hutbenin cuma ve bayram namazlarında minberde okunduğu müslümanlar tarafından bilinmektedir. 7 şubat 1923 tarihi ne cuma gününe denk gelmektedir, ne de o gün bayramdır. yani atatürk'ün söyledikleri hutbe kabul edilemez.
kemalistlerin övünç kaynağı hutbedir. ama yalandır.
lütfen ama lütfen iyi okuyun!
bu hutbenin yapılış tarihi -7 şubat 1923- tür. zaten bu da sözde hutbe'yi tarihleme adına belirtilmiştir ve hutbe okuyan ilk ve tek cumhurbaşkanı olarak lanse edilmiştir. bir hutbenin tarihine bakın, bir de ilk cumhurbaşkanlığı seçim tarihine.
atatürk o zaman cumhurbaşkanı bile değildi. 29 ekim 1923te ilk cumhurbaşkanı seçilmişti.
Atatürk'ün 7 Şubat 1923 günü öğle vakti Zağnos Paşa Camii'nde okunan mevlidden sonra minbere çıkarak yaptığı konuşmadır. Atatürk hutbesinde Allah'ın birliğinden, şanının yücelğinden, islam dininin son ve kusursuz din olduğundan bahsetmiştir.
""Ey millet! Allah birdir, şanı büyüktür. Allah'ın selâmeti, sevgi ve iyiliği üzerinize olsun. Peygamber Efendimiz Hazretleri, Cenâb-i Hak tarafından insanlara dinî hakikatleri tebliğe memur edilmiş ve resul olmuştur. Temel nizami, hepimizin bildiği Kur'ân-ı Azimussan'daki açık ve kesin hükümlerdir.
insanlara maneví mutluluk vermiş olan dinimiz, son dindir, mükemmel dindir. Çünkü dinimiz; akla, mantığa ve gerçeklere tamamen uymakta ve uygun gelmektedir. Eğer akla, mantığa ve gerçeklere uymamış olsa idi bununla diğer ilâhî tabiat kanunları arasında birbirine zıtlık olması gerekirdi. Çünkü bütün tabiat kanunlarını yapan Cenab-ı Hak'tır." demiştir.
kazım karabekir paşaya göre mustafa kemal paşa o dönemde halife olma istediği için böyle bir girişimde bulunmuştu. akabinde 1 kasım 1937 de meclis kürsüsünden
"Dünyaca bilinmektedir ki, bizim devlet yönetimimizdeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, yönetimde ve politikada bizi aydınlatıcı ana çizgilerdir. Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz." demiştir.
neden atatürk'ün inançlı olup olmadığı hala bu kadar tartışma konusu yapılıyor anlamak mümkün değil. eğer allah'a karşı hataları olmuşsa, inançlı ya da inançsızsa bu tamamen kendisini ilgilendiren bir konudur. iyi ya da kötü hesabını allah'a verecektir.
bizi ilgilendiren konu osmanlı imparatorluğu devletin anahtarlarını başka devletlere teslim etmek üzereyken atatürk'ün göstermiş olduğu yurt severlik ve padişaha karşı olan tutumudur. türk halkının karlı çıkmasını sağlayan ve bugün bizi bağımsız bir cumhuriyet yapan savaş stratejileridir. hala tartışın dinsizdi ya da değildi diye, bakalım bu bizi cumhuriyet yapanın sahibini değiştirebilecek mi!!
bursa'da okuduğu o hutbe, kurtuluş savaşı'ndan önce halkı bi şekilde kendi tarafında toplamak, padişaha karşı görüş oluşturmak için olduğunu en koyu kemalist dahi söyler. yazılı olması da, bu bilginin ne kadar inanılır olduğunu ortaya koyuyor.
Allahın esenliği, sevgisi ve iyiliği üzerinize olsun.
Peygamberimiz efendimiz hazretleri, Cenabı Hak tarafından insanlara dini gerçkleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir.
Temel kanunu, hepimizce bilinmektedir ki, yüce Kurandaki mânası açık olan ayetlerdir. insanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz, son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. Eğer akla, mantığa ve gerçeğe uymamış olsaydı, bununla diğer ilahi tabiat kanunarı arasında çelişki olması gerekirdi.
Çünkü tüm evren kanunlarını yapan Cenabı Haktır.
Arkadaşlar; Cenabı Peygamber çalışmasında iki yere, iki eve sahip bulunuyordu. Biri kendi evi, diğeri Allah'ın evi idi. Millet işlerini Allah'ın evinde yapardı. Hazreti Peygamberin mübarek yolunda bulunduğumuz bu dakikada milletimize; milletimizin bugününe ve geleceğine ait hususları görüşmek maksadıyla bu kutsal yerde Allah'ın huzurunda bulunuyoruz.
Beni buna eriştiren Balıkesirin dindar ve kahraman insanlarıdır. Bundan dolayı çok memnunum. Bu fırsat ile büyük bir sevab kazanacağımı ümit ediyorum. Efendiler, camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmasının gerekli olduğunu düşünmek yani konuşup tartışmak, danışmak için yapılmıştır. Millet işlerinde her kişinin zihnini ayrı ayrı faaliyette bulunması zorunludur. işte biz de burada din ve dünya için, geleceğimiz ve bağımsızlığımız için, özellikle egemenliğimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım.
Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşündüklerinizi anlamak istiyorum. Milli amaçlar, milli irade yalnız bir kişinin düşünmesinden değil, milletin bütün kişilerinin arzularının, emellerinin sonuçlarından ibarettir. Bundan dolayı benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim.
Hutbeler hakkında sorulan sorudan anlıyorum ki, bugünkü hutbelerin şekli, milletimizin duygusal fikirleri ve lisanı ile medeni ihtiyaçlarıyla uygun görülmektedir. Efendiler, hutbe demek topluma hitabetmek, yani söz söylemek demektir. Hutbenin manası budur.
Hutbe denildiği zaman bundan birtakım kavram ve manalar çıkarılmamalıdır. Hutbeyi söyleyen hatiptir. Yani söz söyleyen demektir. Biliyoruz ki, Hazreti Peygamberin hayatta olduğu mutlu dönemlerde hutbeyi kendisi söylerdi. Gerek Peygamber Efendimiz ve gerek, dört halifenin hutbelerini okuyacak olursanız görürsünüz ki, gerek Peygamberin, gerek dört halifenin söylediği şeyler o günün sorunlarıdır, o günün askeri, idâri, mâli ve siyasi, sosyal konularıdır.
islam toplumunun çoğalması ve islam ülkeleri gerilemeye başlayınca, Cenabı Peygamberin ve dört halifenin hutbeyi her yerde bizzat kendilerinin söylemelerine imkân kalmadığından halka söylemek istedikleri şeyleri bildirmeye birtakım kişileri memur etmişlerdir. Bunlar herhalde en büyük ve ileri gelen kişiler idi. Onlar camilerde ve meydanlarda ortaya çıkar, halkı aydınlatmak ve doğru yolu göstermek için bir şart lâzımdı. O da milletin lideri olan kişinin halka doğruyu söylemesi, halkı dinlemesi ve halkı aldatmaması!
Halkı genel durumdan haberdar etmek son derece önemlidir. Çünkü, her şey açık söylendiği zaman halkın beyni faaliyet halinde bulunacak iyi şeyleri yapacak ve milletin zararına olan şeyleri reddederek şunun veya bunun arkasından gitmeyecektir. Ancak millete ait olan işleri milletten gizli yaptılar. Hutbelerin halkın anlayamayacağı bir lisanda olması ve onların da bugünün gereklerine ve ihtiyaçlarımıza temas etmemesi, Halife ve Padişah sıfatını taşıyan despotların arkasından köle gibi gitmeye mecbur etmek içindi.
Hutbeden amaç halkın aydınlatılması ve ona yol gösterilmesidir, başka şey değildir. Yüz, ikiyüz, hatta bin yıl önceki hutbeleri okumak, insanları cahillik ve çağın gerisinde bırakmak demektir. Hatiplerin normal olarak halkın günlük kullandığı dil ile konuşmaları gereklidir. Geçen yıl Millet Meclisinde söylediğim bir nutukta demiştim ki "Minberler halkın akılları, vicdanları için bir ilim irfan kaynağı, ışık kaynağı olmuştur."
Böyle olabilmek için minberlerde söylenecek sözlerin bilinmesi ve anlaşılması, ilim ve fen gerçeklerine uygun olması lazımdır. Hutbeyi verenlerin siyasi olayları, sosyal ve medeni olayları hergün izlemeleri zorunludur. Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış aşılamalar yapılmış olur. Bu nedenle, hutbeler tamamen Türkçe ve günün gereklerine uygun olmalıdır. Ve olacaktır.
Atatürk ü en çok seven CHP nin genel başkanına kapak olsun. Babayiğitse gitsin o da bir camiye hutbe okusun. Atatürkü örnek alıyorsanız bunu da yapın. Eksiğiniz kalmasın o açıdan söyledim.
yahu anlayın artık, mustafa kemal pragmatisti. bir sovyetlere gönderdiği mektuplara, bir de avrupa'ya gönderdiği mektuplara bakın ne demek istediğimi anlarsınız. ama hangi atatürk kitabı ismiyle bile çok güzel bir porte çizmiştir. o zaman halkta inançlı bir insan profili çizmenin yararlı olduğuna inandıysa çıkar hutbede verir. gazi paşa'nın askerliği bir tarafa siyaseten yanlışları vardır, o bir peygamber, nutuk kutsal bir kitap değildir. atatürk'ün islam hakkındaki genel görüşleri için bir yabancının gözüyle radikal de yayınlanan makaleyi okuyunuz.
atatürk'ün din düşmanlığı veya veliliği bir tarafa politik olduğu açık olan bir hutbedir. zira atatürk bal gibi de islamla çelişen şeyler yapmıştır ilerleyen yıllarda. herşeyi islam'a uygun yapma zorunluluğu da yoktur zaten, mühim olan atatürk'ün stratejik ve son derece pragmatik zekasından haberdar olmaktan geçer bu hutbeyi yorumlayabilmek için.
beri yandan büyük bir saçmalığa da işaret etmektedir:
bu topraklarda din yahut başka bir bahiste bir "şey"e inanan herhangi bir kişinin/zümrenin inandığı şeyi meşru bir zemine oturtabilmesi için illa ki atütürk'ü referans gösterme gereği duyması, resmi ideolojinin gayrıresmi diktasıdır.
müslümanlığı yaşamak hususunda haklı olduğumuzu belirtmek için illa atatürk'ü mü örnek göstermeliyiz? yani, balıkesir hutbesi olmasaydı ben din konusundaki taleplerimde haksız mı olacaktım? latife hanım örtülü olmasaydı ben başörtüsü konusunda dayanak bulamayacak, gayrımeşru bir talebi dile getirmiş durumuna mı düşecektim?
sabiha gökçen olmasaydı bilime önem vermeyecek miydik?
kayseri lisesi'nde çekilmiş o meşhur fotoğraf olmasaydı eğitimi ıskalayacak mıydık?
safiye ayla, sadece atatürk sevdi diye sevdiğimiz bir ses midir?
vs.
kısacası, memleketimde bir şeyin iyiliğini/güzelliğini/doğruluğunu "ispatlamak" için atatürk'ü mesnet kılmanın tipik bir örneğidir balıkesir hutbesi.
[ek: atatürk "din insanlık tarihinin en kötü şeyidir" demiş olsaydı bile inandıklarımdan vazgeçecek değilim efendiler. hal böyle olunca balıkesir hutbesi beni hiç mi hiç heycanlandırmıyor, inancımda pozitif yada negatif bir tesir alanı yok. zira inancım atatürk'ten özge.]
takiyye olduğu aşikardır. çok az tarih okumuş bir insan bunu rahatlıkla söyleyebilir, halka rağmen bir kurtuluş savaşı olamayacağı için başta bu tür sözler ve davranışlarda bulunmuştur ancak t.b.m.m.'nin açılışıyla birlikte belki de yanyana savaştığı bu kişileri devletin bekaası için pasifize etmiş, idam ettirmiş, sıkı devrim yasaları uygulanmasını sağlamıştır. bir cephede beraber savaştığı ve osmanlı hanedanlığından bir kişiyi çok samimi bir dostluğu olmasına rağmen cumhuriyet'in ilanından sonra ülkeden sürmesi ve daha sonra mektupla kendisine bunu yapmak zorunda kaldığı için üzgün olduğunu belirtmesi aslında durumu net olarak açıklıyor. atatürk herhangi bir dine mensup değildi, tek hakikat bilimdi onun için, bizim gibi düşünüyordu diyebilmek için bu ülkede herkes kendisine göre bir atatürk inşa ediyor, ona göre de vatan hainleri oluyor dolayısıyla.
bunu yapmasa olmaz mıydır olur muydu bu halen tartışma konusu ama sonuç olarak bu ülkenin gelişmesi için bunu yaptı, her ne kadar desteklemesem de bugünkü gibi düşmanca bir tutumdan ziyade fatih'in kardeş katlinin meşrulaştırılması gibi bir durum olduğunu söyleyebilirim, bunu düşününce de aklıma iskilipli atıf hoca gelir.
savaş meydanında beraber çarpıştığı insanların bir kısmının ülkeden sürülmesi, bir kısmının ise idam edilmesi bir kısım insanları hiç etkilememektedir ancak belli ki taa o zamanlar atatürk'ü etkilemiştir, şimdi bu durumdan üzüntü duyanlar ne hazindir ki atatürk düşmanı yaftasını kolayca yiyebilmektedir, varsın yapıştırdıkları yafta olsun, benim vicdanım rahat değil, şapka takmadığı için asılan insanların olduğunu bilip bugün yaşayan insanların hal, hareket ve davranışlarına, giyim kuşamlarına baktığımda o insanların ne suçu vardı diye düşünmeden edemiyorum, vicdanımın bir köşesi hep sızlıyor, siz buna atatürk düşmanlığı deyin, her zamanki kolaycılığınızla, şikayetçi değilim.