu görüşlerini öğrencilere falan enjekte etmeye çalışmamıştır, derslerinde anlatmamıştır, tamamen özgür bir vaktinde yaptığı bir konuşmasında anlatmıştır bunları. butun bunlardan sonra o garip zihniyet hemen cezasını kesmiştir ve derslerden uzaklaştırmıştır kendisini, anlaşılmaz basın bir anda vatan haini ilan etmiştir bu profesoru. dahada garibi vardırki bu adamın tek bir yayınını okumayan hakkında en ufak fikir sahibi olmayan bir dünya şahsiyet (bende tanımam ve de okumuşluğum yoktur hiç bir yayınını) bu adam nasıl profesor oldu nasıl akademik dünyada yer aldı gibi feryatlarını dile getirmeye koyulmuştur, ama dediğim gibi tv deki 5-10 dakikalık lafları dışında bu adamı hiç biriside tanımaz. bu zihniyet anladığım kadarıyla türkiyedeki 70 milyon kişiyi tek tip insan yapmadan rahatlamayacaktır. ve bu zihniyetin son kurbanıda atilla yayla olmuştur.
kemalizmin çözücü bir süreç olduğuna dair tezini, neyi nasıl çözdüğünü belirtmeden sunmuş profesör. 23-45 arasında yaşanan, eğer çözücü bir süreç ise, hangi medeniyeti çözdü; 45-00 süreci yapıcıysa, hangi medeniyeti meydana getirdi?
ayrıca karşı tez bekliyormuş. yani biri ilkokuldaki çocuklara dahi öğretildiği şekliyle kadınlara seçme ve seçilme haklarının verilmesi, halk meclisinin açılması, vatandaşların yasaların karşısında eşit görülmesi gibi temel farkları yayla'ya sunacak da karşı tez olacak. ne güzel.
mesnetsiz iddialara tez demek de yeni çıktı galiba. benim de bir tezim var, "mesnetsiz iddialara tez diyenler vardır"
bugun gırdiğim dersınde anlattıklarıyla sınıfı yaran gazı öğretım uyesı.
--spoiler--
sınan çetin'e arkadaşım aracılığıyla mesaj gonderdım "herkesı fılmlerde oynattın bır bana rol vermedin " dıye. geçen gun mail atmış pornografık bır film çevırıyorum başrol senın demiş. ben de cevap yazdım " kabul ederım ama; başrolu hangı fıstıkla paylaşacağıma bağlı..
--spoiler--