fikirleriyle özellikle f.nietzsche'ye öncü olmuş karamsar düşünür. Hegel'in iyimser felsefesine karşı geliştirdiği kötümser felsefe ile tanınır. Sözleriyle dönemine ait tabuları yıkıp ardıllarına yol açmıştır, dine yığınların metafiziği gibi bir yakıştırma yapmasına karşın sırf karamsar öğelerinden ötürü hristiyanlığa ilgi duymuştur. ayrıca fikirleriyle anıldığı kadar çirkinliği ve kadın düşmanlığı ile de tanınır.
kant'ın en önemli ardılı. kant, descartes'den bu yana gelen varlığı "ben" üzerine kuran yeni çağ idealizmini yıkarak, insan aklının kategorilerine o zamana kadar nesnel gerçekliğin birliği içinde değerlendirilen zaman-mekan kategorisini de sokmuştu. schopenhauer ise bunu ileri götürürek mutlak ve durdurulumaz bir gücü ifade eden "iradenin" yarattığı gerçekliğe akılla değil iradenin kendini ifade etme biçimi olan "beden" üzerinden ulaşılabileceğini gösterdi.
nietzsche, kendi felsefisini ilk başta hemen hemen bütünüyle schopenhauer'in bu teorisi üzerine kurarak parsaya konmuş geri kalan yaşamında da schopenhauer'in kuramını yıkmak için uğraşmıştır. nietzche'nin böyle buyurdu zerdüşt kitabının başında zerdüşt'ün yıllarca sığındığı mağaradan çıkıp yol üzerinde karşılaştığı ve felsefi bir tartışmaya girdiği ak sakallı ihtiyar aslında schopenhauer'in ta kendisidir..
aşka ve kadınlara dair adlı kitabını baştan sona okuyabilecek bir kadın tanımıyorum. kadınların tamamen erkeklerin alt kategorisinde olduğunu anlatmakta bu kitabında.
pesimizmin piri diyebileceğimiz, boğazını kesecek diye korktuğundan berbere gitmekten bile çekinecek kadar paranoyak ve sonuç olarak varoluşun kaçınılmaz yükünü çok iyi dile getiren filozof.
"Alınyazısından kopardığımız her şey, dilencinin ayağı ucuna atılan paraya benzer: verilen sadaka, duyduğu acıların sürüp gitmesini sağlayabilmek için, dilencinin hayatını biraz daha uzatmaktan başka bir iş görmez."
Çektiği aşk acıları açısından değerlendirildiğinde, belki de filozofların en hassasıdır o.
"insanın varoluşu bir tür hata olmalı. insan varoluşuyla ilgili şöyle söylenebilir: bugün kötü, yarın daha da kötü olacak ve en kötüsü olana dek de bu böyle sürüp gidecek" diyen karamsar filozoftur.
En önemli eseri olan istenc ve tasarim olarak dunya adlı kitabını bitirdiğinde bir başyapıt olacağından emindir ancak kitabın ancak 230 kopyası satılır. Kitabı ancak ölümünden sonra hak ettiği değere kavuşur. Aşkın metafiziği adlı kitabı da dünya klasikleri arasında yer alan son derece önemli bir eserdir.
Düşüncelerinin temelleri akla dayanır.
Nietzsche'nin felsefi görüşleri üzerinde etkisi büyüktür. Ayrıca tolstoy ve Freud'ın düşüncelerini de etkilemiştir.
romantik akilcilik gibi bi kavram yaratmistir.nietzsche nin hocasidir. ama nietzsche romantik olmadigi icin schopenhauer in dusuncelerine daha sert elestiriler getirerek bunu uzerine kitap yazmistir. (bkz: boynuz kulagi gecer)
--spoiler--
kim ne derse desin, mutlu bir insanın en mutlu anı uykuya daldığı andır ve mutsuz bir insanın en mutsuz anı uykudan uyandığı andır. insan hayatı bir tür hata olmalı.
--spoiler--
'bugün kötü, yarın daha da kötü olacak ve en kötüsü olana dek de bu böyle sürüp gidecek.' (as)
bu sözünü önceden bilmemekle beraber kendi dünya düsturum olan şu lafıma biraz benzediğini hissettim:
"dün bundan daha kötü değildi ve yarın bundan daha iyi olmayacak. hep böyleydi ve hep böyle kalacak." (hb)
kendisinin doğanın işleyişine ve aşkın/sevginin asıl amacına yönelik saptamaları ise deha düzeyindedir. bir felsefeci olarak yaşamın işleyişine yönelik anlaması çok zor biyolojik bir gerçeği fark edebilmiştir. bu yönüyle vardığı sonuçlar bilimsel olarak anlamlıdır.
şu dünyayı tanrı yarattıysa, onun yerinde olmak istemem doğrusu. çünkü dünya sefaleti yüreğimi parçalar .yaratıcı bir ruh düşünülürse , yarattığı şeyi göstererek ona şöyle bağırmak hakkımızdır: ' bunca mutsuzluğu ve üzüntüyü ortaya çıkarmak uğruna, hiçliğin sessizliğin ve kıpırdamazlığını bozmaya nasıl kalkıştın? '
adam bunu düşünmüş yazmış 150 yıldan fazla olmuş bunu yazalı insanoğlu hiç değişmezmi, bi 150 yıl daha bu söz geçerliliğini korucak galiba..
Aşk kavramını felsefeyle buluşturan ilk filozoftur. Ayrıca kadının erkeğini seçmesini, potansiyel bir çocuğuna verebilecekleriyle ölçüt kılmaktadır. Karşımızdaki insanda, aslında kendimizde eksik olduğunu farketmekten kaçındığımız özellikleri aradığımızı söyleyendir.
bir bağlamda karl marx - max weber arasındaki etkileşime benzer f.nietzsche'ye olan etkisi. önce onun terminoloji, paradigma, epistemoloji ve hayranlığında, ardından ise yine aynı paradigmadan kopmaksızın bu sefer tersine çevrilmiş bir epistemolojiye yelkenleri yönelterek.
yani, sadece ilk başlarda değil, sürekli nietzsche'nin fikirlerini etkilediğini söyleyebiliriz.
bir de sağda solda chopin'le karıştırılır. haa iyi piyanist noktürnleri felaket denir. olsun, canı sağ olsun.
paradokslar üzerinde raks kitabında incelenen filozoftur. kitaptan adam akıllı bir bok anlamamamla beraber bu adamın hem ateist hem de mistik oldugunu soyleyebilirim.
hiç dogmamıs olmak, dogmus olmaktan çok daha iyidir diyerek kantla başlayan alman idealizminin tek kötümser temsilcisidir.
unutmadan söylemek gerekiyor. nietzscheyi etkilemesine etkilemiş fakat üstün insan kavramıyla tanışan nitçe artık kesinlikle burda şopenhaurdan ayrılmıştır.
aynı zamanda kendileri bir doğu felsefesi hayranıdır.
efendiler kısaca bu yazıda özellikle filosofun acımak erdemi üzerine geliştirdiği düşüncesini açıklayacağız.
ve sırf acımak erdemi üzerine sistematik şekilde bir felsefi eğitimin nasıl gerçekleştiğini göreceksiniz.
öncelikle kendileri , acımak erdemini budist töresinden almıstır. budizmin töresel ilkesi acımak ve sevmektir. budist töresinin son sözü de vazgeçmedir. her türlü isteklerden, tutkulardan, gerektiginde de yasamaktan vazgeçme.
bu vazgeçis, budisti sonsuz mutluluga kavusturmakta, nirvana'lastırmaktadır.
schopenhauer, hıristiyanlıgı da bu açıdan elestiriyor ve onu dogu'dan aldıgı bu ilkelerden ötürü dogru, yahudilikten aldıgı ilkelerden ötürü yanlış buluyor.
evet kesinlikle çok güzel bir ayrıntı. cümle çok açık.
fakat tanrıtanımaz arthur özellikle islamiyyeti nasıl görüyordu. çok merak içindeyim.
hiç dogmamıs olmak, dogmus olmaktan çok daha iyidir, diyor schopenhauer.
var olmak, acı çekmek anlamını tasır. olumlu mutluluk sonsuz bir kuruntudur. olsa olsa olumsuz bir mutluluga kavusabilir insanlar, bu olumsuz mutluluk da acılarının kısa sürelerle azalmasından ibarettir.
acı çekmek özgürlükse özgürüz ikimizde.
bütün düşüncesini acı erdemi üzerine oturtan bir düşünür mutluluk denen kavramı bu kadar basite indirgemesi beni hayalkırıklığına uğratıyor. şöyle ki bir şey ya siyah yada beyaz değildir. hele sırf kara hiç değildir.
parmagınıza bir igne batar, acı duyarsınız. igneyi çıkarır, acınızı dindirerek sevinirsiniz. mutlulugunuz bu kadarcıktır, daha
çogunu beklemeyin. bin bir yeni bela sizleri hiçbir zaman rahat bırakmayacaktır. o belaları birer birer yok 'etmeye
çabalamakla geçecek ömrünüz. birini yok edince de, ardında ikincisinin sizi bekledigini düsünmeden, mutlu sanacaksınız kendinizi.
buraya kadar konunun gelişimi normal fakat işte size düşüncenin nirvanası.
bu yüzdendir ki cinsiyeti yaymak büyük bir kötülüktür. bilinciniz bu kötülügün utancını tasır.evlenmek, kendini yenmek gücünü
gösteremeyenlere acımadan ötürü verilmis bir izindir.
öncelikle arthur kesinlikle iradenin olmadığını düşündüğü için evliliği yapanları izin aldığını düşünür. fakat aynı arthur evlenmeme seçimini iradenin varlığı olarak görmez.
peki bu irade insanın kendisinde yoksa kimdedir?
bu konuda alman idealist düşünürleri ile aynı düşüncededir. kantın fenomenler - numuneler düşüncesini benimser. fakat ayrıldığı tek nokta güc denilen şeyin amaclı değilde amacsız olduğunu düşünmesiydi.
peki amacsız ve kişiliksiz olan bu güc insanoğlunu nereye sürüklüyordu. işte nereye sürüklediği konusunda tam olarak fikir sahibi olmadığı için artur karamsardı ve gittikce nihilist bir duyguya kapılıyordu.
evlilik konusunda düşüncesini şöyle tamamlar. isa'nın babasız dogusunun ince anlamı da buradadır. çünkü isa, böylesine utanç verici bir kötülügü isleyen bir adamın oglu olamazdı.
ve son olarak aşkın metafiziği bir çok düşünürü derinden etkilemesine rağmen değil metafizik gerçekliğinden hatta bilimsellikten uzak bir meseledir. fakat o günün şartlarında bu mükemmele yakın düşünceydi.
yine de bana kalırsa aşkın metafiziği peşinden gidilecek bir düşünce değil sadece felsefe tarihi olarak öğrenmemiz gereken bir meseledir.
son olarak kendileri insanoğlunun felsefe yolculuğunda önemli kilometre taşı olarak bilinmesi gereken bir düşünürdür.