aşk acısını atlatıp, yeniden sevenlerin, boş olduğunu anladığı bir sanıdır. halâ sananlar için de üzülür insan. ama ne yazık ki, bunun sanı olduğu ancak atlatılınca anlaşılır. aşk acısı çekenler, er ya da geç, güzel duygularla ve mutlulukla tanışırlar. hiç kimse ömrünce acıtılmayı kaldıramaz çünkü. güzel duygulara olan ihtiyaç tepe noktaya gelir ve yeni bir aşk, o acıyı siler süpürür.
terk edilişin ilk saat ve günlerinde kişinin bu acının hiç bitmeyeceğini, yüreğinin bir ömür boyu sızlayacağını sanmasıdır...
size hayatı günlük gülistanlık yapan sevgilinin hiç gitmeyeceğini düşünerek yaşadığınız mutluluğun gün gelip de "hoşçakal" demesiyle içinizde patlamasından dolayı oluşan acının sizi hiç terk etmeyeceğini düşünmenize yol açar...
günleriniz acı içinde geçer, geceleri saatlerce ağlarsınız... tekrar geri dönmesi için türlü yollara başvurursunuz... tekrardan "biz" olalım diye kendinizi onun karşısında küçük düşürürsünüz...
ilk zamanlar kendinizi geri döneceğine inandırarak umutlandırırsınız... hep bir inanç ile onunla iletişime geçmeye çalışırsınız... acınız içinizde dağ gibi büyümektedir... ve buna bir son vermek yine gidenin geri dönmesiyle mümkün sanırsınız...
halbuki giden hiçbir zaman geri dönmez, zaten kafasına gitmeyi koymuşsa size ve kendine acı çektirmeyi de düşünmüştür...
siz ise bitmeyecek sandığınız acınızı içinizde kanatırken günlerce, o yeni bakışlar yüklemiştir gözlerine...
aradan aylar geçince anlarsınız boşa acı çektiğinizi, boşa üzüldüğünüz... hatta "değmezmiş lan" bile dersiniz kendi kendinize... ilk başlarda yaşadığınız acıdan eser kalmamıştır...
günler sizin icin daha bir güzel geçmeye başlar... artık sadece kararttığınız günleri hatırlayıp hafif bir tebessüm kondurursunuz yüzünüze...
siz tekrardan acı çekmek için yeni birisini oturtursunuz yüreğinize...
' bu da geçer ' sözleriyle teskin edilen ve sevgilisinden ayrılalı çok olmamış aşığın aklına düşendir. her zaman sevdiğiyle mutlu ve huzurlu uzun yıllar hayal etmiştir. fakat gün gelip de, ikisinden birinin hatasıyla yollar ayrılır, işte o zaman seven için çalıştığı yerin de, sabah doğan güneşin de, taraftarı olduğu takımın maçının da önemi yoktur. hayaller yıkılmıştır, geçmişe geri dönüp yıkılanı tekrar kurmak imkansızdır. öyleyse her şeyi zamana bırakmak dışında çare yoktur. ancak kalp dinlemez, güzel bir yabancının renkli gözleri gözlerine dikilinceye kadar akıtır gözyaşlarını.
etrafınızdaki zamanında damdan düşmüş olan tecrübeli dostların samimiyetle söyedikleri "zamanla geçer", "en iyi ilaç zamandır" gibi sözleri küfür gibi gelir insana. oysa ne kadar klişe olursa olsun bu sözler doğrudur. zaten bir süre sonra insan kendini başkalarına bu sözleri söylerken bulur.
değmez, boşver ya, itin tekiydi vs. gibi unutulmaya çalışılan kişinin kötülenmesinin hiç bir faydası olmaz.
çivi çiviyi söker mi? her zaman değil. onun için bi koşu gidip aşık olmanın manası yok.
esasında hayatımızda bizde bir süre konaklamış, bizden gelip geçmiş kişileri tam olarak unutmak diye bir şey de söz konusu değil. haksızlıktır da aynı zamanda, kişinin hem kendisine hem yolcuya yaptığı.
diyeceğim, unutmak için aşırı çaba göstermenin alemi yok. o unutulmayacak değerde bişeyse, ne mutlu size, ileride, epey ileride hala hatırlıyorsanız ne mutlu size. bir an bir bakış, bir tek kelime mesela şanslısınız.
ask sandığı şeyin ardında kalan küller daha çok sıcaktır, elbette kişiye umutsuz duygulardan başka bişiy katmaz onlar! öyle anlar olur ki geceleri uyuyamaz, gözleri yaşlıdır. neden aşk acısı çekiyordur ya? gözlerindeki eski fer kaybolmuştur. kendini öyle bir şartlar ki sanırsınız rahibe/rahip gibi yaşayacak! ancak boşuna zaman en iyi ilaçtır dememişlerdir. hele ki uğruna aşk acısı çektiğin kişi acısını unutmuş, başka sevdalara yelken açmışsa, aptal değildir ya sözkonusu akıllı(!) da gözünü açar ve acıyı bir kenara bırakarak kaldığı yerden daha hayat dolu, daha ümitli devam eder hayatına. bir ömürü boşa harcamanın alemi yoktur.