anksiyete bozukluğu

entry529 galeri11
    529.
  1. türkiye'de önüne gelene bu teşhis konuyor ama, insanları anlayan yok.

    enflasyon, fakirlik, açlık, sefillik, ev fiyatları, araba fiyatları, kira sorunu, eğitimsizlik, geri kalmışlık, torpil, yenidoğan bebek katleden örgütler, teröristler, cemaatçiler, akpliler...

    kusura bakmayın ama yaşadığınız şey kaygı bozukluğu değil. kaygı bozukluğu yaşadığını söyleyen insanlar ülkenin halini gördükleri için korkuyorlar. yürekleri ağızlarına geliyor.

    bu ülke şartlarında istersen kaygılanma, istersen a-b-c planı yapma, istersen para biriktirme. istersen de hiçbir şey düşünme. sen bilirsin.
    1 ...
  2. 528.
  3. fiilen bir boku olmayan insanların ya bir bokum varsa diye endişelenmesi bana garip geliyor.
    1 ...
  4. 527.
  5. Olmamış olaylar için kaygılanmaktır. Ya olursa diye için için kendini yemektir. Avantajı her olaya hazırlıklı olmaktır. Dezavantajı hiç olmamış ve olmayacak olaylar için stres ve üzgünlük yaşamaktır. Ama ne stres ne üzüntü. Düşüncelerin farkında olmak ve düşüncelere objektif yaklaşmak anksiyeteyi azaltır.
    1 ...
  6. 526.
  7. akşam akşam pandikleyen sendrom.
    1 ...
  8. 525.
  9. Psikiyatri uzmanı olan insanların bile anksiyete bozukluğu olabilir. Bu yüzden Çokta şey etmemek lazım.
    6 yıl tıp okurken çok sağlam kafada mı kaldıklarını sanıyorsunuz?
    Böyle bir tanıdık hatun var. Tıp fakültesini bitirirken psikolojisi bozuldu. Ders çalışmaktan sosyal hayatı sıfırdı!
    Neyse okul bitince evlendi ama kısa süre sonra boşandı. Şu anda hastanede görev yapıyor.
    Şimdi Siz;
    psikiyatristin karşısına hasta olarak gelince, kendinizi aşağılıyorsunuz. Anksiyetem var falan diye ağlıyorsunuz.
    Fakat o psikiyatrist kadın da;
    Akşam eve gidince kendi kendine ağlıyor. Belki o da ilaç kullanıyor.
    Yalnız fark şurada:
    Psikiyatrist hanımefendi, hastane odasında size karşı dik duruyor.
    Döner sandalyesinde iken, sizi iyileştirecek gibi bakıp dinliyor.
    Eeeeee işi bu sonuçta.
    Unutmayın, bu hayatta herkes rolünü oynar.

    "Dünya büyük bir tiyatro sahnesi gibidir. Herkes bu sahnede rolünü oynar, rolü bitince de bu sahneyi sonsuza dek terk eder."
    (bkz: William Shakespeare)
    1 ...
  10. 524.
  11. olmayacak şeyleri olmuşcasına, olması çok muhtemelmişcesine kafada kura kura olmuş gibi kendini yeyip bitirme hastalığıdır.
    2 ...
  12. 523.
  13. ilaç raporumda varmış ama artık bende yine olsa da eskisi kadar yok sanırım yani 2 sene önce falan anksiyetem daha çoktu.
    3 ...
  14. 522.
  15. El ve ayaklarda istemsiz titreme Benim uzun süre mücadele ettiğim bir problemdi. ilaç tedavisine başlamadan atlattım. En büyük destekçim o zamanlar sahiplendiğimiz kedim oldu.
    1 ...
  16. 521.
  17. Nefes almayı zorlaştırmasa katlanılabilir belki de.
    2 ...
  18. 516.
  19. şimdi ananı laciverde boyadım!" diyerek vuku bulan elim hadise. ayol anamı boyayacaksan mora boya, mor asil renktir.

    a.b'mi dörde ayırabilirim. 15'li yaşlarım, 20'li yaşlarım, 25'li yaşlarım, 31'imin (yaş olarak) sonu.

    ortaya çıkar, belli bir dönem hayatımı zehir eder ve gider, uykuya dalar, sonra ne zaman gelir meçhul, fakat gelir.

    bu pezevenk illet 20-25 gündür tekrar başımda, ansızın yakalıyor, evham yaptırmadığı zaman ise uyuşturuyor, karıncalaştırıyor bedenimi, her yerimi, yüzümü bile, hani böyle tarkan arabada mahsur kalıyordu herkes el uzatıyordu arabanın tepesine filan çıkıyordu ya klibinde, öylesi bir meret, sarıyor her yerimi, kurtulmağa uğraşıyorum.

    fazlasıyla sinir bozucu.
    1 ...
  20. 515.
  21. Regl öncesi dönemde çok artan ve insanın yaşam kalitesini düşüren durum. Modern çağın en büyük sıkıntılarından biri.
    1 ...
  22. 514.
  23. geçmiyor. benimki geçmedi. 3 yıl selectra kullandım ama akıbeti belirsiz gergin bir durumda tekrar nüksetti. hayatımın şu iki ayı cehennem azabı gibi geçecek sanırım. henüz olmamış, belki de olmayacak, ya da belki bir ihtimal olacak bir şeyin yasını tutuyorum. korkusunu yaşıyorum.

    çok korkunç bir şey. insanı yutan bir canavar.
    1 ...
  24. 513.
  25. antipatiklerin sahip olduğu psikolojik gerilim durumu.
    0 ...
  26. 512.
  27. Gelecek kaygısından dolayı içimi kemirmekte olan şey. Aklımı kaçırmadan şu dönemi de atlatsaydım hayırlısıyla...
    1 ...
  28. 506.
  29. artık yavaş yavaş yendiğim bir bozukluktur. önceden maalesef çok anksiyetem vardı.
    1 ...
  30. 505.
  31. Anksiyete, gerçekte olmayan ancak gelecekteki olası tehditlere karşı kaygı ve korku hissedilen ruhsal bir bozukluktur. Sıkıntılı ve gergin ruh hali, dikkat ve hafıza sorunları, ölüm korkusu, kendine veya bulunduğu ortama yabancılaşma hissi, çarpıntı, mide ağrısı anksiyetenin belirtilerindendir.

    karışık olanına sahibim maalesef. illet bir hastalıktır. insanların içinde bile ortaya çıkıp insanı zor duruma sokabilir. zeki insanlar da anksiyeteye yakalanmaya meyilli olurlar. mensa üyelerinin bir kısmında anksiyete bozukluğu çıkmıştır..
    1 ...
  32. 504.
  33. (bkz: yanlış alarm)

    şu haberi bi okur musun? oku lan.

    olay şu: ığdır'da bir iş yerinin alarmı çalıyor. iş yeri sahibi telaşla polisleri arıyor. polisler geldiklerinde ise anlaşılıyor ki hırsız mırsız yok. sadece fareymiş. alarm bu durumu "yüksek tehlike" sanıp ortalığı velveleye vermiş.

    - eee yani?

    bu haber burada bir dursun, dönecez.

    beynimizde limbik sistem denen bir mekanizma var. endokrin ve otonom sinir sistemlerini kontrol eden bir sistem. şimdi burada doktormuşçasına çok öyle terimsel ifadelerle şişirilmiş tıbbî bir şeyler söylemeyeceğim. gerçi iyi bi futbol eleştirmeni olmak için illa futbolcu olmaya ya da ölümü çok iyi tasvir etmek için illa ölüp öbür tarafa gidip gelmeye gerek yoktur ama ben gene de hemen kısaca basitleştirerek anlatayım.

    limbik sistem vücudumuzun alarm sistemi gibi bi şey.

    eğer limbik sistem olmasaydı hiçbir durum karşısında kaygıya kapılıp uzaklaşmazdık ve muhtemelen ölürdük. bi aslan, ne bileyim bi kurt gördüğümüzde sıradan, ıslak, sarı bir mutfak bezi görmüş gibi davranırdık. bizi harekete geçiren şey otonom sinir sistemindeki sempatikus ve parasempatikus arasındaki paslaşmalardır.

    nedir bu sempatik ve parasempatik sistem?

    açıklayayım.

    sempatik sistem? bildiğin alarm.
    tehlikeli durumu fark edip böbrek üstü bezlerinde adrenalin ve noradrenalin salgılatıyor. yani seni uyarıyor, tetikte tutuyor. haliyle çarpıntı, heyecan, terleme, titreme, öfke gibi durumlar ortaya çıkıyor.

    parasempatik sistem? e bu da polis. seni sakinleştirmekten sorumlu yetkili bir abi. "sorun yok hallediyorum" bakanlığı. adrenalini noradrenalini falan ortadan kaldırıp seni pezevenklerin elinden alıyor. koca adam olmana rağmen karanlıktan korkup hızla yatak odasına kaçtığında "annee aranıza yatim miiii" diye utanmadan soruyosun ya. hah işte parasempatikusun işi o.

    özetle sempatik sistem "ay bana bi şey oluyo" diyen selinsu, parasempatik sistem de "noluyo amağa goyum geç şöyle arkama" ya da "o ne lan kaç amınakoyim topuk topuk topuk" diyen yozgatlıdır.

    peki limbik sistem, bu otonom sinir sistemi falan bokunu çıkarıp fazla aktif olursa o zaman ne olur? işte o zaman yanlış alarm olur. it means; anksiyeteye, panik atağa hoş geldin bebeğim.

    birkaç örnek vereyim:

    diyelim ki çekirdek inançlarından biri bir şekilde "yalnızlıktan korkuyorum" olmuş. bu durumda arkadaşın seni 1-2 saat aramadığında alarm çalışır ve terk edileceğin tehdidine dair seni uyarır, uyandırır. (bu arada burdan sırf yalnız kalmamak için "sıkılıyorum, bunalıyorum olum yalnızken, kal bugün burda" diye beni zorla yanında tutan yasin astsubaya selam ediyorum. ayrıca new york'taki halama, new jersey'deki amcalarıma, yengelerime melebalaaaağr ihi.... neyse uzatmiyim)

    bu durumda senin için "1 - 2 saat aranmamak" eşittir "terk edilme tehdidi".
    "terk edilmek" eşittir "ölüm korkusu", "yüksek kaygı".
    o da eşittir "kontrol edilemez davranışlar, sözlü saldırılar, kavga çıkarmalar".

    evet, ne yaptığını fark ettin değil mi?

    kavga çıkararak ona ulaşmaya çalışıyor. orada olup olmadığını böylece kontrol ediyor ve böylece alarmı susturuyor. kavga ile bile olsa ona ulaşmış olmakla korku, kalp çarpıntısı, titreme, terleme, öfke gibi semptomları yok edip "tehlikeyi" ortadan kaldırıyor ve "artık güvendeyim" diyor. fakat aslında olan şey alarmın önünden sadece küçük bir farenin geçmesidir. baktığında arkadaşın seni yalnızca 1 - 2 saat aramamıştır. fakat bunun sendeki karşılığı o kadar büyüktür ki, sendeki şu amını ırzını siktiğiminin hassas alarmı bir hırsıza verdiği tepkinin aynısını bir fareye de vermiştir. tıpkı vücudunun terk edilmeye verdiği tepkinin aynısını 1 - 2 saat aranmamaya vermesi gibi.

    diyelim ki bir sebepten ötürü ölümü çok yakından tecrübe ettin. (ki 3. dünya savaşı çıksa ve 1 milyar insan ölse bu seni hayatta en sevdiğin bir insanı kaybetmek kadar etkileyemez). bu kayıptan sonra sende "ölüm ve kaybetmek korkusu"yla alakalı bir anksiyete gelişti. sevdiğin birçok insanı kaybettikten sonra çekirdek inançlarından biri "sevdiğim herkes ölür, sevdiğim herkes gider" gibi bir şey oldu. bu durumda birlikte olduğun insanlara karşı aşırı kontrolcü olursun. gözünün önünden ayrılmasınlar, mümkün olduğunca dışarı çıkmasınlar istersin. bir anlık dalgınlıkla kırmızı ışıkta karşıya geçen yakınına avaz avaz bağırıp ne kadar dikkatsiz olduğunu haykırırsın. çünkü bu senin için alarmdır. ve onun öleceğine dair seni uyarır. herhangi birisi ölmemesine rağmen "hassas alarm" sebebiyle kişide ölüme verilen tepkilerin aynısı görülür. aslında bu çok acıdır, çünkü kişiye defalarca aynı ölüm acısını hem de görünürde hiçbir sebep yokken yaşatır. alarm çalmış, iş yerinin sahibi uyanmış, telaşlanmış, korkudan tir tir titreyerek telefonu tuşlamış ve olay yerine polisler gelmiştir. fakat aslında yine olan şey alarmın önünden sadece küçük bir farenin geçmesidir.

    işte anksiyete de böyledir. vücudun ölüme verdiği tepkinin aynısını dalgınlıkla kırmızı ışıkta geçme davranışına da verir. ortada hiçbir sebep yokken olay yerine polisler gelir.

    hayat sevince güzel filminde münir özkul'un oynadığı huysuz ihtiyar karakterini hatırladın mı? hani ağaçtan meyve alıyor diye ömercik mi sezercik mi ne sikimse tüfekle kovalıyordu da adı cimriye çıkmıştı. meğerse sonradan anlaşıldı ki adamcağızın çocuğu ağaçtan düşerek ölmüş ondan çocukları uzak tutuyormuş. heh işte alarm.

    gerçi çocuk ölmesin diye tüfekle peşinden koşmak da tööbestağfirullah... ama neyse şimdi bunu sorgulayamıyacam amınakoyim.

    ölmesin diye nerdeyse öldürecek lan bak aslında iyi ironiymiş he. neyse konumuza dönelim.

    bu durum yavaş yavaş "kendini gerçekleştiren kehanet" dedikleri duruma evrilir ve atıyorum, "terk edilme korkusu" olan kişi gerçekten de aranmama davranışına gösterdiği abartı tepkilerinden ve bunaltıcı tavırlarından dolayı terk edilir. üstelik bunun sebebi yine kendisidir. korktuğu şey başına kendisi yüzünden gelir. böylece bu durum bir kısır döngü halini alır:

    terk edilme korkusu -> kontrolcü davranışlar -> terk ediliş

    her terk edilişten sonra korkusu daha da artan kişi bir süre sonra herhangi bir ilişki kurmaktan kaçınır. durumunun farkında olan bazıları ise bir ön yargı ile terk edileceği sanısına kapıldığı o andan itibaren sırf "ben terk edilmem terk ederim" giderini koymak için görünürde karşı tarafa göre hiçbir sebep yokken, ki bu çok anlaşılır, terk eder. oysa sebebi "fareler"dir. terk edilmeye karşı bir savunma mekanizması olarak terk eder. madem eninde sonunda terk edilecektir o zaman bunu en başından kendisi yapar ve o çok korktuğu durumu yaşamamış olur. o cesur ve insanları sikine takmayan cool karakterlerden biri olarak hayatına devam eder. oysa umrundadır ve üzülüyordur.

    öyledir, her osurduğunda osuracağım derken altına sıçarsan artık osurmazsın, tuvalete gidersin.

    bu kısır döngüden bunalan kişi "ya nolur şu kısır döngü kırılsa artık" diye adeta yalvarır. ne kendisi normale dönebiliyordur ne de onu böyle kabul edebilecek kadar sabır sebat vardır birilerinde. o kocaman küslükler, kızgınlıklar bir sevgi sözcüğü ile, bir gülüşle, bir sarılmayla sönüp geçecektir belki. bir kere sarılsa şöyle şefkatle bitecektir o kriz. ama sarılmazlar. (anksiyetesi olan birine sarıldığınızda hiçbir sıkıntının, sorunun kalmadığını ve bütün konunun kapandığını göreceksiniz. bu bile tek sorunun sevgi görmek olduğunu gösterir.)
    her krizin içinden sağ kurtulmanın yolu birisinin ona sarılmasıyken, "sevgi" görmek iken korktuğunu yaşar sonunda. o kısır döngü kırılmaz ve her ilişkiye biraz daha kaybederek, biraz daha korkarak girer. sonra kendini sevmemeye başlar. başkalarının sevmediği yetmezmiş gibi en sonunda o da kendisini suçluyordur artık. nefret ediyordur kendisinden. sevgi ile iyileşebilecek bir hastalıkta belki de kendisini seven tek kişi de sevmiyordur artık. durumunu anlar ama elinden bir şey de gelmez pek. değiştiremez kendisini. suçlu hisseder. alarmı susturamaz. kağıtlara "kendimi sevmiyorum" diye yazar. iyileşmesi için kendisini sevmesi gerekirken en sonunda o da kendisini sevmez ve gün geçtikçe daha da nefret eder. e kendisini sevmeyen başkalarını sevebilir mi ya? başkalarını sevmeyen sevilir mi? sevilmedikçe daha da sevmez kendisini. buyrun bir kısır döngü daha. çorap söküğü gibi, jenga taşı gibi yıkılan yıkılana. her şey bu kadar ilintilidir birbirine.

    "sevmeye kendinden başla. kendini sev ki ötekini de sevesin. kendini bil, kendini kabullen, kendini sev" diye yazar kağıtlara ama yapamaz artık.
    ufak şeylerle mutlu olmaya çabalarken içinin cızırtılı radyosu "sen değersiz birisin" diye fısıldar kulağına. ufacık bir şeyle mutlu olup ufacık bir şeyle paramparça olur. hayvanlar, çocuklar, yaşlılar, ailesi... bu kadardır hayatı. onlar da yoksa sevecek hiç kimse kalmamıştır artık. çünkü kişinin sadece kendisi olduğu için sevildiği tek yerdir aile. bir ünvana sahip olduğu için veya bir güç, bir mevki sahibi olduğu için, cebinde çok parası olduğu için değil, sadece kendisi olduğu için sevildiği yer. bir insan şu an her ne yapıyorsan o yüzden seviyordur seni, ki bu kötü bir şey değil, var olan durumdur, acı gerçektir. ama aile senin sadece sen olduğun için sevildiğin tek yerdir. dolayısıyla aile insanın modern dünyadaki belki de tek sığınağıdır. kendimiz olabildiğimiz, maskesiz dolaşabildiğimiz bir yerdir aile. aile de yoksa onun artık sığınacak bir yeri de kalmaz.

    o çaresizliğin içerisinde başkalarını sevmeye, başkalarına sığınmaya çabalar.
    fakat başkalarını sevmek için işe önce kendinden başlamalıdır, kendisini sevmelidir. ama sevemez.
    başkalarının sevmemesi gibi kendisi de sevmez kendisini. en sonunda boğazına geçirdiği bir iple herkesin terk etmesi gibi o da terk eder kendisini. kısır döngü daha da boktan bir hale döner ve artık bu kısır döngüyü kendisi kırar.

    obsesyon, anksiyete, majör depresyon, duygu durum bozukluğu vesaire vesaire vesaire... bütün bunlar her insanda bir miktar olan şeyler. bunları katlanılmaz yapan şey ise şiddetinin artması ve hayatına engel olup asgari ihtiyaçlarını bile yapamayacak hale getirmesidir. artık ağır gelmesi, taşınamamasıdır. zamanı geldiğinde bir ay banyo yapmayacak hale soktuğunda bu bir hastalık adını alıyor. her şeye rağmen sabah bir şekilde kalkıp tıraş olup işe gidebiliyorken bir gün artık onu da yapamaz hale geldiğinde bu işte tam bir hastalık halini alıyor. hani sen hayatına gene devam ediyorsun ya tıraşını olup parfümünü sıkıp bütün bunlara rağmen... bu işte onu da yapamıyor artık. ve uzun süredir bu yükü taşıdığı için de artık ağır geliyor, taşıyamıyor. iki kilo mandalina bile yedi saat taşırsan sana yirmi kiloymuş gibi daha ağır gelir, öyle bakma. ağır gelmesi, taşıyamamak öyle bir şeydir işte. reelde şiddeti artmasa bile nominal olarak senin hissettiğin ağırlığı artıyor ve artık taşıyamıyorsun.

    bilimsel çalışmalar mutluluğu; yüzde elli genetik faktörler, yüzde kırk amaçlı etkinlikler, bizim yaptığımız, bizim seçtiğimiz etkinlikler, yüzde on da hayat şartları belirliyor diyor. bazılarımız yüzde elli o avantajla doğuyor genetik olarak. ama o "yüzde on" o kadar büyük fark yaratıyor ki. o "yüzde kırk" o kadar büyük fark yaratabilir ki. bazı insanlar doğuştan karamsar doğabilir genetik yapıları gereği ama o "yüzde elli"yle onu aşabilirler. ama gene de bir zaman tüneli olsa ilk yapacağı iş dedesinin sikini koparmaktır.
    0 ...
  34. 503.
  35. Hiç sevilmeyen akraba gibi. Ara ara yoklayıp gidiyo. Giderken de arkasında yıkıntılar bırakıp gidiyo ama. Gelmeden önce tasası geliyo. Çok berbat çok yorucu bir şey...
    Nasıl geçer yada geçer mi bilmiyorum. Ama bildiğim tek şey insanı yavaş yavaş çökerten bir hastalık bu.
    1 ...
  36. 502.
  37. travmatik tecrübelerin sonucunda oluşabilen bozukluk.
    0 ...
  38. 501.
  39. Yani bende korku oluşuyor cuma cumartesini bağlayan gece.
    0 ...
  40. 500.
  41. 499.
  42. Olmayanın varmış gibi davrandığı, olanın da günden güne eridiği orospu çocuğu rahatsızlıktır. Sınavlar, kaygılar, stresler ve bu ülke. Olmayanı da olduruyo zaten.
    1 ...
  43. 498.
  44. Kronik rahatsızlığım.. gerçi ben de biaz kendim yaratıyorum artık anksiyetelerimi(normalde de zaten insan kendi yaratmaz mı bu durumları kendine).. aile evinde *t içtim mk biri anlayacak mı anksiyetesinden anlık kalp krizi heçirmek üzereyim..
    2 ...
  45. 497.
  46. Senaryo yazma hastalığıdır. Olabilecek en kötü senaryoları yazarsınız, kafanızda filmini de çekip galasını yaparsınız. Olan size olur. Gerçekte bir bok olduğu yoktur.
    1 ...
  47. 496.
  48. Anksiyete o değil ablacım. O sende olan herkeste var olur öyle şeyler kendini hasta ilan etme. Öptüm kib bye. Hayırlı forumlar.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük