bugün

mükemmelliğin ete kemiğe bürünmüş hali.

Sevmedim hiç kimseyi bu kadar.

Doğar doğmaz babama aşık olmuştum sadece bu hayatta. Sadece hayranlıkla onun gözlerine baktım yıllarca vee hala.

Ama sen.

Hayatımın akışını her daim en güzele yönelten güzeller güzelim

Sen...

Ne kadar sevdiğimi biliyor musun seni?

Yaşamadın sen genç bir anneye sahip olmanın tadını. Yaşasaydın bilirdin ne kadar güzel olduğunu.

Annenle yan yanayken hiç kimse sormadı di mi sana ablan mı diye?

Dünyalar güzeli annen var mıydı senin de?

Güler miydi gözlerinin içi böyle?

Eve her daim neşe saçar mıydı senin annende anne?

Mutluluk kaynağınız mıydı sizin de?

Bilmiyorum oldun mu annemle benim kadar samimi arkadaş.

Her gün sayısızca anneni öpüp ben böyle güzelliği yirim ulan dedin mi yıllarca?

Kokladın mı doya doya, anne kokusunu içine çektin mi?

o kadar güzel ki bunları yaşamak. bana yaşattığın her an, o kadar güzel ki.

Sen hasta olduğunda herkes hasta, sen mutsuz olduğunda herkes mutsuz
Ve senin olmadığın her an sessiz.

sessizliği, sensizliği yaşatma bana.
(bkz: anne boleyn) *
1 yaşınızdayken sizi elleriyle besledi ve yıkadı. Bütün gece ağlayıp onu uyutmayarak teşekkür ettiniz.

2 yaşınızdayken size yürümeyi öğretti. Size seslendiğinde odadan kaçarak teşekkür ettiniz.

3 yasınızdayken size özenle yemekler hazırladı. Tabağınızı masanın altına dökerek teşekkür ettiniz.

4 yaşınızdayken elinize rengârenk kalemler tutuşturdu. Evin bütün duvarlarına resim yaparak teşekkür ettiniz.

5 yaşınızdayken sizi cici kıyafetlerle süsledi. Gördüğünüz ilk çamur birikintisine atlayarak teşekkür ettiniz.

6 yaşınızdayken okula kadar sizinle yürüdü. Sokaklarda "GITMIYCEEEEEEEM" diye ağlayarak teşekkür ettiniz.

7 yaşınızdayken size bir top hediye etti. Komşunun camini kırarak teşekkür ettiniz.

9 yaşınızdayken size dualar öğretti, siz her seferinde unutarak teşekkür ettiniz.

11 yaşınızdayken sizi arkadaşınızla sinemaya götürdü "Sen bizimle oturma" diyerek teşekkür ettiniz.

12 yaşınızdayken zararlı TV programlarını seyretmenizi istemedi. O evde değilken hepsini izleyerek teşekkür ettiniz.

19 yaşınızdayken okul masraflarınızı karşıladı, sizi arabayla kampusa götürdü ve eşyalarınızı taşıdı.

Arkadaşlarınız alay etmesin diye kampus kapısında vedalaşarak teşekkür ettiniz.

21 yaşınızdayken iş hayati ve kariyerinizle ilgili size fikir vermek istedi. "Ben senin gibi olmayacağım" diyerek teşekkür ettiniz.

22 yaşınızdayken kep giyme töreninizde size gururla sarıldı. Avrupa seyahati için para isteyerek teşekkür ettiniz.

25 yaşınızdayken düğün masraflarınızı karşıladı, sizin için hem mutlu oldu hem çok duygulandı. Siz dünyanın bir ucuna taşınarak teşekkür ettiniz.

30 yaşınızdayken bebek bakimi hakkında size akil vermek istedi. "Artik bu ilkel yöntemleri bırak" diyerek teşekkür ettiniz.

40 yaşınızdayken sizi arayıp bir akrabanızın doğum gününü hatırlattı. "Anne işim başımdan aşkın" diyerek teşekkür ettiniz.

50 yaşınızdayken o çok hastalandı, hafta sonunda onu görmeye gittiğinizde mutlu oldu.
Ona yaşlıların çocuk gibi nazlı olduğunu söyleyerek teşekkür ettiniz.

Derken bir gün..... o öldü.
O güne kadar onun için yapmadığınız ne varsa, o anda kalbinize bir yıldırım gibi duştu....
(annenin hakkının ödenemeyeceğiyle ilgili de şöyle bir hikaye vardır yıllardır o forum senin, bu forum benim dolaşan. e uludağ forumun nesi eksik: * )

Küçük çocuk yatağına yatmış, henüz uykuya dalmıştı. annesi onu öpmek için odasına gelmişti ve başucunda duran kağıdı gördü. Eline alıp kağıdı okumaya başladı. Kağıtta şöyle yazıyordu:

Bahçeyi temizlediğim için 5 TL,
Bakkala gittiğim için 7 TL,
Odamı düzenli tuttuğum için 2 TL,
Sen alışverişteyken kardeşime baktığım için 10 TL,
Çöp kovasını boşalttığım için 4 TL,
Çimleri kestiğim için 2 TL...

Anne kağıdı çevirdi ve arkasına şunları yazdı:

Seni dokuz ay karnımda taşıdım; bedava!
Hastalandığında seninle beraber bende uyumadım; bedava!
Yıllarca harcadığım zaman, gözyaşları ve çaba; bedava!
Sana verdiğim tavsiye ve bilgiler; bedava!
Sümüklü burnunu temizledim; bedava!
Ve tüm sevgimin toplam ücreti: BEDAVA...

Çocuk sabahleyin uyanınca başucundaki kağıda göz attı ve ağlayarak kağıdın arkasına şunu yazdı;

"ÖDENMiŞTiR."
hastalığından dolayı hafızası gidip gelsede, elini saçınızdan esirgemeyendir.
hiçbir kelime ile tam olarak tanımlanamayacak kadar en özel, en kıymetli en en en. hayatın kendisidir.
bugün kulakları çokça çınlatılandır. *

(bkz: seviyorum seni be aşkım)
hani mfö kitleniyordu ya bir şarkısında "nerden başlasam, nasıl anlatsam" diye, işte her anne başlığına yazmaya kalkışımda olmakta bu olay bana. ama kararlıyım bu sefer anlatmaya.

9 ay karnında taşımış insan. buna aman bırak şu klişe cümleyi diyen varsa -ki vardır- dalarım bilesiniz. lan ben 2 sokak öteden eve 2 kilo karpuz taşımaya üşeniyorum yeri geliyor. hatunu düşünsenize "aman şunu 2 dakika şurda bekleteyim bir soluklanayım" deme şansı bile yoktu. yahu yeri geldi hareketlerini kısıtladık analarımızın, sırf bana zarar gelmesin diye bilmem kaç ay yüz üstü bile yatamadı hatun şimdilerde o pozisyondan başka bir durumda uyumadığını düşünürsek, ne büyük fedakarlık lan? var mı ötesi?

besinlerini sömürdüm karnındayken. önce besinlerini tükettim, sonra enerjisini, hoş doğduktan sonra da ömrünü tükettiğimi söylüyor bazı sinirli anlarında ama bu bizim aile içi meselemiz, neyse. bile bile ladese evet dedi hatun. her şeyini benimle paylaşmayı kabul etti. şimdi sorarım size hanginiz zarar göreceğinizi bile bile bir anlaşmaya evet deme cesareti gösteriyor ki?

ben büyümeye çabalıyordum, oysa hem beni büyütmeye hem benimle beraber büyümeye. iki işi bir arada yapıyordu. daha bilmem kaç tane de ev işi yapıyordu ama onları saymama gerek yok herhalde. türk aile yapısında hatun üstüne yapıştırılmış görevlerden işte.

ne bileyim, çocukluk gereği ben ömrümü sokaklarda tüketirken. o balkondan "üşüteceksin, koşturup durma" diye bağırma görevini üstlenmişti hayatımda. ya da " bırak oyunu baban gelecek, 2 ekmek al" derdi, ne bozulurdu sinirim ama. oyunu bozup ekmek almaya gitmek yapılacak şey miydi? mümkün müydü? şimdi düşününce, özellikle bademciklerinden solayı sorunlu çocukluk geçirenler varsa daha iyi anlayacaklardır. hatun benim yüzümden ayın 20 gününü iğne kuyruklarında geçiriyordu da gık demiyordu. o da yetmez eve gelince de gönlümü etmeye çabalıyordu, hastayım ya. ana işte. ya da kendileri diyor ya ana yüreği işte.

ergenlikte en çok çemkirdiğim insan oldu yeri geldi. babaya sıkıyorsa bir şey de. otorite var malum. deli çağlar da gelmiş. babaya diyemiyorsun, sağa diyemiyorsun, sola diyemiyorsun, geriye kim kalıyor, anam. çemkir, çemkir, özür dileme bir de seni affetsin kadıncağız. var mıydı böyle bir yüzsüzlük bilmiyorum ama anam buna da katlandı. tahammül sınırlarını zorladığım anda bile "ergenlikten bey" savunmasını yapıverirdi aile avukatı edasıyla. yahu saçma salak cümleler saymışım bir kere de gönül koy be kadın! yoook, ana yüreği işte.

sevgi dolu yüzsüz yürekti onunkisi. ne yaparsam yapayım bir gülüşümle yelkenleri suya indirirdi. yapardı, hala da yapar. yok işte, aklın hayalin her türlü sınırların zorlandığı bir sahiplenme onunkisi. ayrı bir olgu, ayrı bir kavram oluşumu onun duyguları. yapılan her türlü açılımın basitin de alt düzeylerinde seyrettiği bir insan. insan dedimse tarif edecek kelime bulamayışımdandır, yanlış anlaşılma olmasın.

anam ya. ötesi yok.
hayallerimin gadını, al yazmalım, ayran anam. öyle bir şey işte.

dötnot: duygusallaşmanın sırası mıydı be?

(bkz: iyi ki varsın)
çocukken, ele bakımlıyken değil, evleneceğin kızla tanışınca yokluğu daha bir koyan varlıkmış..

desem ki, yaşadım anne. gayri yeter. ayaklarının altını öpmeye, cennete geliyorum. var olmanın sebebi ey..
inanışa göre her müslümanı ölünce ayakları altına alacak olan dişi.
(bkz: her müslüman er geç cennete gidecektir) (bkz: biraz bronzluk iyidir)
(bkz: gül)
doyamadık. izin vermediler. şartlar. akrabalar ve deli gençlik sebebiyle doyamadık. yakın ama hala uzak. içimde ama dışımda. gül, kırmızı, balkan, sıcak, saf, öksüz.

lan belki başka bir yer vardır. analar çocuklarıyla içiçedir. hem onların da anası babası vardır. öksüzlük pis şey lan.
aslında en çok nankörlük yapılan varlıktır. en çok onu üzeriz, kırarız, olmadık şeylerle incitiriz ama biliriz ki bu dünyada bizi gerçekten seven, yukarda saydıklarımın hiçbirini haketmeyen ve ne yapsak her koşulda affeden tek canlı odur.
rahatça şımarabileceğiniz tek insandır.
günü, evladına temizlik yaptırarak geçirtmiştir. *
bazen tatlı bazen gıcık bazen vefakar bazen çekilmez olan. ama başın öne eğildiği her an omuzlarındaki iki melek kadar yanında hissettiğin ve aradığın varlık. anne işte tanımlara sığmayacak kadar kutsal düşüncede sonlandırılamayacak kadar ebedi.
bitter çikolatadan bile vazgeçmek.
bu da mı gelecekti başıma?
insan olduğumuzu hatırlatan sevginin ve şefkatin kendi fikrimce bu dünyadaki örneği. dünyayı cennet yapan insan üstü varlık. değerini bilmek lazım.
hasta yatağından evi yönetebilen insan.
hayatta en kıymetlisi siz oldugunuz, sesine,kokusuna taptıgınız,size emek ve sevgi yıgını sunan yegane varlık.
bagirip cagirsada , kizsada her zaman baska insanlardan daha vefali olandir. iyi ve kötü gününde bir esden daha cok yaninizdadir her zaman size destak olan ve sizi karsiliksiz ve cikarsiz seven tek insandir.
elleri mis gibi kokan insan * ANNE iste ya ANNE
Sahi senden mi doğdum anne
Yollar nehirler kuşluk vakitleri dururken
bir insandan mı doğar bir çocuk

Anne senin yüreğin taş olsa dayanır mı
Kuş olsa çiçek olsa gündüz olsa
Kırılmaz mı acıdan bir sap menekşenin boynu

Bu kez dağlar doğursun beni anne
Sen de ılık bir yağmur ol
Durmadan yağ kanayan yerlerime
*
cennetin anahtarı...
(bkz: cennet annelerin ayakları altındadır)
öğütlerinin büyük bir çoğunluğuna uymadığım ve sonra hepsi için tek tek pişman olduğum melek. işin garibi pişman olacağımı bile bile hala kafamın dikine giderim. mal mıyım neyim