anarşizm

entry433 galeri13 video1
    319.
  1. ''anarşi, insan oğlunun son büyük devriminin ilk başlangıcıdır.''
    1 ...
  2. 318.
  3. en iyi sistem, sistemsizliktir ütopyasını canlandırmak isteyen siyasi/felsefi görüş.
    0 ...
  4. 317.
  5. uykuya dalmadan önce daldığım düşler,özgürlük,güzel insanlar.insan doğası gereği asla olmayacak olan ütopya.
    0 ...
  6. 316.
  7. Özellikle son zamanlardaki siyasi sacmalıklardan sonra daha da bi baglandigim görustur. Candir can
    0 ...
  8. 315.
  9. 314.
  10. çok sevdiğim ütopya...

    ancak aidiyet hissi olmayınca insanlığın felakete sürükleneceğini biliyorum artık.
    3 ...
  11. 313.
  12. her ideolojinin zıvanadan çıktığında vardığı son nokta.
    0 ...
  13. 312.
  14. Anarşizm bu kez hayvanlar için!

    Laboratuvarları kırıp döküyor, kürk çiftliklerini ateşe veriyor, tutsak hayvanları özgür bırakıyorlar. Kanun dışı hareketlerini soranlara, soruyla yanıt veriyorlar: “Yasa, masumu korumuyorsa, neden saygı duyalım?” ABD ve ingiltere’nin yaka silktiği radikal hayvan hakları oluşumu ALF’in (Animal Liberation Front) temsilcisi Robin Webb ile konuştuk.

    Özlem Soğukdere
    ozlem@doganburda.com

    Boş kafesler, darmadağın bir laboratuvar ve duvarda, bilim adamları için sprey boyayla yazılmış bir not: “Deneyleri kendi üstünüzde yapın. Çünkü biz artık özgürüz! - imza: Hayvanlar.”
    Bu eylemin arkasında, ABD’nin, en tehlikeli yerel terör örgütlerinden biri kabul ettiği Animal Liberation Front (ALF) var. Eylemciler, yüzlerinde kar maskeleri, gece karanlığında laboratuvarlara sızıyor, deney hayvanlarını kurtarıyor, etrafı kırıp döküyor ve geride imzalarını bırakıyor. Eylemler bununla kalmıyor; bilim adamlarını tehdit ediyor, gece vakti evlerinin yanında gürültü yapıyor, duvarlarına sloganlar yazıyor, camlarını kırıp, araçlarını kundaklıyorlar. ALF, sadece deney laboratuvarlarını değil, hayvanların kötü muamele gördüğü her yeri hedef alıyor. Bu ara en çok yakıp yıktıkları yerler ise, lüks tüketime hizmet eden kürk çiftlikleri. Gelişen güvenlik teknolojileri, aktivistlerin işini zorlaştırdığından bu yana eylemlerin sıklığı azalsa da, yarattıkları etki büyüyor.

    FBI peşinde

    Tam da bu nedenle, FBI’ın Ortadoğulularla dolu ‘en çok aranan teröristler’ listesindeki ilk Amerikalı bir hayvan hakları aktivisti: Daniel Andreas San Diego. 34 yaşındaki San Diego, 2003 yılında, San Francisco’daki iki tesisi, ev yapımı patlayıcılarla bombalamakla suçlanıyor. FBI’a göre, bu tesisler, hayvan deneyleri yürüten Huntingdon Life Sciences ile ilişkileri yüzünden hedef alındı. Zira saldırıları, bir başka radikal bir hayvan hakları oluşumu ‘Animal Liberation Brigade’ üstlendi. Hafif çaplı maddi hasara yol açan saldırılarda, kimse zarar görmedi.
    ALF, onların adına hareket etmese de, San Diego’ya arka çıkıyor; birkaç ay öncesine kadar Usame Bin Ladin’in bir numara olduğu listeye dahil edilmesini eleştirerek, ‘terörist’ tanımı konusunda düşünmeye davet ediyor ve “Asıl teröristler, hayvan istismarcılarıdır” diyor. Ancak tüm bu argümanlar, onları, ABD’de ‘yerel terör örgütü’, ingiltere’de ise ‘yerel ekstremist’ sıfatlarıyla anılmaktan kurtaramıyor.
    ALF’in nice badireler atlatmış, defalarca gözaltına alınmış basın temsilcisi Robin Webb’e, “Hayvan haklarının Robin Hood’ları” dediği ALF aktivistlerini ve terör suçlamasını sorduk.

    ingiltere’deki hayvan hakları mücadelesinin en önemli figürlerindensiniz. Aktivist olma kararını nasıl aldınız?

    Önemli olduğumu söyleyemem, ama uzun süredir ortalardayım. Hayvan haklarına ilgim, yaklaşık 30 yıl öncesine uzanıyor. Çalıştığım şirketin yanı mezbahaydı. Her gün, kamyonlarla kesime getirilen hayvanları görüyordum. Bir gün, öğle molasında yürüyüş yaparken, kamyondan indirilen domuzları gördüm. Öğleden sonra, ofiste çalışırken, seslerini duydum. Akşam eve gittim, karım domuz pişirmişti. Yiyemedim. Eşimle önce vejetaryen, birkaç ay sonra da vegan olduk. Tam o dönemde, Cambridge Üniversitesi’ndeki deneylerle ilgili protesto kampanyaları yürütülüyordu. ALF de, hayvanları kurtarmak için eylemler düzenliyordu. Şöyle düşündüm: Yasa masumu koruyamadığı sürece, saygı duyulabilir bir şey değildir.

    ALF’i, özellikle ingiliz ve Amerikan kamuoyu yakından tanıyor. Türkiye’de ise, haberlere pek konu olmuyor. Bize ALF’i anlatır mısınız?

    ALF’in prensiplerini üç maddede özetleyebilirim: Hayvanları acı çekmekten kurtarmak ve onları güvenli, kalıcı evlere yerleştirmek; hayvan istismarında kullanılan mülke ve ekipmana zarar vermek; insan hayatını riske etmemek için her türlü önlemi almak. Tercihen vegan ya da -en azından- vejetaryen olan; yani merhametimize muhtaç varlıkları yiyecek kadar duyarsız olmayan herkes, bu ilkelere sadık kalarak eylem yapabilir ve bunu ALF çatısı altında yaptığını söyleyebilir.

    Aktif ‘düşünce ortaklığı’

    Öncesinde ALF’e dâhil olma süreci yok mu?
    ALF’in ne lideri, ne üyesi, ne de belli bir yapısı var. Tam anlamıyla bir ‘organizasyon’ olduğunu bile söyleyemeyiz; daha çok bir ‘düşünce ortaklığı’. illa ki üyelikten söz edeceksek, bunun için herhangi bir eylem yapmak gerektiğini söyleyebilirim.

    ALF’in organize bir yapısı yok ise, kaç ülkede aktif olduğunu bilmek mümkün mü?
    Zor bir soru. Çünkü ALF, hayvan haklarının istismar edildiği ülkelerde ortaya çıkıyor. Eylemleri, bağımsız kişiler ya da özerk hücreler yapıyor. Tepede, “Şunu, şu zaman yapın” diyen bir kontrol mekanizması yok. Eylemlerin sıklığı ve aralığı, insanların öfkesine kalmış.

    Türkiye’de de var mı?

    Türkiye’de hayvan hakları alanında olup bitenleri takip ediyor musunuz? Burada ALF aktivistleri var mı?
    Her ülkenin kendi koşulları ve istismarcıları var. Kendi ülkemde, parmağımı doğrultup, “Bu yanlış” diyebileceğim onlarca şey varken, sizinkine yöneltmem doğru olmaz. Türkiye’deki aktivistler; sadece hayvanlar değil, insanlar için de mücadele ediyor. Onlara, şans dileyip, “Kendinize dikkat edin ve doğru bildiğinizden şaşmayın” diyorum.

    Bir eylem kararının alınmasını ve devamında yaşananları anlatır mısınız?

    Dediğim gibi; kararı bağımsız kişiler ya da kimliği bilinmeyen gruplar veriyor. Hedefi belirleyip, eylem zamanını kararlaştırıyorlar. Bir çiftliği ya da laboratuvarı basmak için en iyi zaman, elbette gece vakti. Standart metotlardan söz edemeyiz; her baskın birbirinden farklıdır, çünkü eylemi gerçekleştiren insanlar farklı.

    “Dünyanın son özgürlük davası”

    ALF, hayvanları kurtardıktan sonra ne yapıyor? Geçenlerde, serbest bıraktığınız hayvanların çoğunun otomobil çarptığı için telef olduğunu okumuştum.
    Hayvanlar evcil ise, veteriner muayenesinden geçirilip, iyi ve kalıcı bir eve ya da ev bulunana kadar bir barınağa yerleştiriliyor. Tabiatı itibarıyla vahşi olanlar, -sağlık sorunları yok ve formda iseler- serbest bırakılıyor. Doğanın getirdiği olası tehlikelerle karşı karşıyalar. Bazı hayvanlar, hareket edebilecek durumda bile olmuyor; onlar için erken bir ölüm kaçınılmaz.

    Aktivistler nasıl bir prototip çiziyor?

    Tipik bir ALF aktivisti yok. Tüm politik görüşlerden, tüm ülkelerden genç-yaşlı herkes aktivist olabilir. Aktivistler arasında polis memurları, hemşireler ve avukatlar da var; genç anarşistlerle birlikte çalışıyorlar.

    Her aktivist illegal eylemlere karışıyor mu?

    Bazıları, hayvanları acıdan kurtarıp, onlara rahat ve kalıcı bir ev sağlamayı tercih ediyor. Bir bölümü, hayvanlara zarar verenlere sabotaj düzenlenmesi, mülklerinin harap edilmesi, istismarcıların işinden edilmesi ve hayvan yaşamının korunmasını amaç ediniyor. Kimileri ise, -insan hayatını tehlikeye atmayacak tedbirleri alarak- kundakçılık yapıyor. Hepsinin ortak noktası; yasal yolların işlemediği yerde devreye girmek ve hayvanların acısına son vermek.

    Bunlar çok ciddi eylemler. ALF eylemlerinde hiç kimse ölmedi mi?

    Bugüne dek, hiçbir hayvan istismarcısı öldürülmedi ya da ciddi bir yara almadı. insan hayatını tehlikeye atmamak için tüm önlemler alınıyor. Ama hayvan hakları savunucularının ciddi biçimde yaralandığını, hatta öldürüldüğünü söyleyebilirim. Hayvan istismarcılarına yapılanlar, onların masum hayvanlara yaptıklarıyla kıyaslanınca, hiçbir şey. istismarcıların tercih şansı var, hayvanların ise, yok.

    “ingiltere özgür bir ülke değil”

    Yasal zeminde faaliyet gösteren birçok hayvan hakları derneği var. ALF neden radikal bir yolu seçiyor?
    Yasalar, hayvanları korumak için ya çok az önlem alıyor ya da hiç almıyor. Hayvan kullanımını/istismarını destekleyen birçok yasa var. Yasa çökünce, adaleti sağlamak için, insanlar yasayı çiğniyor. Geçmişte kölelik ve kadın haklarıyla ilgili özgürlük davaları vardı. Hayvan hakları, bu davaların sonuncusu olarak görülebilir. Diğer hayvan hakları örgütleri, halkı eğitmek için çalışan istihdam eden, kampanyalar yürüten, gösteriler yapan, tam zamanlı organizasyonlar. ALF’i ise sadece gönüllülerin ilgisi ayakta tutuyor.

    ‘Terörist’ suçlaması hakkında ne düşünüyorsunuz?
    Esas teröristler, zayıf ve masum olanı terörize edenler. Zulmü engellemek, nasıl terörist bir davranış olabilir ki? Otoriteler böyle söylüyor, çünkü uluslararası çaptaki endüstrilerin kârı tehdit edilmiş oluyor. Köleliğe karşı mücadele edenlere de bir zamanlar ‘suçlu’ muamelesi yapılmış, “toplumu tehdit ettikleri” söylenmişti. Tarih, olaylara daha iyi bir perspektiften bakmamızı sağlayabilir.

    Siz ALF’in basın temsilcisisiniz. Polis, ALF’in basın ofisi ya da banka hesabı açmasına nasıl izin veriyor?
    Defalarca gözaltına alındım. Üzerime kilit vuruldu, susturuldum. Basın ofisini, “Terörün sözcüsü” diye damgalamak istiyorlar, ama benim kanunsuz işlere karıştığımı ispatlayamadılar. Çünkü elbette böyle işlere karışmadım! Kamuoyuna, kimliği belirsiz kişilerin kanunları çiğnemeye hazırlandığını, dolayısıyla benim de öyle yaptığımı ilan etmek için aptal olmalıyım. ingiltere özgür bir ülke değil; ifade özgürlüğü yok. ALF hakkındaki pek çok haber, otoritelerce engelleniyor.

    ALF’in yıllar içinde yol açtığı zarar bilançosu nasıl?

    ALF kürk dükkânlarını yakıp yıktı, laboratuvarları bastı, her baskında yüzlerce hayvanı ölümden kurtardı ve milyon pound’la ifade edebileceğimiz bir zarar yarattı. Bir de görünmez zararlar var: Bu eylemlerin sonucunda şirketlerin sigorta maliyetleri yükseldi ve ekstra güvenlik tedbirleri almak zorunda kaldılar. Ayrıca, hiçbir şüpheye yer bırakmadan söyleyebilirim ki, ALF’in yıllar içinde kurtardığı hayvanların sayısı milyonları buldu. Toplam sayıyı tahmin etmek imkânsız. ALF sayesinde, laboratuvarlarda kullanılmak üzere kedi, köpek, tavşan ve diğer hayvanları üreten pek çok merkez, birçok kürk dükkânı ve kasap kapatıldı. Hayvanlara zulmedenler, er ya da geç, karşılarında ALF’i bulacaklarını ve işlerinden olacaklarını idrak ettiler.

    Ya kamuoyunun tepkisi?
    insanlar ALF sayesinde, kilitli kapılar ardında neler döndüğünden haberdar oluyor. Bizi destekleyen çok kişi var; hatta aralarından bazıları aktivist oluyor.

    ALF, bağışları nasıl kullanıyor?

    ‘ALF Destekçileri’ adlı bir grup var. Bu grup, hayvan haklarıyla ilgili eylemler yüzünden hapse giren aktivistlere yardım ediyor. ALF’e sempati duyan, hayvanlar uğruna özgürlüklerini feda eden eylemcilere yardımcı olmak isteyenler bağış yapıyor.

    Karmaşık konu: ilaç

    Kürk tekrar moda. Tasarımcıların da, hayvan haklarıyla ilgili kaygısı yok gibi. ALF, yolda yürüyen kürklü bir kadına saldırır mı?

    Bu tür saldırılar kişiye kalmış. Kendini iyi hissetmek için, bir hayvanın ölü derisini üzerine giyenler, psikiyatriste görünmeli. Sevgililerinin kollarında uzansalar, kendilerini daha iyi hissetmezler mi? “Isınmak için giyiyoruz” diyenler ise poları tercih etmeli. Bu sentetik giysinin termal kalitesi kürkten çok daha iyidir. Bu ikisini eleyince, orijinal sahibinde daha iyi duran bir deriyi üzerimize giymenin nedenine dair, ortada sebep kalmıyor.

    Bir ALF aktivisti, hayvan deneylerinin ürünü olan ilaçları kullanır mı?

    Hayvan deneylerinin ürünü olmayan ilaçlar tercih edilmeli, ama “Bir aktivist, geçmişte test edilen ilaçları kullanmalı mı?” diye sorabilirsiniz. Elbette ölen hayvanlar, artık kurtarılamaz. Peşinen, “Aktivist ilaç almayı reddedip, kendisini muhtemel bir ölüme mi terk etmelidir, yoksa ilacı kullanıp, yaşamaya devam etmeli midir?” sorusu gelir. Bu, kişinin kendisinin cevaplayabileceği bir sorudur.

    ALF, tıp alanındakiler de dâhil, hayvan deneylerine karşı. Günün birinde tıbbi araştırmalarda hayvan kullanımından vazgeçildiğini varsayalım. O zaman tıp nasıl ilerler?

    Hayvan deneylerinin pek çok alternatifi var: ‘In vitro’ test yöntemleri, bilgisayar modellemeleri ve daha birçoğu. Bu tür araştırmaları destekleyen ve yürüten çok sayıda organizasyon var. Bence hayvan deneylerinin hâlâ devam ediyor olmasının sebebi şu: Bir ilaç insanlara zarar verdiğinde, ilaç firmaları suçlamalardan kaçınmak için, “Biz bunu hayvanlarda güvenli bulmuştuk. insanlarda da öyle olmalıydı” diyor. “Lütfen paramızı elimizden almayın” demenin bir yolu. Birkaç yıl önce, bir ilaç firmasının gizli raporunda şunu görmüştük: Tüm ilaçlar hayvan deneylerinde güvenli ve efektif bulunmuş, devamındaki klinik deneylerde yüzde 95’i reddedilmişti. Bu tablo, beraberinde şu soruyu getiriyor: Hayvanlara zarar verdiği için elemine edilen kim bilir kaç ilaç da, belki insanları kurtarabilirdi? Yüzde 95? Mesela; penisilin insanlar üzerinde çok etkili bir ilaçtır. Oysa kobaylar üzerinde test edildiğinde, onları öldürmüştü!

    “Adil bir dünyayı uzun yıllar göremeyeceğiz”

    Evinizde de kurtarılan hayvanlar var mı?

    Evet, evimi kurtarılan hayvanlarla paylaşıyorum, ama onlar serbest bırakılamadı; ‘özgür’ değiller. Kapıyı açmazsam, diğer odaya gidemezler. Ben beslemezsem, yemek yiyemezler. Onlar, insan zulmünün mültecileri. Hayvanlar, kâr amacıyla ‘evcil hayvan’ olarak üretiliyor. Damızlık hayvanlar, bir ‘yavru makinesi’ gibidir. Evimi paylaştığım bu varlıkları seviyorum, ama hepsinin özgür olduğu bir dünyayı tercih ederdim.

    insanoğlunun hayvanlara muamelesinde, yıllar içinde iyiye mi, yoksa kötüye mi gidiş var?

    Daha geniş bir kamuoyu farkındalığından söz edebiliriz. Vejetaryenlik ve veganlık daha fazla kabul görüyor. insanlar da, hayvanlar da binlerce yıldır istismar ediliyor. Bu, birkaç nesilde kökünden söküp atılabilecek bir konu değil. Daha adil bir dünya için kaynaklarımız yeterli, ama gerçekleştiğini uzun yıllar göremeyeceğiz.

    ALF’iN SEMBOLÜ: BRITCHES
    ALF’in, belki de en bilinen eylemi, 1985 yılında, Kaliforniya Üniversitesi laboratuvarından kurtarılan yavru maymun Britches. ALF’in internet sitesi bile, halen, bu baskının videosuyla açılıyor. ALF aktivistleri, laboratuvarı, bir öğrenciden gelen istihbarat üzerine basmış ve aralarında beş haftalık Britches’ın da bulunduğu 468 hayvanı kurtarmıştı. Doğumundan hemen sonra annesinden ayrılan Britches’ın gözkapakları, körlük psikolojisiyle ilgili bir araştırma kapsamında birbirine dikilmiş ve başına elektronik sonar cihaz bağlanmıştı. Savunmasız hali o kadar içler acısıydı ki, baskının sonucunda laboratuvar kapatıldı. 700 bin dolarlık zarara uğrayan üniversite, yılların tıbbi birikiminin kaybedildiğini belirtti. Britches’ı, Türk kökenli veteriner Nedim Büyükmıhçı’nın da aralarında olduğu uzmanlar tedavi etti. Britches beş aylık olduğunda, Meksika’daki bir barınağa gönderildi ve dişi bir makak maymunun yanında büyüdü.
    1 ...
  15. 311.
  16. tozlaştıracak böceğin olmadığı bir çiçek bu, şu caanım topraklarda. iş rüzgara kalmış.
    1 ...
  17. 310.
  18. ayda 3.000 tl alan polisin, ayda 862 tl' ye çalışan işçi hakkına saygı duymayıp onu coplamasına tilt olup polis sikmektir.

    a.c.a.b.
    3 ...
  19. 309.
  20. Anarşizm, insanın insan tarafından sömürüsünün ve tahakküm altına alınmasının ortadan kaldırılması, yani özel mülkiyet ve hükümetin ortadan kaldırılmasıdır; Anarşizm, sefaletin, hurafelerin ve nefretin yok edilmesidir. Bu nedenle, özel mülkiyete ve hükümetin kurumlarına indirilen her darbe, insanın vicdanındaki her kabarma, mevcut koşullarının her türlü şekilde aksatılması, maskesi düşürülen her yalan, otoritelerin kontrolünden kurtarılan her insan faaliyeti, dayanışma ve inisiyatifin her çoğalışı, Anarşizm’e doğru atılan bir adımdır.
    0 ...
  21. 308.
  22. en büyük teröristi yok etmek arzusundaki görüştür. anarşizm kuralsızlık değil, dayatmasızlıktır. genellikle kaosla beraber kullanılır ama anarşizmin öngördüğü şey kaos da değildir. bu ideolojiyi bu kadar korkunç yapan, burjuva ideolojilerinin hepsinin karşısında yer alması; devlet, mülkiyet gibi kavramlar olduğu müddetçe gerçek anlamda eşitliğin sağlanamayacağının, demokrasiyi sağlamanın mümkün olamayacağının farkında olmasıdır.

    bu konuda liberaller kadar yavşağı yoktur. onlara göre önemli olan kanun önünde eşitlik, fırsat eşitliği gibi aslında hiç bir anlam ifade etmeyen, uyduruk kavramlardır. halbuki bunlar da köpek gibi bilirler ki babasının cipiyle özel okula giden berkcan ile köydeki evinden çıkıp 15 km yol yürüyerek sikimsonik bir devlet okuluna giden hayrettin eşit değildir. okuma fırsatlarının eşit olması da hiç bir anlam ifade etmemektedir.

    veya kanunlar önündeki eşitliği düşünün. sokaklarda büyümüş olan yavuzun hırsızlık yapmak için zibilyon tane sebebi olabilir. belki toplumun kendisini çoktan dışlamış olmasının bir sonucudur bu. belki başka türlü hiç kimse ona iş vermemektedir. belki çoluğu çocuğu vardır ve onları başka türlü geçindirmesi mümkün olmamaktadır. ama öte yandan zengin iş adamı ali beyin karısı melihanın hırsızlık yapmak için hiç bir geçerli sebebi yoktur. sadece manyaklığından, yani bundan zevk aldığı için yapabilir böyle bir şeyi. çünkü normal şartlar altında kocası, o ne isterse alabilecek durumdadır. ama yine de melihanın gittiği bir mağazadan 2500tl değerinde kıyafet çaldığını varsayalım. aynı sırada yavuz da 2500 tl lik bir şeyler çalmış olsun.

    melihanın yakalandığı vakit, kocasının da nüfuzunu kullanarak yakayı sıyırması ihtimalini pas geçiyorum, ki muhtemelen yakayı sıyıracaktır, her ikisinin de mahkemeye getirildiğini düşünün ve her ikisinin de eşit şartlarda yargılandıklarını farz edin. ki bunun da pek muhtemel olmadığını tahmin edersiniz.

    her ikisine de aynı ceza veriliyor; ya 5000 tl ceza ödeyecekler ya da 3 yıl hapis yatacaklar. tabi bu rakamları atıyorum, başka türlü de olabilir, fark etmez. yani ne oldu şimdi? kanun önünde eşit oldular. ama melihanın bu cezayı alması tamamiyle kendi suçu olmasına rağmen yavuzu şartlar buna zorladı. yine de yapmamalıydı belki ama yapmak için çok geçerli mazeretleri vardı. öte yandan meliha için 5000 tl cezayı ödemek hiç de zor değil, ama yavuz için bu para çok fazla. muhtemelen hapse gidecek ve bu ceza daha da fazla. tamam kanun önünde eşitler. ama şartlar eşit değil. hani burada adalet?

    peki ya mülkiyet? düşünün, çok ufak bir yüzdelik kesimin mülkiyet hakkını korumak için ne paralar harcanıyor. devletin çıkış noktası da o değil mi zaten en baştan? zengin ama güçsüz adamların zenginliğini korumak? toplayıcılıkla geçinirken devlete ihtiyaç yoktu. çünkü bütün her şey, insanların ihtiyaçlarına göre paylaştırılıyordu. kıtlık zamanında ise güçlü olandan güçsüz olana doğru bir hiyerarşi vardı. kimsenin mülkiyete ihtiyacı yoktu çünkü saklanabilir, depolanabilir bir mülk yoktu doğru dürüst. ama şimdi öyle mi?

    düşünün, kaç insan ağaoğlunun, sabancıların, koçların yararlandığı kadar yararlanabiliyor bu devletten? ihalelere girip devletten para kaparlar. şirket kurarlar, yasal haklar edinirler, bu yasalar çerçevesinde de korunurlar. teşvik alırlar, vergi indirimi alırlar, onu alırlar bunu alırlar, arada bir canları isterse de vergi öderler. peki ya biz? daha doğduğumuz andan itibaren borçluyuzdur devlete. her şey için vergi öderiz, hatta yerine göre edirnedeki vatandaş, hakkaride yapılacak bir bina için bile vergi ödeyebilir. yanı başımızda kaynağı bulunan su için devlete vergi öderiz. ekmek için de. fikirlerimizi yazmak için aldığımız kağıt için bile vergi öderiz devlete.

    ama iş almaya gelince bize karşı o kadar cömert olmaz bu sistem. devletten trilyonlar kopararak zengin olan işadamları, 700-800 tllik asgari ücrete 50 tl zam yapılmasın diye yaygarayı koparırlar. devletin onlara karşı pek sesi çıkamayabilir. ya askerlik? o zengin adamların çocukları askerlik yapacak mı zannediyorsunuz siz? veya yaptılar diyelim, hakkari çukurcada mı yapacaklar zannediyorsunuz? güldürmeyin beni. onlar için para bile sayılmayan bir bedel karşılığı bedelli askerlik yapacaklar. neyin bedeli peki bu? canın bedeli. canınız için 20-30 bin lira veriyorsunuz. öyle düşünün. peki ya ödeyemeyenler? paşa paşa gidip hakkaride terörist avlayacaklar. kendilerini oralara gönderen teröristleri hiç sorgulamadan.

    peki soralım bakalım, neden gidiyormuşuz askere. size diyecekler ki bu senin vatani görevin, seni büyüten devletine karşı borcun. diyecekler ki bu borcu ölsen bile ödeyemezsin. hmmm, bir bakalım. seni dünyaya devlet mi getirdi? hayır. seni devlet mi emzirdi? hayır. peki devlet sana ne yaptı? babanın verdiği vergilerle seni sikimsonik devlet okullarında, bin bir türlü yalanlarla okuttu. ama onda da eşofman almaya paran yetmediği için, beden eğitimi dersinde hocadan azar işittirdi. yalanlarına inanmadığın için tarih hocandan ayar yedirdi. saçını alabuluz yaptırmadığın için disiplin cezası verdirdi. devletin bayramlarında zorla yürüyüşler yaptırdı. sonra üniversite sınavına girmene ön ayak oldu. tabi yine belli bir ücret karşılığı. özel okullarda okumuş adamlarla yarıştırdı seni ve devletin bir üniversitesini kazandın. ama burada da para istediler. üstelik sen bu okulu kazanmak için götünü yırtarken elin oğlu senede 25000 tl karşılığı, 250 bininci olarak senin gittiğin okuldan daha iyisine gitti. ve askerlik zamanı geldi. o çocuk, yine 25 bin lira verdi ve askerlikten yırttı. bazıları da bilmem kaç sene yurt dışında bulundukları için askerlikten yırttılar. peki sen? hayııır. senin ödemen gereken hayat borcun var. her şeyini devlete borçlusun. peki ama ne ara bu kadar borçlandın sen?

    anarşizmi saçma salak bir ideoloji zannetmeyin. üç beş tane liselinin kızlara cool görünmek için uydurduğu bir fikir olduğunu zannetmeyin. anarşizm gayet de tutarlı, gayet de haklı sebepleri olan bir ideolojidir. sadece anarşistlerin de komünistlerin de anlamaları gereken şey şudur, toplum evrile evrile, hazmede hazmede doğru yola girecektir. devirmekle devrim gelmez. devrimin tek yolu evrilmektir.

    edit: ayrıca anarşizmi pkk ile birleştirmeye çalışan adam ya süzme salaktır ya da zır cahildir. öylelerini dikkate almayınız.
    5 ...
  23. 307.
  24. radikal ve çatışmacı bir görüştür, devletin varlığını eleştirir ve baskıcı olduğunu söylerler. mülkiyeti hırsızlık olarak görürler ve mülkiyetsiz bir yaşam öngörürler. en çok fransa'da yaygındır.
    1 ...
  25. 306.
  26. türkiyede kötü ilan edilmiş. anlaşılamamış. anlaşılamadığı gibi anarşisti satanist gibi görmüşlerdir.
    güzel fakat kapitalizm, faşizm gibi akımlar icin tehlike arzzettigi icin hicbir zaman dünyaca hoş karşılanmayacaktır.
    0 ...
  27. 305.
  28. araştırmadan düşünülmeden sorgulanan ideoloji. anarşizm devleti ve yapısını sorgular. şu anki dünya sorunları devletlerin hukuğundan, adeletinden, sistemimden ortaya çıkmaktadır. devletin olmadığı durumda ne olacak sorusu aklı karıştırır. acaba o kadar destek verdiğimiz her insanın ideali olan devlet anlayışı o akdar da sağlam değil midir ? sorgulanması gereken budur. en basitinden kendi ülkende düşünürsen bu yaratılan pkk devlete karşı başkaldırıştır ama başka bir devlet kurmak için anarşizmle alakası yoktur. tek ideası kürt faşizmidir. toplumları etkileyen ve önder olan insanların bu dünyaya pek de mutluluk getirmediği aşikardır. devletin özü kuvvet kuvvetin işi savaşdır.
    0 ...
  29. 304.
  30. Yurdum insanina yakismayan ideoloji.
    0 ...
  31. 303.
  32. anarşizm, devlete taş atmak değildir. atılan taşın devlete gelmesidir. bu; anarşizmin değil, devletin sorunudur. devlet, niçin vardır?
    1 ...
  33. 302.
  34. özellikle fransa'da yayılmış düşünce akımıdır.
    radikaldir ve çatışmacı bir düşüncedir. kurumları ve devleti baskıcı buldukları için reddederler ve mülkiyeti hırsızlık olarak görürler.
    0 ...
  35. 301.
  36. anarşi'nin halk arasında yanlış şekilde bilinen adıdır. -zm eki anarşi'yi kalıba sokmaya çalışmaktır. anarşi'nin doğası gereği böyle bir kalıp kabullenilemez.

    (bkz: anarşi)
    3 ...
  37. 300.
  38. 299.
  39. 298.
  40. Anarşizm, siyasi, ekonomik veya toplumsal hiyerarşilerin olmadığı bir toplum yaratmayı hedefleyen siyasi bir kuramdır. Anarşistler, hükmedenin olmadığı anarşinin uygulanabilir bir toplumsal sistem biçimi olduğunu ve böylece de bireysel özgürlük ile toplumsal eşitliğin en fazlalaştırılmasına hizmet ettiğini savunurlar. Özgürlük ve eşitlik amaçlarının karşılıklı olarak birbirini destekleyen amaçlar olduğunu görürler. Ya da Bakunin'in ünlü sözüyle:

    "Bizler Sosyalizm olmadan özgürlüğün ayrıcalık ve adaletsizlik olduğuna, özgürlük olmadan Sosyalizmin ise kölelik ve vahşilik olduğuna inanıyoruz." (Bakunin'in Siyasi Felsefesi, s. 269)
    insan toplumunun tarihi bunu ispatlamaktadır. Eşitlik olmadan hürriyet sadece güçlü olan için hürriyet anlamına gelirken, hürriyet olmadan eşitlik ise imkansızdır ve aslında köleliğin gerekçelendirmesidir.

    Anarşistlere göre, bir kimse eğer devlete veya kapitalist otoriteye tabi ise özgür olamaz.

    Voltairine de Cleyre'nin özetlediği gibi:

    "Anarşizm, ... yaşamın gereksinimlerinin herkes için sağlanabileceği, aklın ve bedenin tam olarak gelişimi imkanlarının herkesin ortak mirası olacağı bir toplumun olabilirliğini öğretir. ... Refahın üretim ve bölüşümünün halihazırdaki adaletsiz örgütlenmesinin sonunda tamamen yıkılması gerektiğini; bunun yerini, insanın ürününün belli bir kısmını teslim etmek zorunda olacağı bir efendi aramaksızın herkesin çalışma hürriyetini sağlayacak, onun üretim kaynaklarına ve araçlarına erişim hürriyetini güvence altına alacak bir sistemin geçmesini gerektiğini öğretir. ... Körü körüne itaatkar olandan hoşnut olmayanı; bilinçsizce tatmin olmayandan bilinçli tatmin olmayanı ortaya çıkarır. ... Anarşizm, tahakküm bilincini, daha iyi bir toplum arzusunu ve kapitalizm ile Devlet'e karşı aralıksız bir savaşım yapma gerekliliği anlayışını yükseltmeyi amaçlar." (Anarşi! Emma Goldman'ın Mother Earth'ünün Antolojisi, s. 23-4)

    Bakunin'in "yıkma dürtüsü yaratıcı bir dürtüdür" sözünden anlaşılabileceği gibi, anarşizm eleştirel analizi umutla birleştirir. Bugünkü toplumda nelerin yanlış olduğunu anlamadan daha iyi bir toplum inşa edilemez.

    Ancak anarşizmin bir analiz aracı veya daha iyi bir topluma ilişkin bir görüşten ibaret olmadığı vurgulanmalıdır. Kökleri mücadelede, ezilenlerin özgürlükleri için yaptıkları mücadelededir. Diğer bir deyişle, güce değil insanların ihtiyaçlarına dayanan ve yerküreyi kârın önüne koyan bir sistemi başarmanın bir yolunu sunar.

    iskoçyalı anarşist Stuart Christie'den alıntı yapacak olursak:

    "Anarşizm insan özgürlüğü için bir harekettir. Somut, demokratik ve eşitlikçidir. ... Anarşizm başkalarına sağlanan imkanlardan mahrum bırakılanların ezilmelerine ev sömürülmelerine karşı doğrudan meydan okumalarıyla başlar --ve öyle devam eder. Birlikte veya ayrı ayrı son tahlilde çoğunluğun zararına bir azınlığın çıkarlarına hizmet eden devlet gücünün sinsice büyümesine ve mülkiyetçi bireyciliğin tehlikeli etosuna [değer ve inançlar sistemi] karşı çıkar.

    Anarşizm yaşamın hem bir kuramı hem de uygulamasıdır. Felsefi olarak, birey, toplum ve doğa arasında azami uyumu hedefler. Uygulamada, siyasetçileri, hükümetleri, devletleri ve onların görevlilerini gereksiz kılacak şekilde yaşamlarımızı örgütlememizi ve sürdürmemizi amaçlar. Anarşist toplumda, birbirlerine saygılı egemen bireyler, üretim ve bölüşüm araçlarının ortaklaşa sahiplenildiği doğal olarak tanımlanmış topluluklar içerisinde baskıcı olmayan ilişkiler çerçevesinde örgütlenecektir.

    Anarşistler, kafalarını soyut ilkelere ve kuramsal tasavvurlara takmış hayalperestler değildirler. Anarşistler mükemmel bir toplumun hemen yarın kazanılamayacağının pekala farkındalar. Gerçekte, mücadele ebediyen sürer! Ancak, şeylerin oldukları haline karşı ve olabilecekleri hal için mücadeleyi teşvik eden bu görüştür. ...

    Nihai olarak, sadece mücadele sonucu belirler ve daha anlamlı bir topluluğa doğru ilerleme her türlü adaletsizliğe karşı direnme iradesiyle başlamalıdır. Bu, genel anlamda, tüm sömürülere meydan okumak ve tüm baskıcı otorite biçimlerinin meşruğyetine karşı gelmek demektir. Eğer anarşistlerin değişmez bir inancı varsa, bu da siyasetçilere ve ideologlara boyun eğme alışkanlığı kaybedildiğinde, tahakküme ve sömürüye karşı direniş alışkanlığı kazanıldığında, sıradan insanların, özgürce ve adilce kendi yaşamlarının her yönünü kendi çıkarlarına uygun şekilde her yerde ve her zaman örgütleme kapasitesine sahip olduğudur.

    Anarşistler halk mücadelelerinden uzak durmazlar, ne de onlara hakim olmaya çalışırlar. Yapabildikleri ölçüde uygulamada ona katkıda bulunmayı ve olası azami bireysel öz-gelişim ve grup dayanışması seviyesi ölçüsünde yardım etmeyi amaçlarlar. Her zaman ve her yerdeki felsefi, toplumsal ve devrimci hareketlerde, gönüllü ilişkiler, karar alma süreçlerine eşitlikçi katılım, karşılıklı yardımlaşma ve tüm tahakküm biçimlerine ilişkin eleştiri bağlamında anarşist fikirleri ayırt etmek mümkündür."

    Anarşizm, anarşistlere göre, basitçe patronlar ve siyasetçiler olmaksızın kendi kendimizi örgütleme ve toplumu işletme kapasitemizin kuramsal ifadesidir. işçi sınıfı ve diğer ezilen insanların bir sınıf olarak gücümüzün bilincine varmamızı, ivedi çıkarlarımızı savunmamızı ve bir bütün olarak toplumu devrimcileştirmek için savaşmamızı sağlar. Ancak böyle yaparak insanoğullarının yaşamasına uygun bir toplum yaratabiliriz.

    Bu soyut bir felsefe değildir. Anarşist fikirler hergün uygulamaya geçirilmektedir. Ezilen insanların hakları için ayağa kalktıkları, özgürlüklerini savunmak için harekete geçtikleri, dayanışma ve işbirliğini uygulamaya geçirdikleri, zulme karşı mücadele ettikleri, kendilerini liderler veya patronlar olmaksızın örgütledikleri her yerde, anarşizmin ruhu yaşamaktadır. *
    3 ...
  41. 297.
  42. 296.
  43. Anarşizm, geleceğin toplumunun ayrıntılı bir planı değildir. Toplumun temelini, toplumsal adalete uygun olarak yeniden biçimlendirmek üzere girişilmiş bir çabadır.
    2 ...
  44. 295.
  45. " vicdani reddimi açıklayalı yirmi iki yıl oldu. bugün 19 mayıs ve içimde tarif edilmez bir sıkıntı var. hastane odasında televizyonda mustafa sarıgül’ün bütün şişliyi nasıl bayraklarla ve atatürk posterleriyle donattığını gördüm. çoğunluğu genç, on binlerce insanın ellerinde bayraklarla mecidiyeköy’e doğru yürüyüşünü izleyince bu yirmi iki yılda bir arpa boyu bile yol gidememiş olduğumuzu düşündüm.

    bbc’ye öykünen bir haber kanalı, hatay - amanos’taki çatışmayı veriyordu: “… devriye görevini yapmakta olan jandarma aracına roketatarlarla ateş açıldı, biri binbaşı üç subay şehit oldu. çıkan çatışmada k pkk’lı öldürüldü.” bu, türkiye ana akım medyasında görülebilecek en nötr ifadeydi doğrusu. ana akım medyada ölen askerlere -hele hele içlerinde subay varsa- şehit denmesi her gazetecinin gözü kapalı uyması gereken kuraldır. pkk’liler en nötr anlamıyla “öldürülmüş” olabilirlerdi. ya da “ölü olarak ele geçirilmiş” veya “etkisiz hale getirilmiş”. pek izleyemiyorum ama, roj tv de haberi muhtemelen “4 hpg’li gerilla şehit oldu, yüksek rütbeli üç türk subayı öldürüldü.” vb. şeklinde vermiştir. çünkü nasıl asker cenazelerinin değişmez sloganı “şehitler ölmez vatan bölünmez” ise, kürt illerindeki gerilla cenazelerinin baş sloganı da “şehid namirin” (şehitler ölmez) dir. televizyonlarda uzun uzun gösterilen, şehit ailelerine yapılan taziye ziyaretlerine yörenin mülki ve askeri erkânını, ölü ailelerini “şehadetin en yüce mertebe olduğu ve çocuklarının boşuna ölmediği” düsturuyla yatıştırırken izliyoruz. kürt siyasal eliti de aynı söylemle gerilla ölümlerini yüceltmekte. islâm’dan her kesimin ödünç alageldiği “şehit” terimi savaşın taraflarınca ölümün yüceltilmesi için kullanılmakta. oysa ortada sadece ölü insanlar vardır; onlar artık ne kürttür ne türk ne sağcı ne solcu -sadece birer ölüdürler.

    içim sıkıldı. zar zor yürüyebilsem de sokağa çıkamazdım, sokaklar işgal altındaydı. televizyonu kapattım -nerdeyse bütün kanallar bir savaş aygıtının propaganda bülteni gibi yayın yapıyorlardı.

    sayımız çok az, doğru; savaş histerisini, bayrak fetişizmini, hangi kılık altında olursa olsun milliyetçiliği, “alçaklığın son sığınağı” olan vatanseverliği engellemeye gücümüz yetmez belki; ama suç ortağı olmayarak; vicdanımızın, inançlarımızın işaret ettiği yerden dik durarak; çocuklarımıza, torunlarımıza anlatacak anlamlı öyküler oluşturarak bir etkimiz olabilir.

    vicdani reddimi açıklayalı yirmi iki yıl oldu. bugün 19 mayıs ve içimde tarif edilmez bir sıkıntı var. hastane odasında televizyonda mustafa sarıgül’ün bütün şişli’yi nasıl bayraklarla ve atatürk posterleriyle donattığını gördüm. çoğunluğu genç, on binlerce insanın ellerinde bayraklarla mecidiyeköy’e doğru yürüyüşünü izleyince bu yirmi iki yılda bir arpa boyu bile yol gidememiş olduğumuzu düşündüm.

    daha sonra, bir salonda vicdani retçilerin organize ettiği bir panelde konuşurken bir yandan ne kadar az olduğumuzu, ne kadar örgütsüz olduğumuzu düşündüm. salonda bulunanların çoğunun kafası karışıktı. bazıları t.c.’nin, inkâr, imha ve asimilasyon politikalarına karşı kürt halkının özgürlük mücadelesi adına silah kullanmasının militarizm olmadığını düşünüyordu. oysa mesele sadece silah meselesi de değildi -şiddet sarmalında ısrar etmenin çözümsüzlük anlamına gelmesi bir yana, biz antimilitaristlerin esas itiraz noktası olan hiyerarşik devlet tarzı örgütlenmenin reddedilip edilmemesiydi. çünkü iyi biliriz ki devletsi yapıların ve devletlerin bizzat “uğruna mücadele ettikleri”ni öne sürdükleri halkı zapt-u rapta alma, hizaya sokma ve bastırma şeklinde kaçınılmaz özellikleri vardır.
    biz antimilitaristler, hangi “kutsal” dava adına olursa olsun insanların, “düşman”ı öldürmek ve yok etmek amaçlı, emir komuta zincirine dayanan, liderlik kültüne yaslanan örgütlenmeler oluşturmasına karşıyız.

    sayımız çok az, doğru; savaş histerisini, bayrak fetişizmini, hangi kılık altında olursa olsun milliyetçiliği, “alçaklığın son sığınağı” olan vatanseverliği engellemeye gücümüz yetmez belki; ama suç ortağı olmayarak; vicdanımızın, inançlarımızın işaret ettiği yerden dik durarak; çocuklarımıza, torunlarımıza anlatacak anlamlı öyküler oluşturarak bir etkimiz olabilir.

    hem,ibsen’nin sözünü aklımdan hiç çıkarmıyorum: ‘çoğunluk her zaman haksızdır’. "
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük