bugün

98 kasım ile 99 şubat arasında olan,italyanların avrupa desteğiyle apoyu saklamaları sonucu gerçekleşen bir durum.bunun sonucunda juventus bu krizi bahane edip,bizle (gs) olan maçını 1 hafta ertelettirmiştir. gazetelerde dönemin italya cumhurbaşkanı massimo d'alema için tam bir d'alema diye başlık atılmıştı. avrupalılar kahpeliğini yine yapmıştı.

ekleme :
Apo Krizi ve Medya
AddThis Sharing Buttons
Sinan Laçiner | (Sayı : 117 - Ocak 1999)

Son dönemin tartışmalı aktörü medya, “Apo krizi”nin yaratılmasında da etkili bir rol aldı. Kriz, Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkışı ile başladı, italya’ya gidişi ile doruk noktasına ulaştı. Ama bu krizin hafızalarda kalacak yanı Öcalan’ın iadesi amacıyla sokaklara çıkan, ama bunu ilkel bir milliyetçi gösteriye dönüştüren kitlelerdi. işte medyayı başrol oyuncularından biri -belki en önemlisi- saymamızın gerekçesi de bu tüyler ürpertici manzaraların yaratılması yönünde sergilediği üstün gayretti.

Öcalan’ın iadesinin en azından Türkiye’de idam cezası olması gerekçesiyle mümkün olamayacağının bilinmesine rağmen italya’ya her cepheden hücum bu sütunlarda örgütlendi. Öcalan’ın serbest bırakılma haberiyle yoğunlaşan kampanyanın “toplu hücum”, “toplu savunma” taktiği kendisine en etkili kadroyu da devşirdi. O günden sonra kullanılan dilin tahrik edicilik ve bayağılık dozu toplumun hangi kesitine seslenildiğini açıkça ifade ediyordu.

Sessiz bir işbölümü yapılmışçasına herkes kışkırtıcılıkta üzerine düşeni yapıyor, “dış politika uzmanları” bir savaş durumunu öngörürken; içeride de çeşitli yasal parti ve kuruluşlar hedef gösteriliyor, eylemlerde günden günden güne artan şiddet dozu “halkın haklı öfkesi” gibi başlıklar altında haberleştirilerek, çoğu “partili” eylemcilerin adeta sırtı sıvazlanıyordu.

Bütün bu medya ilgisi ve desteği milliyetçiliğin şov boyutunu öne çıkarıyordu. Büyükelçilik tabelası söküp tekmelemeler, meyve sebze çiğnemeler, bayrak-poster yakmalar... gerçekleşmek için medya ilgisi bekliyordu.

Yaklaşık olarak on gün boyunca süren bu millî histeri dalgası utanç veren görüntülerinin dışında üç de cana maloldu. Selin gidip kumun kaldığı ve bu bilanço ile yüzleşen, örneğin Rauf Tamer gibi yazarları dahi, “acaba halkı yanlış mı yönlendirdik?” demeye sevk eden hazin sonuç yaratıcılarını hiç de rahatsız etmedi.

Öyle ki, Doğan Medya Grubu Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ, yaklaşık bir ay sonra il Mondo dergisindeki röportajında marifetlerini “Türk basınının olaylara uzak kalmaması” şeklinde açıklayıp, “Kızıl Tugaylar, PKK gibi geniş alanda hareket etseydi, italyan basını ne yapardı?” sorusunu sorma pişkinliği ile arkasında bıraktığı yıkıntıdan pişmanlık duymak şöyle dursun, adeta gurur duyduğunu gösteriyordu.

Aslında bütün bunlar, medyamızın bir millî histeriye dönüştürdüğü her sorun-haberden alışık olduğumuz şeylerdi. Ama bu kez millî histerinin tüm unsurlarının birleştiği bir “doruk” hali yaşadık. Bunu belgelemek istedik.

Aşağıda sunduğumuz seçki ile yukarıda kısaca tarif etmeye çalıştığımız bir cerahatin, kemale ermiş görüntüsünü çizmeye çalıştık. işin bu boyutlara tırmanmasında büyük pay sahibi olan televizyonların bu seçkide yer almaması kuşkusuz büyük bir eksiklik sayılabilir. Zira kampanyanın görsel boyutu gazetelerde yer alanları mumla aratacak seviyesizlikte seyretti. Fakat gazetelerin de resmetmeye çalıştığımız cerahat için yeterli malzemeyi sunduğunu düşünüyoruz.

Apo yakalandı. Milletçe sevindik. Borsa bile yükseldi. Ama herkesin bu sevince katıldığını sanmıyorum.

Merak ediyorum; mesela Fransızların Madamı bu işe ne diyecek? Mesela Akın Birdal; mesela sürgündeki sözde Kürt Parlamentosu üyeleri ne diyecek?