taha akyol un üstüne basa basa sarf ettiği cümle.. eski ülkücülerdendi kendisi bir zamanlar. ya da ustaca bir gizlenmeyle yıllarca o şekilde göstermiş kendini.
demeci verdiği gazete ve demecin yayınlanma tarihinin manidarlığı daha ilginç...
nasıl bir gazeteci anlayamadım. atatürk ile ilgili söylediklerinin yarısı sallamasyon. en ufak belge dahi yok. zira dikkat ederseniz o kadar atıp tutuyor sadece bi konuyla ilgili hatta x kişi bu konuyu belgeleriyle açıkladı diyor. bu nasıl gazetecilik anlayışı sayın akyol..
ayrıca kendisi oturduğu yerden, masasının başından, yüzlerce gazetecelik ödülü almış bir kişidir. ankaradan öteye gittiği yok ama ''gazeteci''...
tam anlamıyla bir sermaye gazetecisidir zaten bu demeci veren kişi. belgelerle hareket etmeyi sevmeyen, kulaktan dolma bilgilerle hareket eden klasik kahvehane kültürünü devam ettiren gazeteci.
geçti artık o devirler taha bey geçti. millet sizin gibilere prim vermiyor artık.
bende kendisine cevap veriyorum o vakit ''sensin lan diktatör'' !!!!
istanbul'da bir baloda idim. Sarı saçlı bir delikanlı gelip karşıma dikildi. Adı Ekrem yahut Kenan olacak; Bir balo için aşırı sayılacak laubaliliklerle etrafındakilerin dikkatini çekmiş olacak, bir aralık ortadan uzaklaştırdıklarını hissettim. Halbuki onunla konuşmak da istiyordum. Nihayet döndü dolaştı bir fırsatını buldu gene karşıma çıktı. Bana düpedüz "size diktatör diyorlar, doğru mu?" dedi.
Ona şu cevabı verdim:
"Ben diktatör olsaydım sen bana bunu soramazdın. Bir takım inkılap zaruretiyle bir takım yenilikleri kabul ettirmeye çalışan adam diktatör değildir! Diktatör, hoşgörüsü olmayan adamdır. Karşısında her fikir söylenemeyen adamdır. Diktatör, kendi düşüncelerine aykırı fikir söyleyenlere kin güden adamdır. Bunun haricinde diktatörlük, tehlike, inkılap, fevkalade zamanlarda lâzım bir demokrasi müessesesidir. Demokrasi tarihinde böyle muvakkat böyle muvakkat diktatörlüklere rastlanır. Benim, on beş senedir, bazı fikirleri bu memleket hayrına kabul ettirmek için sarf ettiğim gayretlerde hiç bir şahsi endişe yoktur. Benim, belki demokrasinin anladığı manada diktatörlüğe benzer hareketlerim görülmüştür. Fakat, Tiran asla olmadım."
Bu vesile ile Atatürk'ün çok önemli bir hatırasını da nakletmek isterim. Rusya'dan kendisine mensup bir genç:
-Rusya'da bir takım inkılap hareketlerini yürütmek için terör olduğu bir hakikattir. Fakat doğrusu buna hak verdirecek sebepler de var. Eğer terör olmasa birçok inkılaplar bu süratle yürüyemez, demişti.
Atatürk, karşısında söylenen fikirler ne kadar kendi düşüncesine aykırı olursa olsun dinlemeyi severdi. Ancak, ana prensiplere ve esas davalara aykırı sözlere asla müsaade etmezdi. Bu sefer de aynı müsamahasızlığı gösterdi. Muhatabının sözünü kesti:
-Terör öyle bir maniveladır ki, bir defa insan onun kulpuna elini kaptırdı mı, bir daha bırakamaz. ilk hareketleri kendi tanzim edebilir. Fakat, ondan sonra kendi bildiği gibi dönecek olan makinenin kolu kopuncaya kadar esiri olur.
(Atatürk'ün Bilinmeyen Hatıraları, Münir Hayri Egeli, istanbul, 1954, s. 39-40)
karşısına hiçbir zaman rakip bırakmamıştır. öyleki en yakın arkadaşları için dahi sert kararlar almıştır.
ama
bir devlet kurmak üstelik kısa sürede neredeyse 5 yıl gibi kısa sürede bir devlet kurmak bu tür diktatörlükleri zorunlu kılar. atatürkte öyle yapmış.
bu yaptığına diktatörlükte denir mi ?
bence denmez.
Diktatörlük, herhangi bir kurum, yazılı ya da yazılı olmayan yasal düzenlemeler veya başka bir sosyal ve/veya politik faktör tarafından sınırlanmamış bir liderliğin (genellikle bir diktatörün) mutlak yönetimidir. *
atatürk cumhuriyeti getirme çabasındaydı.
dolayısıyla geçerliliği olmayan bir kavram karmaşasıdır.
hayır atatürk bir diktatör değildi.
o devrinin liderleri josef stalin, adolf hitler, mussolini, gibi diktayla gelmedi, onun gibi seçimle, halkın desteğiyle gelmediler.
(bkz: tek partili dönem)
(bkz: ya ne olacağıdı)?
saçmalığın daniskasıdır. diktatör olsaydı en basitinden ne mutlu türküm diyene değil, ne mutlu türk doğana derdi. hem diktatörse de ne olmuş? tayyip diktatör değil de çok mu iyi oluyo? keşke atatürk başımızda olsaydı da güzel ülkem bu günleri yaşamasaydı...
Sistemin Mustafa Kemali;
1-) Bizleri düşmandan kurtardı.
2-) Anti Emperyalist bir savaş verdi.
3-) Düşmana hiç bir koşulda teslim olmadı ona boyun eğmedi.
Düşüncenin Mustafa Kemali;
1-)Bizleri düşmandan kurtardı ardından kurduğu tepeden inme cumhuriyet şeriyatın ve halifeliğin tepeden inme tasfiyesi bu gün hala ülkedeki çoğu insanın yobazlığının temel nedenidir. Cumhuriyeti laikliği yada her hangi bir yönetim biçimini ve ek unsurlarını insanlara kavratmadan tepeden inme verirsen günümüzdeki gericiliği ve yobazlığıda engelleyemezsin.
2-)Hiçbir devrim kansız olmazdı evet fakat bu kan bir yerdede durmalıydı. Ama 1923'ten günümüze kadar bu ülkedeki süren iç savaş hiç dinmedi katliamlar ve işkenceler kemalist atatürkçü düşünce sistemini arkasına alarak ilerledi.
3-)inkılap tarihinde sürekli gerici ve dış mihrakların etkisiyle çıkarıldığı söylenen şeyh sait, dersim, vs. vs. tarzı ayaklanmalardaki insanlık dışı uygulamaların üstünün gericiydi ingilizler ve amerikanın işi denilerek ört bas edilmesi.
*** 4-) *** Hiçbirini kabul etmesenizde en azında eleştirebilince ortaya çıkan bazı şeyler var.
Bu gün Atatürk düşmana boyun eğmeden anti emperyalist bir savaş vermiştir deniliyor. Peki bunu kabul edelim Anti Emperyalist Atatürk sömürücülere ülkesini, memleketini vermeyen Atatürk bakın aynı insan izmir iktisat kongresinde memleketi Dış sermayeye açmıştır. Liberal ekonomiye geçerek ülkeyi kısa zamanda geliştirme hedefi ilk başta memnuniyet verici gözüksede uzun vaadede bakıldığında günümüzde işsizlikler, Sefalet, Açlık, Barınma sorunu, Sosyal devlet adının görülüp tadının alınamaması durumlarını ortaya koymuştur.
Ülkeyi ingilize Fransıza vermeyen Atatürk ki milyonların çabasıyla ve ölümleriyle bunu sağlayan Atatürk Ölen onca insanın çabasını hiçe sayarak izmir iktisat kongresindeki kapitalist sistem ve liberal ekonomiye geçiş kararıyla ülkeyi ingilizede satmıştır, amerikalıyada, Fransızada Atatürkün kurduğu sistem sakat olmasaydı bu gün özelleştirmeler, işsizlik, sefalet ve daha bir sürü toplumsal sorun ortada olurmuydu.
Demokrasi için çok partili döneme geçildi.
Halk gericilere oy verince seçim iptal edildi.
Bunun temel koşulu demokrasi avanklığıdır.
Sen topluma cumhuriyeti cağdaşlığı vs. kavratmadan
tepeden inme inkılap yaparsan halkta seni ilk seçimde
eski düzen gericilere tercih eder elbette.
bu tür başlıklar daha önce açılmıştı. bu tartışmayı yeni bir tartışma zannedenler var. bu tartışma kurtuluş savaşında yararlık gösteren birçok kahraman atatürk'e karşıt fikirlere sahip olduğunda çeşitli bahanelerle asılması, bir köşeye çekilmeye zorlanması veya sürgüne gönderilmesiyle atatürk sağ iken başlamış ve devam etmiştir. marx'a göre "tüm devrimciler uzun bir süre diktatörlük yapmak zorundadırlar. bu şekil davranmazlarsa karşıt devrimciler zamanla insan haklarını, demokrasiyi bahane ederek yapılan devrimleri yumuşatarak yok ederler. alman sosyalist devriminin başarısızlığı erken normal yaşama geçmektir." atatürk kendinden önceki devrimcilerin yaşadığı zorlukları görüp cumhuriyet boyunca bir diktatörlük rejimi sürdürmüştür. lozan antlaşmasının imzalanmasından sonra meclisin lozan antlaşmasına karşı çıkıp kabul etmeyeceği anlaşılınca, meclisi feshedip kendi seçtiği insanlardan oluşan bir meclis seçmiş ve hayatı boyunca tüm seçimleri kendisi yapmaya devam etmiştir. meclise kendi adamlarını seçip, ülkeyi tek adam olarak yönetmek diktatörlük değilde nedir? diktatörlüğün karşıtı demokrasi ise hangi devrim demokratik yollarla yapıldı? öz söylemek gerekirse atatürk devrimlerini diktatör olmazsa gerçekleştirebilir miydi? yıllar geçmesine rağmen demokrasi halen tam anlamıyla yok ve devrimler halen diktatörlük ile ordu ve yargı tarafından korunuyor. işe yaramaz şapka kanunu dahi kaldırılamıyor.
(bkz: atatürk ü diktatör sanan zihniyet)
edit: bazı yanlış anlamaları gidermek gerektiğinden ekleme yapma zorunluluğu... marx'ın proleterya diktatörlüğü ile atatürk'ün uyguladığı burjuva diktatörlüğü birbirinden tamamen zıttır. fakat atatürk, yaptığı devrimlerin yok edilmesinin önüne geçmek için marx'ın görüşlerine uygun şekilde, uzun süre diktatörlüğü sürdürmüştür. belki atatürk marx'ın devrimin devaamlılığı konusunda onu örnek aldı. fakat proleterya diktatörlüğü nerden baksanız yine de çoğunluk diktatörlüğüdür, atatürk'ün tek adam diktatörlüğü ile çok zıttır. birleştikleri nokta devrimlerin herhangi bir şekilde diktatörlükle korunabilmesidir.
sosyalist devrimler iki yoldan geçer. birincisi burjuva devrimi ve burjuva diktatörlüğü, ikincisi ise zamanla burjuvaya karşı yapılan halk(proleterya) devrimi ve diktatörlüğü.
burjuva devriminde aydınlar halkı feodalite ve emperyalizme karşı örgütler ve ayaklandırır. yukardan aşağı doğru çalışır. proleterya devrimi aşağıdan yukarı doğru burjuvalara karşı yapılır.
Marx'ın diktatörlüğü ile burjuva diktatörlüğü karıştırmaamaktır.
keza marx proleterya diktatörlüğü yani çoğunluğun işçinin emekçinin halkın azınlığa burjuvaziye karşı diktatörlüğünden bahseder.
fakat atatürkün buradaki diktatörlüğü karş devrimcilere karşı değil tabi kastedilen devrimcilik ilerici ise.
atatürükün karşı devrimcilere karşı diktatörlük yapmasını savunan ve bunu sosyalist bir çizgide değerlendiren zihniyete verilmesi gereken en önemli örnek;
Aslı astarı olmayan, reklam için, ortalığa bir şey atıp milleti karıştırsak mantığıyla yazılan, kısacası yazmak için yazılan bir cümle.
Yine tarafını belli eden, kendini aydın sanan karanlıkların yazdığı bir yazı.
Bu gazete, yazdıkları haberler, gazetenin yazarları, hakkında yazmayacağım demiştim, ama kendimi daha fazla tutamadım. Tarafları belli bunların. Her şey apaçık ortada aslında.
Bu açıklamayı yapan şahıs belli ki çatısı altında olduğu gazetenin diğer çalışanları gibi gemi azıya almış. Birileri bunların bağlarını gevşetmiş. Böylece kendilerinde, etrafa suçlamalar atma, araştırma yapmış gibi görünme, makale yazdığını sanma, kendileri gibi düşünen varlıklarla ortak akıl sunma gibi meziyetlerin olduğunu hatırlamışlar. Kendilerini demokratik, özgür düşünen, akıllı sanan varlıklar bunlar. Söz konusu kendi cepleri, olmayan onurları olunca akan suları durdurur bu tipler. Bu tiplerin görevi; böyle yazılar yazarak sahiplerini memnun etmek.
Gün gelecek bu memlekette doğruluğun, mertliğin rüzgarları esecek, hem de çok sert esecek. Size bu akılları verenler bakalım o zaman hangi aklı verecek? Hangi deliğe kaçacaksınız?