amerika nasıl süper güç oldu

entry32 galeri1
    6.
  1. Aslında olmadı bizi buna inandırdılar .. amerikan halkının %20'si mantıklı düşünüyor ve gerisi çöp . bize göre ahlaklı değiller sadece siyasileri çok iyi iş yapıyor ve para basıyor .
    dünyada süper güç olan devlet çindir..
    2 ...
  2. 5.
  3. kesinlikle zamanın gerekliliklerini iyi okuyan yöneticileri sayesinde diye cevaplandırılabilecek soru. öncelikle dünyada tütün ve pamuk fiyatları tavan durumdayken tütün ve pamuk yetiştiriciliğiyle kesesini(kölelerin yardımıyla maliyet de oldukça düşürülmüş) doldurmuş ve o dönemin gelişmiş, ileri gelen, zengin ülkeleriyle başa baş gidecek duruma gelmiştir.

    tabi sonra bu bahsettiğimiz gereklilikler değişmiş ve amerika yine doğru ata oynayarak 2. dünya savaşında bütün halkını yani bütün iş gücünü silah ve uçak endüstrisine yönlendirmiştir.(kadınından çocuğuna). zaten konum olarak savaşa dahil olan ülkelere kıyasla çok aykırı bir noktada oldukları için çok da dokunanı olmamış, hem yardımsever, hem de galip bir ülke olarak ayrılmıştır savaştan. sonrası da malum zaten savaş sırasında elde edilen gelir ülkenin sanayileşmesinde kullanılmış, çıkabilecek potansiyel savaşlar el altından desteklenmiş ve kendilerini zengin edecek bir döngü kurulmuştur dünya üzerinde.
    1 ...
  4. 4.
  5. doğru planlar yapan, doğru düşünen ve özgürlüğe, bireyselciliğe önem veren adamların sayesinde.

    biz çok seviyoruz en tepedekileri küçümsemeyi, azımsamayı. osmanlının aydını bile balkan savaşlarına kadar avrupalıyı barbar gibi gördü. açın, ziya gökalpe bakın hiç bir şey bilmiyorsanız. ilk zamanlarında avrupalıya tepeden bakar, batılılaşmaya eleştirel gözle bakar. ama sonra anlar ki o azımsadığı avrupa, bizim bir kaç asır ilerimizdedir.

    amerikalı halkın aptal olması, saf olması vs. bunları aşın artık. saçma salak sokak röportajlarına bakıp koskoca milleti tanımaya çalışıyorsunuz. http://www.izlesene.com/v...zor-getirilsin-mi/7124213 al sana türkiye o zaman. türkiye mi bu şimdi?

    her ülkenin çehresini değiştiren can çatlasın yüzde birlik bir elit kesimi vardır. işte önemli olan da o elit kesimin verimliliğidir. abd daha en baştan itibaren bu elit kesimin en verimli şekilde çalışacağı bir sistem yaratma düşüncesi üzerine kuruldu. bundan da ödün vermedi. demokrasi, özgürlükler, liberal politikalar... bunların hepsi bu elit kesimi besledi. dahası, almanyadan kaçan yahudiler, sonraki dönemde de almanlar, sovyetlerden kaçan ruslar, türkler bilmem neler... ülkeye hizmet edebilecek herkes kullanıldı bir şekilde. işte abdnin başarısının en önemli sebeplerinden birisi budur.

    şimdi bir de bizi kıyaslayın. az sayıda sanatçımız var, onlar da yaşam tarzları sebebiyle ağır eleştiri alıyorlar. linç edilecekler neredeyse. bu sırada da acun gibi, hülya avşar gibi adamları ihya ediyoruz anca.

    bilim adamlarımız dikkate alınmıyor. onun yerine "uzman" diye bir kaç paragöz oturtuyorlar tvye. sabahtan akşama kadar onları izliyoruz. hakiki bilim adamlarını da "bu ne be, daha ne konuştuğu anlaşılmıyor" diye aşağılıyoruz.

    devlet teknoloji üreten şirketlere değil, inşaatçılara açar kapılarını. onlara cömert davranır. bakın bakalım son yıllarda en çok zenginleşen insanların kaçı inşaat sektörüne el atmış?

    bizde bilgili, kültürlü adam sevilmez. monşer denir, aşağılanır. entel denir dışlanır. üniversitede bile inek denir, ne hocalar sever onları, ne de arkadaşları. bu çocuktan faydalanmamız lazım diye düşünmez kimse.

    bunların hiç biri abdde yok demiyorum. ama 2 asırlık bir süreci göz önünde bulundurursanız aradaki farkı anlarsınız. ayrıca abddeki sistem çok adaletli kesinlikle demem. bence tam aksine çok adaletsiz bir sistem. ama soru açık, cevap da açık.
    4 ...
  6. 3.
  7. monroe doktrinini akıllara getiren soru.

    şimdi liberallerin milliyetçi düşüncelere ve yaptırımlara karşı çıkmasına falan bakmayın. abd, avrupa bataklığından yeni kurtulmuşken bir daha saplanmamak için sıfırdan ülke kurmuştur. bu arada kızılderili soykırımı falan oldu ama onları sktr et. koskoca ülke kurarken üç tane baldırıçıplak öldü diye lafı mı olur? (!)

    her neyse monroe doktrini diyorduk. avrupa'ya "bana karışmayın, siz orada ne halt ederseniz edin." diye posta koymuş ve devletçi/merkantilist politikalarla kıtada bölgesel güç olmuştur önce, her büyük devlet gibi temeli sağlam tutmuştur yani. ta ki 2. dünya savaşı'nda japonya'nın pearl harbor çıkartmasına kadar arka planda kalmıştır avrupa ile ilişkileri. geriden yönetmiştir yani. dengeler yavaş yavaş abd lehine kaymıştır.

    sonrasını iyi biliyorsunuz. 2. dünya savaşı. bm, nato, aet'nin marshall ile kurulması, alman-fransız borçları, soğuk savaş, neoliberalizm...vs.

    bir de haliyle savaş ekonomisine dayalı bir ülke sürekli savaş çıkarmadan duramaz. kaostan beslenen vahşi kapitalist abd'nin süper güç olma hikayesinin özeti budur dostlar.

    ama kondratiev'le wallerstein'ın güzel bir haberi var. brics'in yükselişinden de anlaşılacağı kadarıyla abd'nin sonu ya yaklaştı, ya da 3. dünya savaşı kapıda. kupadan sonra brezilya'da brics ülkelerinin toplantısı var, bretton woods'u çöpe atmak için anlaşacaklar. hayırlısı.
    6 ...
  8. 2.
  9. 1.
  10. 33.
© 2025 uludağ sözlük