bugün

(bkz: satanist yiyen kedi)
en tersten anlaşılmış ideolojilerden biridir.
(bkz: pasif direniş)
(bkz: vicdan tek otoritedir)
(bkz: antimilitarizm)
80'lerdeki anarşik deyimiyle şimdiki anarşist deyimini değiştiğine inanıyorum, lakin yine hala anarşist olanı bir yeri kırıp dökmekle eşdeğer gören insanlar var. aslında anarşizm diğer ideolojilere nazaran çok daha naif bir yapıya sahiptir, bir kuşu, bir böceği bir insandan daha üstün tuttuğu durumlar olagelmiştir ve olagelir. anarşistlerin saldırma gayesi ise " devrimci şiddet"ten ileri gelen, bakunin söylediği anarşist "saçmasıdır" her türlü tahakkümün - bu kelimenin söylenişi de acaip severim - reddedilmesi, ve yine bakunin reyizin söylemlerine bakarsak tanrının tahakkümünün bile reddedilmesi anlamına gelebilir. marksizmdeki devlet olgusuna bile karşı çıkan anarşistlerin istediği tek şey insanların kafasına göre yaşamasıdır efenim. olay bundan ibarettir. benim yorumlamam bu gadar.
insanların bir başka insan tarafindan yönetilmeye ihtiyacının olmadığı dünyanın en güzel ve adil yönetik şekli fakat her güzel şey gibi ütopyadır.
Anarşizm,
insanın insan tarafından sömürüsünün ve tahakküm altına alınmasının ortadan kaldırılması, yani özel mülkiyet ve hükümetin ortadan kaldırılmasıdır; Anarşizm, sefaletin, hurafelerin ve nefretin yok edilmesidir.

-Errico Malatesta
kuralsızlığı kural edinen ve yine her zamanki gibi bütün tarihi olayların kökeninin Fransız ihtilaline dayanması ve Türkiyede de bazı özgürlükçü (!) grupların benimsediği akımdır .
görsel

Devrim yakın, molotofları yakın! *
insanı vicdanından başka hiçbir şey yönetmemelidir,evet.
" vicdani reddimi açıklayalı yirmi iki yıl oldu. bugün 19 mayıs ve içimde tarif edilmez bir sıkıntı var. hastane odasında televizyonda mustafa sarıgül’ün bütün şişliyi nasıl bayraklarla ve atatürk posterleriyle donattığını gördüm. çoğunluğu genç, on binlerce insanın ellerinde bayraklarla mecidiyeköy’e doğru yürüyüşünü izleyince bu yirmi iki yılda bir arpa boyu bile yol gidememiş olduğumuzu düşündüm.

bbc’ye öykünen bir haber kanalı, hatay - amanos’taki çatışmayı veriyordu: “… devriye görevini yapmakta olan jandarma aracına roketatarlarla ateş açıldı, biri binbaşı üç subay şehit oldu. çıkan çatışmada k pkk’lı öldürüldü.” bu, türkiye ana akım medyasında görülebilecek en nötr ifadeydi doğrusu. ana akım medyada ölen askerlere -hele hele içlerinde subay varsa- şehit denmesi her gazetecinin gözü kapalı uyması gereken kuraldır. pkk’liler en nötr anlamıyla “öldürülmüş” olabilirlerdi. ya da “ölü olarak ele geçirilmiş” veya “etkisiz hale getirilmiş”. pek izleyemiyorum ama, roj tv de haberi muhtemelen “4 hpg’li gerilla şehit oldu, yüksek rütbeli üç türk subayı öldürüldü.” vb. şeklinde vermiştir. çünkü nasıl asker cenazelerinin değişmez sloganı “şehitler ölmez vatan bölünmez” ise, kürt illerindeki gerilla cenazelerinin baş sloganı da “şehid namirin” (şehitler ölmez) dir. televizyonlarda uzun uzun gösterilen, şehit ailelerine yapılan taziye ziyaretlerine yörenin mülki ve askeri erkânını, ölü ailelerini “şehadetin en yüce mertebe olduğu ve çocuklarının boşuna ölmediği” düsturuyla yatıştırırken izliyoruz. kürt siyasal eliti de aynı söylemle gerilla ölümlerini yüceltmekte. islâm’dan her kesimin ödünç alageldiği “şehit” terimi savaşın taraflarınca ölümün yüceltilmesi için kullanılmakta. oysa ortada sadece ölü insanlar vardır; onlar artık ne kürttür ne türk ne sağcı ne solcu -sadece birer ölüdürler.

içim sıkıldı. zar zor yürüyebilsem de sokağa çıkamazdım, sokaklar işgal altındaydı. televizyonu kapattım -nerdeyse bütün kanallar bir savaş aygıtının propaganda bülteni gibi yayın yapıyorlardı.

sayımız çok az, doğru; savaş histerisini, bayrak fetişizmini, hangi kılık altında olursa olsun milliyetçiliği, “alçaklığın son sığınağı” olan vatanseverliği engellemeye gücümüz yetmez belki; ama suç ortağı olmayarak; vicdanımızın, inançlarımızın işaret ettiği yerden dik durarak; çocuklarımıza, torunlarımıza anlatacak anlamlı öyküler oluşturarak bir etkimiz olabilir.

vicdani reddimi açıklayalı yirmi iki yıl oldu. bugün 19 mayıs ve içimde tarif edilmez bir sıkıntı var. hastane odasında televizyonda mustafa sarıgül’ün bütün şişli’yi nasıl bayraklarla ve atatürk posterleriyle donattığını gördüm. çoğunluğu genç, on binlerce insanın ellerinde bayraklarla mecidiyeköy’e doğru yürüyüşünü izleyince bu yirmi iki yılda bir arpa boyu bile yol gidememiş olduğumuzu düşündüm.

daha sonra, bir salonda vicdani retçilerin organize ettiği bir panelde konuşurken bir yandan ne kadar az olduğumuzu, ne kadar örgütsüz olduğumuzu düşündüm. salonda bulunanların çoğunun kafası karışıktı. bazıları t.c.’nin, inkâr, imha ve asimilasyon politikalarına karşı kürt halkının özgürlük mücadelesi adına silah kullanmasının militarizm olmadığını düşünüyordu. oysa mesele sadece silah meselesi de değildi -şiddet sarmalında ısrar etmenin çözümsüzlük anlamına gelmesi bir yana, biz antimilitaristlerin esas itiraz noktası olan hiyerarşik devlet tarzı örgütlenmenin reddedilip edilmemesiydi. çünkü iyi biliriz ki devletsi yapıların ve devletlerin bizzat “uğruna mücadele ettikleri”ni öne sürdükleri halkı zapt-u rapta alma, hizaya sokma ve bastırma şeklinde kaçınılmaz özellikleri vardır.
biz antimilitaristler, hangi “kutsal” dava adına olursa olsun insanların, “düşman”ı öldürmek ve yok etmek amaçlı, emir komuta zincirine dayanan, liderlik kültüne yaslanan örgütlenmeler oluşturmasına karşıyız.

sayımız çok az, doğru; savaş histerisini, bayrak fetişizmini, hangi kılık altında olursa olsun milliyetçiliği, “alçaklığın son sığınağı” olan vatanseverliği engellemeye gücümüz yetmez belki; ama suç ortağı olmayarak; vicdanımızın, inançlarımızın işaret ettiği yerden dik durarak; çocuklarımıza, torunlarımıza anlatacak anlamlı öyküler oluşturarak bir etkimiz olabilir.

hem,ibsen’nin sözünü aklımdan hiç çıkarmıyorum: ‘çoğunluk her zaman haksızdır’. "
Anarşizm, geleceğin toplumunun ayrıntılı bir planı değildir. Toplumun temelini, toplumsal adalete uygun olarak yeniden biçimlendirmek üzere girişilmiş bir çabadır.
Tek çare Anarşizm.
Anarşizm, siyasi, ekonomik veya toplumsal hiyerarşilerin olmadığı bir toplum yaratmayı hedefleyen siyasi bir kuramdır. Anarşistler, hükmedenin olmadığı anarşinin uygulanabilir bir toplumsal sistem biçimi olduğunu ve böylece de bireysel özgürlük ile toplumsal eşitliğin en fazlalaştırılmasına hizmet ettiğini savunurlar. Özgürlük ve eşitlik amaçlarının karşılıklı olarak birbirini destekleyen amaçlar olduğunu görürler. Ya da Bakunin'in ünlü sözüyle:

"Bizler Sosyalizm olmadan özgürlüğün ayrıcalık ve adaletsizlik olduğuna, özgürlük olmadan Sosyalizmin ise kölelik ve vahşilik olduğuna inanıyoruz." (Bakunin'in Siyasi Felsefesi, s. 269)
insan toplumunun tarihi bunu ispatlamaktadır. Eşitlik olmadan hürriyet sadece güçlü olan için hürriyet anlamına gelirken, hürriyet olmadan eşitlik ise imkansızdır ve aslında köleliğin gerekçelendirmesidir.

Anarşistlere göre, bir kimse eğer devlete veya kapitalist otoriteye tabi ise özgür olamaz.

Voltairine de Cleyre'nin özetlediği gibi:

"Anarşizm, ... yaşamın gereksinimlerinin herkes için sağlanabileceği, aklın ve bedenin tam olarak gelişimi imkanlarının herkesin ortak mirası olacağı bir toplumun olabilirliğini öğretir. ... Refahın üretim ve bölüşümünün halihazırdaki adaletsiz örgütlenmesinin sonunda tamamen yıkılması gerektiğini; bunun yerini, insanın ürününün belli bir kısmını teslim etmek zorunda olacağı bir efendi aramaksızın herkesin çalışma hürriyetini sağlayacak, onun üretim kaynaklarına ve araçlarına erişim hürriyetini güvence altına alacak bir sistemin geçmesini gerektiğini öğretir. ... Körü körüne itaatkar olandan hoşnut olmayanı; bilinçsizce tatmin olmayandan bilinçli tatmin olmayanı ortaya çıkarır. ... Anarşizm, tahakküm bilincini, daha iyi bir toplum arzusunu ve kapitalizm ile Devlet'e karşı aralıksız bir savaşım yapma gerekliliği anlayışını yükseltmeyi amaçlar." (Anarşi! Emma Goldman'ın Mother Earth'ünün Antolojisi, s. 23-4)

Bakunin'in "yıkma dürtüsü yaratıcı bir dürtüdür" sözünden anlaşılabileceği gibi, anarşizm eleştirel analizi umutla birleştirir. Bugünkü toplumda nelerin yanlış olduğunu anlamadan daha iyi bir toplum inşa edilemez.

Ancak anarşizmin bir analiz aracı veya daha iyi bir topluma ilişkin bir görüşten ibaret olmadığı vurgulanmalıdır. Kökleri mücadelede, ezilenlerin özgürlükleri için yaptıkları mücadelededir. Diğer bir deyişle, güce değil insanların ihtiyaçlarına dayanan ve yerküreyi kârın önüne koyan bir sistemi başarmanın bir yolunu sunar.

iskoçyalı anarşist Stuart Christie'den alıntı yapacak olursak:

"Anarşizm insan özgürlüğü için bir harekettir. Somut, demokratik ve eşitlikçidir. ... Anarşizm başkalarına sağlanan imkanlardan mahrum bırakılanların ezilmelerine ev sömürülmelerine karşı doğrudan meydan okumalarıyla başlar --ve öyle devam eder. Birlikte veya ayrı ayrı son tahlilde çoğunluğun zararına bir azınlığın çıkarlarına hizmet eden devlet gücünün sinsice büyümesine ve mülkiyetçi bireyciliğin tehlikeli etosuna [değer ve inançlar sistemi] karşı çıkar.

Anarşizm yaşamın hem bir kuramı hem de uygulamasıdır. Felsefi olarak, birey, toplum ve doğa arasında azami uyumu hedefler. Uygulamada, siyasetçileri, hükümetleri, devletleri ve onların görevlilerini gereksiz kılacak şekilde yaşamlarımızı örgütlememizi ve sürdürmemizi amaçlar. Anarşist toplumda, birbirlerine saygılı egemen bireyler, üretim ve bölüşüm araçlarının ortaklaşa sahiplenildiği doğal olarak tanımlanmış topluluklar içerisinde baskıcı olmayan ilişkiler çerçevesinde örgütlenecektir.

Anarşistler, kafalarını soyut ilkelere ve kuramsal tasavvurlara takmış hayalperestler değildirler. Anarşistler mükemmel bir toplumun hemen yarın kazanılamayacağının pekala farkındalar. Gerçekte, mücadele ebediyen sürer! Ancak, şeylerin oldukları haline karşı ve olabilecekleri hal için mücadeleyi teşvik eden bu görüştür. ...

Nihai olarak, sadece mücadele sonucu belirler ve daha anlamlı bir topluluğa doğru ilerleme her türlü adaletsizliğe karşı direnme iradesiyle başlamalıdır. Bu, genel anlamda, tüm sömürülere meydan okumak ve tüm baskıcı otorite biçimlerinin meşruğyetine karşı gelmek demektir. Eğer anarşistlerin değişmez bir inancı varsa, bu da siyasetçilere ve ideologlara boyun eğme alışkanlığı kaybedildiğinde, tahakküme ve sömürüye karşı direniş alışkanlığı kazanıldığında, sıradan insanların, özgürce ve adilce kendi yaşamlarının her yönünü kendi çıkarlarına uygun şekilde her yerde ve her zaman örgütleme kapasitesine sahip olduğudur.

Anarşistler halk mücadelelerinden uzak durmazlar, ne de onlara hakim olmaya çalışırlar. Yapabildikleri ölçüde uygulamada ona katkıda bulunmayı ve olası azami bireysel öz-gelişim ve grup dayanışması seviyesi ölçüsünde yardım etmeyi amaçlarlar. Her zaman ve her yerdeki felsefi, toplumsal ve devrimci hareketlerde, gönüllü ilişkiler, karar alma süreçlerine eşitlikçi katılım, karşılıklı yardımlaşma ve tüm tahakküm biçimlerine ilişkin eleştiri bağlamında anarşist fikirleri ayırt etmek mümkündür."

Anarşizm, anarşistlere göre, basitçe patronlar ve siyasetçiler olmaksızın kendi kendimizi örgütleme ve toplumu işletme kapasitemizin kuramsal ifadesidir. işçi sınıfı ve diğer ezilen insanların bir sınıf olarak gücümüzün bilincine varmamızı, ivedi çıkarlarımızı savunmamızı ve bir bütün olarak toplumu devrimcileştirmek için savaşmamızı sağlar. Ancak böyle yaparak insanoğullarının yaşamasına uygun bir toplum yaratabiliriz.

Bu soyut bir felsefe değildir. Anarşist fikirler hergün uygulamaya geçirilmektedir. Ezilen insanların hakları için ayağa kalktıkları, özgürlüklerini savunmak için harekete geçtikleri, dayanışma ve işbirliğini uygulamaya geçirdikleri, zulme karşı mücadele ettikleri, kendilerini liderler veya patronlar olmaksızın örgütledikleri her yerde, anarşizmin ruhu yaşamaktadır. *
garip bir a'sı vardır.
budur
entry i anarşistler yaktı
anarşi'nin halk arasında yanlış şekilde bilinen adıdır. -zm eki anarşi'yi kalıba sokmaya çalışmaktır. anarşi'nin doğası gereği böyle bir kalıp kabullenilemez.

(bkz: anarşi)
özellikle fransa'da yayılmış düşünce akımıdır.
radikaldir ve çatışmacı bir düşüncedir. kurumları ve devleti baskıcı buldukları için reddederler ve mülkiyeti hırsızlık olarak görürler.
anarşizm, devlete taş atmak değildir. atılan taşın devlete gelmesidir. bu; anarşizmin değil, devletin sorunudur. devlet, niçin vardır?
Yurdum insanina yakismayan ideoloji.
araştırmadan düşünülmeden sorgulanan ideoloji. anarşizm devleti ve yapısını sorgular. şu anki dünya sorunları devletlerin hukuğundan, adeletinden, sistemimden ortaya çıkmaktadır. devletin olmadığı durumda ne olacak sorusu aklı karıştırır. acaba o kadar destek verdiğimiz her insanın ideali olan devlet anlayışı o akdar da sağlam değil midir ? sorgulanması gereken budur. en basitinden kendi ülkende düşünürsen bu yaratılan pkk devlete karşı başkaldırıştır ama başka bir devlet kurmak için anarşizmle alakası yoktur. tek ideası kürt faşizmidir. toplumları etkileyen ve önder olan insanların bu dünyaya pek de mutluluk getirmediği aşikardır. devletin özü kuvvet kuvvetin işi savaşdır.
türkiyede kötü ilan edilmiş. anlaşılamamış. anlaşılamadığı gibi anarşisti satanist gibi görmüşlerdir.
güzel fakat kapitalizm, faşizm gibi akımlar icin tehlike arzzettigi icin hicbir zaman dünyaca hoş karşılanmayacaktır.
radikal ve çatışmacı bir görüştür, devletin varlığını eleştirir ve baskıcı olduğunu söylerler. mülkiyeti hırsızlık olarak görürler ve mülkiyetsiz bir yaşam öngörürler. en çok fransa'da yaygındır.
en büyük teröristi yok etmek arzusundaki görüştür. anarşizm kuralsızlık değil, dayatmasızlıktır. genellikle kaosla beraber kullanılır ama anarşizmin öngördüğü şey kaos da değildir. bu ideolojiyi bu kadar korkunç yapan, burjuva ideolojilerinin hepsinin karşısında yer alması; devlet, mülkiyet gibi kavramlar olduğu müddetçe gerçek anlamda eşitliğin sağlanamayacağının, demokrasiyi sağlamanın mümkün olamayacağının farkında olmasıdır.

bu konuda liberaller kadar yavşağı yoktur. onlara göre önemli olan kanun önünde eşitlik, fırsat eşitliği gibi aslında hiç bir anlam ifade etmeyen, uyduruk kavramlardır. halbuki bunlar da köpek gibi bilirler ki babasının cipiyle özel okula giden berkcan ile köydeki evinden çıkıp 15 km yol yürüyerek sikimsonik bir devlet okuluna giden hayrettin eşit değildir. okuma fırsatlarının eşit olması da hiç bir anlam ifade etmemektedir.

veya kanunlar önündeki eşitliği düşünün. sokaklarda büyümüş olan yavuzun hırsızlık yapmak için zibilyon tane sebebi olabilir. belki toplumun kendisini çoktan dışlamış olmasının bir sonucudur bu. belki başka türlü hiç kimse ona iş vermemektedir. belki çoluğu çocuğu vardır ve onları başka türlü geçindirmesi mümkün olmamaktadır. ama öte yandan zengin iş adamı ali beyin karısı melihanın hırsızlık yapmak için hiç bir geçerli sebebi yoktur. sadece manyaklığından, yani bundan zevk aldığı için yapabilir böyle bir şeyi. çünkü normal şartlar altında kocası, o ne isterse alabilecek durumdadır. ama yine de melihanın gittiği bir mağazadan 2500tl değerinde kıyafet çaldığını varsayalım. aynı sırada yavuz da 2500 tl lik bir şeyler çalmış olsun.

melihanın yakalandığı vakit, kocasının da nüfuzunu kullanarak yakayı sıyırması ihtimalini pas geçiyorum, ki muhtemelen yakayı sıyıracaktır, her ikisinin de mahkemeye getirildiğini düşünün ve her ikisinin de eşit şartlarda yargılandıklarını farz edin. ki bunun da pek muhtemel olmadığını tahmin edersiniz.

her ikisine de aynı ceza veriliyor; ya 5000 tl ceza ödeyecekler ya da 3 yıl hapis yatacaklar. tabi bu rakamları atıyorum, başka türlü de olabilir, fark etmez. yani ne oldu şimdi? kanun önünde eşit oldular. ama melihanın bu cezayı alması tamamiyle kendi suçu olmasına rağmen yavuzu şartlar buna zorladı. yine de yapmamalıydı belki ama yapmak için çok geçerli mazeretleri vardı. öte yandan meliha için 5000 tl cezayı ödemek hiç de zor değil, ama yavuz için bu para çok fazla. muhtemelen hapse gidecek ve bu ceza daha da fazla. tamam kanun önünde eşitler. ama şartlar eşit değil. hani burada adalet?

peki ya mülkiyet? düşünün, çok ufak bir yüzdelik kesimin mülkiyet hakkını korumak için ne paralar harcanıyor. devletin çıkış noktası da o değil mi zaten en baştan? zengin ama güçsüz adamların zenginliğini korumak? toplayıcılıkla geçinirken devlete ihtiyaç yoktu. çünkü bütün her şey, insanların ihtiyaçlarına göre paylaştırılıyordu. kıtlık zamanında ise güçlü olandan güçsüz olana doğru bir hiyerarşi vardı. kimsenin mülkiyete ihtiyacı yoktu çünkü saklanabilir, depolanabilir bir mülk yoktu doğru dürüst. ama şimdi öyle mi?

düşünün, kaç insan ağaoğlunun, sabancıların, koçların yararlandığı kadar yararlanabiliyor bu devletten? ihalelere girip devletten para kaparlar. şirket kurarlar, yasal haklar edinirler, bu yasalar çerçevesinde de korunurlar. teşvik alırlar, vergi indirimi alırlar, onu alırlar bunu alırlar, arada bir canları isterse de vergi öderler. peki ya biz? daha doğduğumuz andan itibaren borçluyuzdur devlete. her şey için vergi öderiz, hatta yerine göre edirnedeki vatandaş, hakkaride yapılacak bir bina için bile vergi ödeyebilir. yanı başımızda kaynağı bulunan su için devlete vergi öderiz. ekmek için de. fikirlerimizi yazmak için aldığımız kağıt için bile vergi öderiz devlete.

ama iş almaya gelince bize karşı o kadar cömert olmaz bu sistem. devletten trilyonlar kopararak zengin olan işadamları, 700-800 tllik asgari ücrete 50 tl zam yapılmasın diye yaygarayı koparırlar. devletin onlara karşı pek sesi çıkamayabilir. ya askerlik? o zengin adamların çocukları askerlik yapacak mı zannediyorsunuz siz? veya yaptılar diyelim, hakkari çukurcada mı yapacaklar zannediyorsunuz? güldürmeyin beni. onlar için para bile sayılmayan bir bedel karşılığı bedelli askerlik yapacaklar. neyin bedeli peki bu? canın bedeli. canınız için 20-30 bin lira veriyorsunuz. öyle düşünün. peki ya ödeyemeyenler? paşa paşa gidip hakkaride terörist avlayacaklar. kendilerini oralara gönderen teröristleri hiç sorgulamadan.

peki soralım bakalım, neden gidiyormuşuz askere. size diyecekler ki bu senin vatani görevin, seni büyüten devletine karşı borcun. diyecekler ki bu borcu ölsen bile ödeyemezsin. hmmm, bir bakalım. seni dünyaya devlet mi getirdi? hayır. seni devlet mi emzirdi? hayır. peki devlet sana ne yaptı? babanın verdiği vergilerle seni sikimsonik devlet okullarında, bin bir türlü yalanlarla okuttu. ama onda da eşofman almaya paran yetmediği için, beden eğitimi dersinde hocadan azar işittirdi. yalanlarına inanmadığın için tarih hocandan ayar yedirdi. saçını alabuluz yaptırmadığın için disiplin cezası verdirdi. devletin bayramlarında zorla yürüyüşler yaptırdı. sonra üniversite sınavına girmene ön ayak oldu. tabi yine belli bir ücret karşılığı. özel okullarda okumuş adamlarla yarıştırdı seni ve devletin bir üniversitesini kazandın. ama burada da para istediler. üstelik sen bu okulu kazanmak için götünü yırtarken elin oğlu senede 25000 tl karşılığı, 250 bininci olarak senin gittiğin okuldan daha iyisine gitti. ve askerlik zamanı geldi. o çocuk, yine 25 bin lira verdi ve askerlikten yırttı. bazıları da bilmem kaç sene yurt dışında bulundukları için askerlikten yırttılar. peki sen? hayııır. senin ödemen gereken hayat borcun var. her şeyini devlete borçlusun. peki ama ne ara bu kadar borçlandın sen?

anarşizmi saçma salak bir ideoloji zannetmeyin. üç beş tane liselinin kızlara cool görünmek için uydurduğu bir fikir olduğunu zannetmeyin. anarşizm gayet de tutarlı, gayet de haklı sebepleri olan bir ideolojidir. sadece anarşistlerin de komünistlerin de anlamaları gereken şey şudur, toplum evrile evrile, hazmede hazmede doğru yola girecektir. devirmekle devrim gelmez. devrimin tek yolu evrilmektir.

edit: ayrıca anarşizmi pkk ile birleştirmeye çalışan adam ya süzme salaktır ya da zır cahildir. öylelerini dikkate almayınız.
Anarşizm, insanın insan tarafından sömürüsünün ve tahakküm altına alınmasının ortadan kaldırılması, yani özel mülkiyet ve hükümetin ortadan kaldırılmasıdır; Anarşizm, sefaletin, hurafelerin ve nefretin yok edilmesidir. Bu nedenle, özel mülkiyete ve hükümetin kurumlarına indirilen her darbe, insanın vicdanındaki her kabarma, mevcut koşullarının her türlü şekilde aksatılması, maskesi düşürülen her yalan, otoritelerin kontrolünden kurtarılan her insan faaliyeti, dayanışma ve inisiyatifin her çoğalışı, Anarşizm’e doğru atılan bir adımdır.
ayda 3.000 tl alan polisin, ayda 862 tl' ye çalışan işçi hakkına saygı duymayıp onu coplamasına tilt olup polis sikmektir.

a.c.a.b.
tozlaştıracak böceğin olmadığı bir çiçek bu, şu caanım topraklarda. iş rüzgara kalmış.