bugün

Tasavvufla ilgilenen ya da merak edenlerin okuması gereken çok güzel hikayelerle bezenmiş bir kitap.
kitabı okumaya başlamadan önce vaay şu kadar sayfa şu günde okur geçerim düşüncesine girmek çok büyük bir yanlış olabilir. Zira okumadan önce dini, tasavvufi altyapıya sahip olmak da elzem. Belki on-on beş dakikada okuyacağınız iki pasaj, aslında çözümlemeyi gerektiren uzun bir süreç barındırıyor. Hatta dönüp dönüp okumayı gerektiriyor. Bu dediğim de aslı değil aslının günümüz türkçesine uyarlanmış halinin yazımı (kaknüs yayınları) aslında aslen sayfa sayısının değil içeriğinin büyüklüğünce çok fazla kalın bir kitap, yapım. Çerez romancı arkadaşlara pek tavsiye edilecek türden değil. Kalın değil ama büyük bir eser.
Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi'nin eseridir. "Ruh ve madde âlemi arasında varlığın hakiki manasını arayan Raci’nin yolu nihayet bir gün, mezarlıktaki küçük kulübesinde yaşamını sürdüren Aynalı Baba ile kesişir."
mezarlıktaki bölüm iyi, kitap güzel ama konusuna uzağım.
tasavvuf boş bir inanç ya da ayrı bir din, ben o dinden değilim; selametle efenim...
Hayatta sadece birkaç kitap okuma hakkım olsa okumayı seçeceğim kitaplardan birisidir. O kadar çok şeye cevap verir ki kitap. Yani bence bu kitap kesinlikle direkt insana hitap ediyor. En yalın haliyle " insan" a. Hayatın zorluğu, boşluğu ve anlamsızlığı üzerine verdiği cevaplar öyle tatmin edici ki. Bir kaynak kitap, başucu kitabı. Açıp tekrar tekrar okunası. Hayatı bir yandan sevdiren bir yandan da ondan bezdiren. Hayal aleminin en ücra noktalarında, sır perdesinin arkasında bizi geziye çıkarıyor adeta. Tasavvufa giriş niteliğinde diyenler de var. Velhasılı kelam okuyan bir şey kaybetmez ama çok şey kazanır. Sevgiler ve saygılar.
içerisinde belki de dünya edebiyatının ilk bilimkurgu öyküsü kabul edilebilecek bir bölüm barındıran, teee 100 yıl evvel uzaydaki farklı yaşam formları ile ilgili öngörüde bulunmuş, tasavvufi yönü oldukça derin olan harika eser.
Aynalı Baba'nın külahı Raci'nin kafasında, Raci'nin kravatı Aynalı'nın boynunda çok tuhaf görünüyor, gülüşmenin ardından Aynalı durumu özetliyordu: "Raci nûrum; senin beyefendi giyimine benim külahım ne kadar tezat olmuşsa, üstümdeki renkli elbiseme de bu boyun bağı, o denli tuhaf kaçar. Oysa ki insanların çoğu bendeki bu yular için seni beyefendi diye karşılayıp saygı duyarken, bana deli damgası vururlar. Zâtımı adam sıfatına sokan üç on paralık bezdir, insanların gözünde." der, Aynalı Baba.
Nisan ayındaki kitap listemde olan kitaptır.

Çok olumlu eleştiriler aldım. Alalım, okuyalım bakalım.
görsel
"Dalmışım... Görüyordum ki, gayet büyük bir sarayın içinde pek küçük bir pencerenin önündeyim. Bu pencereden, binlerce kişi alacak büyük bir odayı görüyordum. Odanın etrafı, benim pencerem gibi, küçük küçük pencerelerle dolu idi.

Her birinde bir adam oturmuş, odayı seyrediyordu. Odanın içerisinde zümrütten, yakuttan yapılmış kürsüler üzerinde başları taçlı, çoğunun yüzleri peçeli, heybetli ve ağırbaşlı kimseler oturmakta idi.

Kürsülerden bir kısmı daha yüksek bir yerde ve mücevherden olup bunların ortasında ve hepsinden yüksek birisi boş idi. Bu kürsülerde oturan kimselerden biri ayağa kalktı ve:

- Beşeriyet gelmiş, bizden bir soru soracakmış. Uygun bulursanız gelsin, dedi.

Toplantıda bulunanlar olur cevabını verdiler. ilk söz söyleyen zatın emri üzerine odaya beşeriyeti aldılar.

Beşeriyet adını alan bu adam sefil ve sakat bir zavallı idi. Giydiği yırtık pırtık elbiseler, sararmış çehresi mecliste garip bir tezat meydana getiriyordu. Reis vekili kendisine hitap etti:

- Ey beşeriyet! Otur, rahat et ve sorunu sor.

Beşeriyet oturmadı ve dedi ki:

- Oturmak, rahat etmek mi? Yazık! Acaba yüz binlerce senedir oturacak, rahat edecek vakit mi buldum? Bir taraftan geçim sıkıntısı ve ihtiyaç, diğer taraftan kendi vücudumdaki bin türlü hastalıklar rahat etmeye vakit mi bırakıyor. Bu kadar sefil iken yine intihar etmeye razı olamıyorum. Ben pek alçağım. Pek, pek...

Beşeriyet hıçkırıklarla ağlıyordu. Son derece müteessir olan meclisi hüzünlü bir sessizlik kaplamıştı. Bütün üyeler, zavallı Beşeriyetin ümitsizlik ve mahrumiyetini hissediyormuş gibi görünüyorlardı. Reis vekili:

- Mesele pek büyük. Bunun halli reisimizin gelmesine bağlı, dedi.

Beşeriyet dedi ki:

- Hiç olmazsa bu kadar sefalete niye katlandığımı, neden intihar etmediğimi anlasam...

Mecliste bulunanlardan biri ayağa kalktı:

-Müsaade edilirse şu zavallıyı teselli edeyim, dedi.

Meclisin uygun görmesiyle şu sözleri okudu:

“Ya Rabbî! Hayattaki bu lezzet ve insanı hayata bağlayan bu garip kuvvet nedir? Hayat ki, mutlaka sonu gelecektir ve dert ve kederle doludur. Buna rağmen yine onun peşinde koşulmaktadır. Acaba bunun hikmeti nedir?

Hayat insanı bir an rahat bırakmaz. Çünkü bin türlü acılarla ve geçim sıkıntıları ile doludur.

insan, çocukluğunda beşikte ağlamaktadır. O tertemiz ve günahsız çağ feryatla geçer. Gençlik, bin türlü emel ve arzularla doludur. ihtiyarlık ise mihnet ve sıkıntı devresidir.

Ecel vakti geldiği zaman, ömrün geçen kısmı bir andan ibarettir. Bunca sefalet bir an için midir?”

Gaipten gelen bir ses şu cevabı verdi ve dedi ki:

Hayattaki bu zevk ve kıymet, akıllı kimseler için Allah'ın kudret eserlerini seyretmek; cahiller için de yemek ve şehvetten ibarettir.

Beşeriyet bir ah çekti ve:

- Doğru, doğru... Bana söyleyiniz, merhamet ediniz; madem ki, hayattan tiksiniyorum da onsuz da edemiyorum, saadet nedir? Bunu söyleyiniz, dedi.

işte bu sırada Reis geldi. Meseleyi anladı ve mecliste bulunanlara:

- Buyurunuz, şu dertlinin derdini hallediniz, dedi.

Mecliste bulunanlardan bazıları şu şekilde cevaplar verdiler:

Cenab-ı Halil ibrahim Peygamber (A.S.): Saadet çalışmak, kazanmak ve kazancını insanlarla paylaşmaktadır.

Cenab-ı Kelim Musa Peygamber (A.S.): Saadet, nefsini, Firavun gibi insanın başına bela olan aşırı isteklerden kurtarmaktır.

Konfüçyüs: Saadet, bir tencere pirinç pilavına bütün lezzetleri sığdırmaktadır.

Eflatun: Saadet, daima yücelikleri düşünmektedir.

Aristo: Mantık! işte saadet.

Zerdüşt: Saadet, karanlıkta kalmamaktır.

Brahma: Saadet mi? Herkesin zannı ne ise onun aksidir.

Cenab-ı Mesih isa Peygamber (A.S.): Saadet, geçmişi unutmak, hali hoş görmek ve geleceği düşünmemekle mümkündür.

Hz. Lokman: insanlar bu kelimeyi, arzu edip de elde edemedikleri bütün şeyleri bir kelime ile ifade etmek için icat etmişlerdir.

Hızır: Saadet, bitip tükenmek bilmeyen arzuların girmediği gönüllerde bazen kabarıveren bir hayalettir.

Bu sözler üzerine Buda, öfke ile ayağa kalktı:

- Ey Beşeriyet! Saadet, yok olmanın güzel isimlerinden biridir. Nirvana! Ey Beşeriyet, Nirvana!

Beşeriyet bitkin bir halde yere düştü ve:

- Ooofff! Hangisi, hangisi diye mırıldandı.

O vakit Reis ayağa kalktı:

- Ey Beşeriyet! Saadet, hayatı olduğu gibi kabul etmek, yüklediği yüklere razı olmak ve hayatın iyiye gitmesi için gayret etmektir, dedi.

Beşeriyet ayağa kalktı ve:

- Ey âlemlerin kendisi ile iftihar ettiği son Peygamber Hz. Rasulallah! Beşeriyetin dertlerini anlayan ve ilacını bulan yalnız Sensin, dedi.
Felsefeni yadırgandığı yıllarda yazılmış oldukça cüretkar bir roman.
Türk edebiyatında bu romanin üstünde hiçbir eserin olduğunu düşünmüyorum.
Okuduğum en güzel kitaplardan biri.
Eskiden olsa paragraf paragraf yazardım. Çok merak eden gitsin okusun.