yahya kemal ankara'nın en çok nesini seviyorsunuz sorusuna "istanbul'a dönüşünü" demiş.
ama ankaralılar da boş kalmamış '' siz ankaranın neyini seviyorsunuz? '' sorusuna onlar da '' yahya kemal'in istnbul'a dönüşünü '' demiş taşı gediğe oturtmuşlar.
insana bir sorumluluk yükler ankara. hep bir nizamiye havası var sokaklarında. biri höött dese esas duruşa geçecek onlarca insan barındırır bünyesinde. insanların politik havayı solumaktan ozon tabakaları delinmiştir. sokaklar çoktan tedavülden kalkmış cesetlerle dolu. kedileri bile sokakta çöp karıştırmaya sabah iştimasıyla başlar. genci, yaşlısı, haylazı, zibidisi ve hatta takım elbise, bond çantayla iş başı yapan konsomatrisler tek tip yaşar orda. yüzlerde hep bir kendi olamama mutsuzluğu, nahoş bir ciddi olma çabası var. insanoğlu işte; kim daha çok üzüyorsa, kim daha çok acı cektiriyorsa, kim daha çok zarar veriyorsa ona gider şuursuzca. oysa düşünse o sokaklar geceleri el ele, kol kola gezen genç sevgililerin çığlıklarıyla inlemeli, o yaşlılar önü açık gömlekleriyle torunlarını parklarda gezdirmeli,o haylazlar yolun ortasında yürümeli, o konsomatrisin sol elinde bir sigara, mini bir etek ve göğüs çatalını ortada bırakacak bir elbiseyle en kutsal meslek olan beden işçiliğini icra etmeliydi. bu yüzden benim ankarayı sevme gibi bir nedenim asla olmadı, olamazda..
ankara sebepsiz sevilendir. gencligin en guzel gunlerini avmlerde tuketmek olsada sevilendir. kizilay sevgilidir sakaryada bira icip karanfile dogru suzulurken dost kitape evinin yanindaki muzik markette calan muzikle duygulanip hemen ilerdeki eylemcilere sinirlenmek birkac adim daha atip baykus cafede sevgiliyle bulusmaktir. devrik cumleler kurdugun halde entryyi yollamak ise can sikintisi ve ankara bunaliminin bir parcasidir.