andre gide ''ayrı yol'' isimli kitabında, insanların eserlerini hangi ruh halindeyken verebileceğini çok güzel açıklamıştır;
''insanların en güzel eslerleri acılı eserler olmuştur hep. mutluluğu nasıl bir hikayesi olabilir ki? mutluluğu hazırlayan, sonra da yıkan şeylerden başka hiç bir şey anlatılmaz.''
"Vatan bir kaç dosttan ibarettir" demiş tapılası insan. ömrünü sosyalizme adamış sosyalist eserler vermiş ama Komünist Rusya'ya gidip büyük bir hayal kırıkligiyla geri dönmüş ve aldatan put isimli eserinde hayal kırıklıklarını anlatmıştır (Aydın geçinen sol-toplumcu zevata şiddetle önerilir) ve sonra o her şeyin özeti olan hak sözünü sözünü söylemiştir; "vatan bir kaç dosttan ibarettir"
dünya nimetleri ve yeni nimetler isimli eserin sahibi sanatçı ama insan... Şöyle der aynı kitabın bir yerinde;
Ne kadar süreceksiniz, bekleyişler? Siz bitince yaşanacak kadar bir şey kalacak mı bize? -Bekleyişler! Neyin bekleyişleri diye haykırırdım. Bize bizden doğmayacak ne gelebilirdi ki?
fazla özgürlüğün sanatı öldüreceği konusunda beni tavlayan yazardır.
''Büyük sanatçı, güçlüğün coşturduğu, engeli kendisine sıçrama tahtası yapan adamdır. Derler ki Michalengelo'yu Musa'nın ellerine toplu bir hareket vermeye zorlayan, mermersizlik olmuştur. Sahnede, hep birden kullanılacak ses perdelerinin sayılı oluşudur ki, Eschyle'i, Kafkas dağlarında zincire vurulan Prometheus'un susuşunu icat etmek zorunda bırakmıştır. Eski Yunanlılarda saza bir tel ekleyen adam şiddetle cezalandırılırdı. Sanat baskıdan doğar, döğüşle yaşar, hürlükten ölür.''
falan kitabı okudum, okuduktan sonra kapattım, sonra kitaplığımın rafına koydum.ama bu kitapta unutamayacağım bir söz vardı.bu söz içimde o kadar derinlere indi ki, artık onu içimden ayırt edemiyorum.artık ben, onu bilmeden önceki adam değilim.bu sözü, okuduğum kitabı unutsam, onu okumuş olduğumu bile unutsam, ya da ancak şöyle bir hatırlasam ne çıkar?ben artık onu okumadan önceki adam olamam.
ahmet hamdi tanpınar beş şehir'de gide'nin istanbul'u anlatırken pier lotti'nin beğendiğini beğenmeme çabasıyla yerin dibine geçirdiğini bursa'da ise çok yumuşadığını, sebebinin de yeşil olduğunu yazar. ayrıca tanpınar a göre yeşil'i en güzel anlatan yazardır. bence kendisine haksızlık eder ki, ileriye adım atarken geriye atılan bir bakış...
gülünç düşme korkusu en kötü korkaklıklarımıza yol açar. ne kadar körpe heves alabildiğine yiğit buluyordu kendim, ama kanılarına şu “ham hayal” damgası bastırılınca, aklı başında insanlarca hayalci görülmek korkusuna kapılınca birdenbire sönüverdiler.
ı̇nsanlığın bütün ilerlemelerini gerçekleştirilmiş ham hayallere borçlu değildik sanki.
sanki yarının gerçeği dünün ve bugünün ham hayalinden doğmıyacak - gelecek geçmişin tekrarı olmayı kabullenirse, yaşama sevincinden iz bile kalmaz içimde.
evet, mümkün bir ilerleme fikri olmadı mı, hayatın hiç bir değeri kalmaz benim için. dar kapı’mda alissa’ya söylettirdiğim sözleri şimdi kendime mal ediyorum:
“ne kadar mutlu olursa olsun, ilerlemeden yoksun bir durum istemiyorum... ilerleyici olmayan bir sevince hiç bir değer vermiyorum.”
"Sözler gerçek güzelliklerini güzelliği boş verince kazanır; kişi hiç bir zaman kendini unuttuğu sıradaki kadar göstermez varlığını. Kendini düşünen kendini engeller. Hiçbir zaman, güzel olduğunu unuttuğu zamanki kadar hayran kalmam güzelliğe."