günümüzde, ne yazık ki genelde, egoistliğine, patavatsızlığına ve ince düşünce yoksunluğuna katlandıkça rahatsız etmeyen şahıs. hele insan depresyondaysa, kafası doluysa ve öfkeliyse kolay kolay yanında olsun istemiyorsun. ha, sen kimsin ki ? en azından herhangi bir insan olduğunu biliyorsun.
bir gün bitecek olandır. gerçi her şey bir gün biter. yararcı davranış, iyi bir yaklaşımla desteklenirse hiç de kötülenemeyecek yerlere gidebilir ama bu sefer de anlayışsızlık baş gösterebilir. şanstır insan ilişkileri. ama iyi ki varlar.
Bugünlerde bir akşam, şehrin aynalı gazinosuna ve aynaların içine
Selim-i salis gibi oturacağım.
Önümde rakı... dışarda akşam, akıntı, kayıklar ve gelip geçen...
Meyhanenin kapısından, iki elini gözüne siper edip bakan birisi:
"Bu herif aşık!" diyecek.
Saçları perişan, dudakları mürekkepli, hali bencileyin serseri bir kızı
Büyük bir sandal
- Akıntının içinden çekip-
Rakı kadehimle benim arama bırakacak.
Diyeceğim:
"Bu akşam değil bir başka akşam seni alıp bir kocaman şehre göyüreceğim:
"O şehirde toprak çoktan patlamıştır;
"Yıkılmıştır bildiklerim;
"Kocaman cepheleriyle borsalar, saraylar, kimbilir belki de mahkemeler, zindanlar...
"Masaldır artık
"Onların kahramanlığı, onların merhameti, onların fazileti...
Ezanalar, mevlûtler, harbler, taburlarla kahramanlar...
Kafam alkolsüz, ellerim kelepçesiz,
Seni bir akşamüstü, Sotiraki'nin gazinosundan
Rakı kadehimle benim aramdan alıp
Altın akşamların sarı çocukların tırmandığı
Kuşların öttüğü ve yemişlarin yendiği
Hudutsuz ve çitsiz,
Perisiz ve cinsiz,
Kümessiz ve evsiz
Hâsılı numarasız
Bir memlekete götüreceğim.
istasyondan iner inmez
Seni metrolar başka beni başka tarafa götürsün. Zararı yok!
Yalnız yine böyle kumral akşam üstleri
Yapayalnız kaldığım kasım akşamları
Buruşuk manton, dağınık saçların; mürekkepli ağzın ve hemşire çehrenle
- Ayaklarını bir sandalyeye dayayıp-
Bana iki satır birşey söyleyeceksin:
"Bugün ne yaptın, çalıştın mı?"
istersen sonra kalkar, gezmeye gidersin
Bensiz...
Sen bilirsin.
melike demirağın seslendirmesiyle dinlenirse en azından gözlerin dolmasına sebep olan şarkıdır.
ortak olmak her sevince, her derde, kedere
ve yürümek ömür boyu, beraberce, el ele
olmasın hiç o ta içten gülen gözlerde yaş
yollarımız ayrılsa bile seninle arkadaş
bazılarının bulup bunadığı, bazılarının bulup farkında olmadığı, bazılarınınsa farkında olup ona göre davradığı iyiki var dediği düşündüğünde zarar gelmiceğini bildiği insan yada insanlar topluluğudur.
Melike Demirağ'ın şarkısı; o şarkı üzerine Melike Demirağ ve Yılmaz Güney, arkadaş filminde oynamışlardır:
Arkadaş şarkısı bir tarafa, Arkadaş filmi öbür tarafa... Arkadaş filmi, kapitalizme düşmanlık yapmak isterken, insanlığa kalleşlik yapan bir filmdir mesela; benim için...
arkanı yaslayabileceğin ve güvenebileceğin demek iken bazen tam bu noktalarda güvenemeyeceğini anladığın kişi. hele maddi meseleler tam bir değer ölçer arkadaşlık ilişkilerinde. ve bunu görmek için insanın çok tokat yemesi gerekir malesef.
insanın doğası bencildir. o kadar bencildir ki kendi mutlu olsun diye ve hatta mutsuz olmasın diye de olabilir herkesin mutsuzluğunu umursamayacak bir bencilliktir. bu üç beş kuruşluk bir servet, derdini anlatıp bir psikolog gibi tavsiye alıp durumunu ıslah edecek bir dimağ yada kendine farklı imkanlar yaratmak için ucuz oyunlara girmektir. işte bu insan sensin, benim, o ve diğer herkes. üzülmeye yada kim tutmaya gerek yok, insanın doğası bu, pire için yorgan yakmaya, yoketmeye yönelik küçük bir kulübe için ormanları. tonlarca benzini yakıp gidip ağaç altında bi yerde denize girerim tatil yaparım demek işte insanlık. nadiren de olsa kendi çıkarlarından feragat edenlerin çabalarını kötüye kullanmak. insanlık işte böyle utanmaz bir çıkarcılık, kaygısız bir yaşam tarzı içten içe. ve tüm samimiyetimle şunu söyleyebilirim ki insan hiçbirşeyi haketmez. tek geliri hissetmek olan bir sisteme hiçbir istediğini vermemek gerekir böyle bir zarar durumunda. gözümüze en çok takılan insan ilişkisi de arkadaşlıktır. tesadüfe bakın ki çoğumuz da memnunuzdur arkadaşlarımızdan. neticede arkamızdalardır ya, lafın gelişinden de olsa gerçeklikten de olsa insanın arkadaşları olması ona iyi hissettirir. hiçbirimiz arkadaşlarımızı haketmiyoruz, hepimiz onların bize yaptıkları iyilikleri sömürüp onlara yapacağımız iyilikleri "sadaka" kadar tutmayı uygun görüyoruz. hepimiz bencil pislikleriz, nefes aldığımız her an çevremizdeki herşey için zarar demek ve biz bunun farkında olaraak -en azından bilinçaltımızda bu bilgiyi tutarak- hala en aşağılık eylemlerimizi yapmaya devam ediyoruz. daha çok zarar verdiğimiz şeylere daha güzel anlamlar yüklemeye çalışıyoruz, isimlerini öyle koyuyoruz ki yaptığımız kötülükler "o kadar da kötü" gözükmesin diye. kıyamet dediklerimizin şimdiye kadar kopması lazımdı bizi bu durumdan kopartmak için. ölmeliydik hepimiz ki birbirimize daha fazla zarar veremeyeydik. herşey boş, hayat yalan, arkadaşlıklar tuzak ve samimiyet geri dönüşü olmayan bir pişmanlık; bunun farkında yaşamalıydık. hala herkese zarar vermenin rahatlığıyla uyumamıza, işe gitmemize, hocalarımızın arkasından konuşmamıza, sevişmemize, kavgamıza devam etmeliyiz yoksa bu kıyametler hiç de kopacak gibi durmuyor.
adam sanıp yanında gezdirdiğiniz, her işine yardımcı olmaya çalıştığınız, memleketinden uzakta, yardımcı olayım dediğiniz, ama sizin bir işiniz olduğunda yapmamak istediği için yavşak yavşak konuşan, yeaw nabacan gidipte, telefon et olur diyen, götü kalkık kişilere verilen addır.
asla ama asla belli bir yaştan sonra edindiğiniz arkadaşlıklarınızda liseden beri arkadaş olduğunuz kişilerle aynı muhabbette olabileceğiniz hissine kapılmayın. bir süreden sonra olay tamamen çıkar ilişkisine dönüşüyor. tecrübeyle sabittir.