yalova çınarcıkta bulunan gündüz havuz gece club olan mekanın adıdır. eski yıllarda çınarcığın bir numarası, fakat günümüzde pistini havuzu kadar dolduramayan mekan.
salieri piçine iyi küfür ettiren film. o zamanlar trt 2 vardı böyle kaliteli filmler yayınlardı, işte orada 5-6 yıl önce izlemiştim. heey gidi trt 2 hey.
izlediğim en iyi filmdir. çok iyi film izledim belki de bundan daha iyilerini izlemişimdir ama bana en çok dokunan filmdir amadeus. ben ki klasik müzikle öyle içice bir kişi değilim; hatta operadan nefret ederim. mozart'ı canlandıran tom hulce'nin efsanevi bir oyunculuk sergilediğini söyleyebilirim. yıllar önce çekilmiş bir film beni bu denli etkileyip açıp saatlerce mozart eserleri dinletiyorsa hatta ve hatta en kısa sürede piyano dersleri almamık sağlıyorsa o film büyük filmdir. ha bu arada F. Murray Abraham'inde ondan aşağı kalır yanı yok. kendisini scarface'de aynı yıl omar suarez olarak görmüştük, orada da başarılıydı. tom hulce'nin filmdeki mozart şanssızlıklarından olsa gerek bu filmden sonra bir daha böylesine uç bir filmde karşımıza çıkmamıştır. halen yaşadığına ve çok yaşlanmadığına sevindim ama.
mozart filmde piç, salieri ise efendi gösterilmiş diyen arkadaşlar filmi neresiyle izlemiş merak ediyorum. mozart sadece deli dolu bir insanmış. salieri ile dalga geçme sebebini, ona karşı neden budalaca davrandığını filmin son kısımlarında hastayken açıklıyor zaten kendisine. mozart; salieri'ye, "beni ve müziğimi ciddiye almadığınızı, bana ve müziğime önem vermediğinizi düşünmüştüm" tarzında bir şey diyor. halbuki onu anlayan belkide tek kişi antonio salieri'idi.
bende bu denli etki yaratan başka bir film ise a clockwork orange'dır. o da bana beethoven ve klasik müzik merakı vermişti. sanırım bu iki filminde güzel olmasının sebebi yönetmenlerinin çok iyi olması. beethoven, antonio salieri'nin öğrencisidir bu arada. ayrıca şunu diyebilirim ki en üst besteci benim için mozarttır.
klasik müziğe ilgisi olmayanlara bile kendini sevdirebilecek bir film. yeni izliyorum. o kadar karşıma çıktı hep merak ettiğim bir filmdi ama erteliyordum. kısmet bugüneymiş. güzel başlangıç. bakalım devamı nasıl..
edit: türkçe opera yapıyormuş mozart az kala.. henüz daha ilk yarısı bitmedi bile filmin ama şunu diyebilirim ki hayatımda izlediğim en iyi filmlerden. 1983 yapımı bir film beni benden aldı. tesadüfe bak ki scarface ile aynı yıl çekilmiş. yine tesadüfe bak ki scarface'deki omar suarez aynı filmde başrollerden birisi. bu adam gerçekten yetenekliymiş scarface'de çok kıl oluyordum.
temel biletleme ve galileo ile birlikte sahip olduğum 3. biletleme zımbırtısıdır. öğrendikten sonra kullanması zevklidir. kodları girerken kendinizi amerikan bankalarını soyan hackerlar gibi hissedebilirsiniz.
Harika bir klasik. Wolfgang Amadeus Mozart'ın hayatını merak edenler için bir ilaç. Fazla derinden olmasa da insanı fikir sahibi yapabiliyor. Fakat film biraz da olsa eleştirilmişti. Sebebi ise tarihsel eşitsizliklerdi. Özellikle Antonio Salieri'nin Mozart ile olan rekabeti üzerine pek az tarihsel kanıt var. Aksine, büyük bir ihtimalle Mozart ve Salieri birbirlerine arkadaş ve ortak gözüyle bakıyorlardı. Salieri'nin halk kütüphanesinden Mozart'a partisyonlar verdiğinin belgelerle kanıtları bulunmakta. Bunun yanı sıra, birçok kez Mozart'ın eserlerini sahnede sunmuştur. Bunun da üstüne, Mozart'ın oğlu Franz Xaver'in müzik öğretmeni olmuştur. Schaffer ve Forman Amadeus'un hiçbir zaman Mozart'ın gerçek biyografisi olarak sunmak istemediklerini anlamışlar, dramatik anlatımın incil'deki Habil ve Kabil hikâyesinden esinlendiğini anlatmıştır. Bir kardeş Tanrı tarafından sevilir, diğeri hor görülür. Bu eleştiriler gayet yerinde. Ancak yönetmenin eserinde kendi yorumunu katması yadsınamaz. Salieri'nin Mozart'ı zehirle öldürdüğüne dair iddaalar da bulunuyor.
Filmin geneline gelirsek tarih kokuyor. Viyana gayet güzel süslenmiş filmde. Kostümler ve dekorlar şahane. izleyenleri adeta bu bestekârların yanına götürüyor. Konunun bu şekilde, bu anlatımla işlenmesi çok hoşuma gitti açıkçası. Filme derinlik katılmış. Opera ruhu hayli iyi bir şekilde işleniyor. Bazı partlar seyirciyi sıkabilir. Ancak orada Mozart ismini görmek insana yetiyor. Karakterler tarihte iz bırakmış insanlar olunca filme tutunuyorsunuz adeta.. Director's Cut izledim bana fazlasıyla yetti.
Soylu kesim ve kralların işleniş tarzı biraz sempati uyandırdı bende. Heybetli krallar yerine söylenen şeyleri dikkate alan, yanlışıyla doğrusuyla bunları ince eleyip sık dokuyan birilerini görmek ne yalan söyleyeyim beni mutlu etti. Opera ruhu o kadar etkili ki yasalar ve kuralların bile bunda etkisi var. O dönemin yaşam kaynağıydı opera bunu kabul etmek gerek.
Oyunculuklara hayran kaldım. Bu kadar karakteristik özellikleri çok derinden, yaşayarak oynamışlar. Hiç biri sırıtmıyor adeta yok olan insanları küllerinden tekrar var ediyorlardı. Büyük hayranlık duyduğumu belirtmeliyim. Mutlaka izleyin, izletin.
siyah kalın cam şişeli ve bence mükemmel bir parfümdü. neredeyse 18yıldır boş da olsa şişesini saklarım. çok araştırmama rağmen yıllardır bulamıyorum bu parfümü.
Oyunculuk süper,kurgu süper,film boyunca akan mozart müzikleri süper.Söylenecek tek şey her müzik severin hayatının bir döneminde bu filmle tanışması gerektiği,filmin başında neşelenip ortasında üzülüp sonunda kahrolmayı yaşayıp filmin etkisiyle klasik müzik sevmeseniz bile dinlemeye başlama ihtimalinizi dikkate alarak tabi.
rudolph angermuller'in bir ulusal kanalda bu film için fazlasıyla gerçek dışı, mozart'ın ruh hali abartılı anlatılmış, sinemaya aktarılmak için köpürtülmüş dediğini izledim. Mozart'ın müziklerinin olduğu eğlenceli bir film olarak izlenmeli, fragmanında söylenen "tamamen gerçektir." lafına itibar edilmemeli.
wolfgang amadeus mozart'ın süpekülatif yaşantısı üzerinde, daha fazla soru işareti yaratmıştır.
buna karşın; aldığı akademi ödüllerini teker teker hak eden, bu genç adamı; mozart'ı tanımak isteyenler için eşsiz bir içerik barındırmaktadır.
film yirmibeşinci senfoni ve salieri itirafı ile start alıyor. ve başlıyor doyumsuz bir tarih yolculuğu, konçertolar eşliğinde...
filme dair nüanslar, "böylesi yüzeysel bir biyografik filmden, ne beklebilir ki?!" diyenleri de, yersiz çıkarıyor. zira; hem o dönemde kraliyet ailesinin asaletini, kral'ın ve mahiyetinin, birbirlerine anlayışla ve yakın davrandıklarını farkediyoruz. bilhassa kral enfes bir şekilde canlandırılmış.
"don giovanni" oyunu icra edilirken beliren, mistik karakterler, salieri'nin mozart'ı sistematik bir şekilde öldürmek için giriştiği "requiem" bestesini yaptırma isteğini iletmek üzre evine yöneldiğinde, büründüğü kıyafet; bugünün erişkin ve çocuklarının köşebucak kaçtığı türdendir. ve oldukça normal karşılanmaktadır.
elbette tüm bunları anlatılmak istenenin, böbürlenme ve farklılaştırılma amacı güdülerek, fiktif bir halde ele alınabileceği ihtimalini unutturmamalı bizlere!
film klasik avusturya ve viyane entelektüel virtiözlerine haiz bir beyefendilikle bilinen mozart'ın; delidolu ve nüktedan yönüne fevkalade değinmiş. ve bu yöndeki ezberimizi bozuyor.. bu da; mozart'ın kitlelerce kabulünde bir raddenin daha, katedilmesi demek oluyor. "yetenek" denen, bulunmaz hint kumaşının, böylesi: arsız, şımarık ve bir o kadar da, kendini beğenmiş genç adam'ın kral nazarında nasıl da, sevgiyle karşılanabileceğine ışık tutuyor.
mozart'ın vurduymaz ve bereketsiz savuruculukta olduğu hususunda, tarihçiler hemfikirdi. ancak; filmde bahsi edildiği ölçüde maddi sıkıntı yaşamadığı da, düşünülmektedir. zira; mozart'ın kazandığı yıllık tutar; günümüz değerince: 70.000 dolara yakın seviyededir.
kabataslak salieri nin ağzından mozartın hayatını anlatan şımarıklığını ** ama son zamanlarını da üzülerek izleten film. salieri nin pederle konuşmaları da fevkaladedir. 8 oscar kazanmıştır. ancak denilene göre salieri ve mozart arasındaki rekabetin gerçekte bu şekilde olmadığıdır. 18.yüzyıl avrupasını balolarıyla, kıyafetleriyle her şeyiyle sevenler için iç çektirecek güzel bir film. sevmeyenler için mozart ın harika eserlerini dinlemiş ve f. murray abraham ı izlemiş olursunuz. filmde mozart ın osmanlı yı konu alarak yazdığı * da vardır. benim takıldığım yer ise harem nedir muhabbetinde genelev tarzında bir cevap verilmesidir. gerçi bizim milletimiz bile haremin o olduğunu sanıyor yabancılar ne yapsın. *
gelmiş geçmiş en iyi biyografik filmdir şahsımca. 3 saatin nasıl geçtiği anlaşılmaz bu filmde. asıl olan üç karakter vardır: salieri, mozart ve mozart'ın besteleri.
ayrıca queen of the night geçiş bölümü tüyleri diken diken eder.
içime içime mırıldanarak söylemeliyim ki, ben bu filmi yeni keşfettim.. izlemek için ilk boş anımı kollayıp anında ''oynat'' tuşuna abandım.*
mozart'ın ilk konçertosunu 4 yaşında, ilk senfonisini 7 yaşında, ilk operasınıysa 12 yaşında sergiliyor ve müziğini ifşa etmek etmek için viyana'ya geliyor..
şöyle başlıyor film, 25. senfoni(ymiş) ve antonyo saliyeri'nin pederle karşılıklı oturup inancını kaybedişini basamak basamak düşüse geçerek anlatmasıyla. tanrı'nın mozart armonisiyle kendini gösterdiği, aslında olanları mozart değil de tanrı yapıyormuş olarak dile getiriliyor.
küçük yaşta müziğe ilgi duyan salieri babasına bu isteğini söyler ve ona ''maymun gibi gösteriler mi yapmaktan hoşlandığı'' cevabını verir. bu sahnede mozart'tan nefret ederken o denli büyülü anlatıyor ki, nefret mi tutku mu gözlerinden anlaşılıyor aslında. içi eriye eriye nefret ettiğini söyleyen birine tutku duyuyor adeta.. onun notalarını katıksız içiyor zihninde..
sonraki sahnelerde babasının ölmesiyle saray bestecisi olur ve saraya mozart'ın gelmesiyle tanışıklık başlar. mozart'ın ürettiği hayal gibi bestelerle mozart'ın görünümünü bağdaştıramaz.. ve her dehşet verici beste adına kat kat nefreti yükselir, inancının yerini git gide kin ve öfke alır...
tanrı'yı sorgular artık salieri. duaları gelişen olaylara göre sirayet eder.. mozart ve ün, şöhret üzerine yoğunlaştırır dualarını.
mozart'ta yeteneğine göre çok genç ve aklı bi karış havada, umursamaz, ukala ve kimseye boyun eğmeyen karakteriyle insanların gözünde çok sevilirken, anlaşılmamaya başlanır. ''halk beni seviyor'' vaveylasını aç ve parasız kaldığında kullanmaz artık..
3 saat bitiminde film katıksız biyografi mi içeriyor acaba diye bi kaç kaynaktan okumaya başladım.. malesef, çoğu sahnesi kurgunun uydurmasına kurban olup özgünlüğünde sürdürülmemiş. mozart'ın hayatı değil tam anlamıyla, anlatılan. gerçi gişe hasılatlarıyla orantılı oynamalarda normal görülmesi gerekn süperx2 film.
salieri'nin en iyi olma isteği ve mozart'ın kimseye boyun eğmeyen muannit duruşu aynı anda halk tarafından da anlaşılmayan bestelerinin yer yer hibe olduğu sahneler, ah ulen neler yaşanıyor diyip filmin içine girip, kendine gel wolfie! kendine gel, içmeyi bırak diyesi geliyor insanın. *
öyle besteler yapıyor ki, salieri(en büyük düşmanı, sözde yardımsever)'yi tek bir tonda çıldırtıyor. bu denli hasedinin altında yatan tek neden yatıyor, mozart'ı en iyi anlayan adam. öyle ki, hakkını veriyor bestelerin ve çılgınlarca kıskanmasını sağlıyor arğejler, fagotlar, aynı anda çalan enstrümanlar...
sanıyorum ki bi iş nekadar iyi benmsenirse o denli içine girilir ve doğru orantıyla kin oluşturur bi adım öndekilere. keza wolfie burada bi adım değil, doğuştan tanrı tarafından seçilmiş özel bir yetenek olarak kabul ediliyor.
"...schaffer ve forman amadeusun hiçbir zaman mozartın gerçek biyografisi olarak sunmak istemediklerini anlamış, filmin dvd sunumunda da, dramatik anlatımın incildeki habil ve kabil hikâyesinden esinlendiğini anlatmıştır - bir kardeş tanrı tarafından sevilir, diğeri hor görülür."
şincük:
filmi geçenlerde akif bekinin bir köşe yazısında duymuştum. indirdim, izledim ve biraz evvel bitirdim filmi. 172 dk. sürüyor film. ama nasıl geçtiğini inanın anlamadım. olay örgüsü, hikayenin anlatımı muhteşem. müzikleri süper*. oyunculuklar da süper. yalnız adım gibi eminim ki insanların yüzde 90ı için çok çok çok sıkıcı bir film bu. bunun iki sebebi var:
1. filmin mozartın hayat hikayesini anlattığı algısı oluşacaktır insanlarda-bana ne lan mozarttan diyebilir insan-. yalan bu. bir kıskançlık anlatılıyor filmde. bunu da mozart üzerinden yapmışlar.
2. film çok uzun bir film, aksiyon yok, vurdu kırdı yok... basit izleyiciler için basit bir film. zaman kaybı olarak görürler bu filmi onlar.
bu kadar. güzel filmdi. ayrıca akif bekinin o yazısı için:
1984 yapımı sekiz oscar sahibi film. antonio salieri ile mozart arasındaki rekabeti işler. filmde mozartın katili salieri dir. tarihsel açıdan da mozartın ölüm sebebinin kesin olarak bilinememesi, salieri tarafından öldürüldüğü söylentilerini doğurmuştur.
--spoiler--
Avustrurya Imparatoru II. Joseph döneminde Viyana sarayinda Kapellmeister olmuştur. Bilinenin aksine kendi döneminde Mozart'a rağmen en iyi besteci ve müzisyen olarak görülüyordu. Çünkü "dahi çocuk Mozart" çocukluktan çıkmıştı, eskisinden daha iyi besteler yapsa da elit kesimden eskisi kadar ilgiyi göremiyordu. Ve bu sırada saray kapellmeisteri Salieri daha çok ilgi görüyordu. Bunu öğrenci sayılarından da görebiliriz. Ünlü olarak bildiğimiz Beethoven, Franz Liszt, Schubert'in hocasıydı.
--spoiler--
tarihin en büyük bestecilerinden birisinin orta ismidir. ayrıeten de "tanrının sevgili kulu" anlamına da gelmesi olayı büsbütün kasvetlendirir. ancak orada da işin içinde iş vardır.
-) wolfgang amadeus mozart 28 ocak 1756 ,doğumundan bir gün sonra birçok başka isimle birlikte, "wolfgang theopilius" olarak vaftiz edilir. theopilius, almanca gottllieb, fransızca da amade´şeklinde söylenir.o zamanlar fransızca çok moda bir dil olduğundan asıl vaftiz isminin yerine amade´ isminin latinceleşmiş şekli olan "amadeus" ismini tercih etmiştir.
-)aslında hiçbir zaman kendisini wolfgang amadeus mozart olarak değil "wolfgang mozart" olarak tanıtmıştır. yazdığı bir sürü mektuptan sadece 3´ünü "amadeus " olarak imzalamıştır (bunun da sebebi kendi durumundan şikayet ettiği o mektuplarda tanrının sevgili kulu olması durumuyla dalga geçmek için yapmıştır o işi.
-)kendisinin ağzının çok bozuk olduğu doğrudur. babasına yazdığı mektuplar da bile agzıbozukluğu kendisini tüm ihtişamıyla göstermektedir.
-) karısı kendisini "wolferl" diye çağırırdı.
-) "wolferl mozart" kesinlikle yoksul bir adam değildi. hesaplanan yıllık kazancı bugünün alım gücüyle yılda 125 bin euro´ya tekabül etmektedir. mozart´ın yoksul olduğu söäylentisi kendisini daha bir ilahlaştırmak için romantik devirde ortaya atılmıştır. yalnız, kraliyet seviyelerinde kordiplomatik toplantılara katılmak zorunda olduğundan, giyim kuşamına özellikle dikkat etmek zorunda kaldığından giyim kuşamına çok para harcamak zorunda kalmıştır. ölümünden sonra ne kitapları, ne de piyanosunun o kadar ahım şahım olmadığı ancak kıyafetlerinin oldukça pahalı olduğu görülmüştür.
-) bilardo oynamayı çok sevdiği birçok kaynakta söylenmiştir. o zaman için çok pahalı olmasına rağmen evinde bilardo masası vardı.
-) mozart´ın requioem i "bilinmeyen maskeli bir adam" için yazdığı ve o eserin -ki requiem ölüm müziğidir- kendisi için olduğuna inandığı konusu halen çok tartısılmaktadır. bu adamın amadeus´a her geldiğinde para verdiği ve bu paranın eğer hızlı yazarsa çoğalacağı kısmıysa tamamen spekülatiftir.buna amadeus´un kendisinden başka hiçbir tanık yoktur. wolferl gibi "hayalgücü çok zengin bir adamın" böyle bir hikaye uydurmuş olması da pekala mümkündür.
-) "amadeus" filmindeki salieri´nin requiem i yazarken mozart´a yardım etmiş olması tamamen yanlıştır. requiem´deki el yazısı manuskripti wolfgang amadeus´un bizzat kendisi tarafından yazılmıştır. mozart´ın hiçbir eserine kendisininkinden başka bir "el" değmemiştir. sadece requiem ´i bitiremediği için "lacrimosa - requiem´de mozart ölmeden eriştiği son yerdir" nın mozart´ın ölümünden dolayı bıraktığı yere öğrencisi franz süssmayer birkaç ölçü yazmış,ve koro ya orada "amen" dedirtmiştir. yani söylendiği gibi süssmayer´in öyle uzun uzun requiem´e birkaç bölümlük ekleme yaparaktan bitirmesi diye birşey sözkonusu değildir. süssmayer´in yazdığı birkaç ölçüden ibarettir.
-) kadına ve içkiye çok düşkün olduğu doğrudur. karısını çok aldattığı birçok kaynağa geçmiştir.
-)mezarı bilinmez, toplu bir mezara gömülmüştür ve karısı da onun mezarına 17 yıl gibi çok uzun bir süre gelmemiş bundan dolayı da "tahmini bir yere " sankt marxer mezarlığında bir küçük anıt dikilmiştir.
çünkü "wolferl" sevenlerinin kalbine gömülüdür. mezara ihtiyacı yoktur.
wolfgang amadeus mozartın hayatını anlatan yönetmenliğini milos formanın yapmış olduğu film.
filmde genellikle salieri ile olan rekabeti ve salierinin düşmanlığı üzerinde durulsada salieriyle dost oldukları söylenir. şöylede bişey vardır ki yönetmen ikili arasındaki muhabbette habil ile kabilden esinlendiğini söylemiştir.
güzel film izlemek isteyenlerin kaçırmaması gereken filmdir. klasik müziğin dahi çocuğu mozart'ın entrikalarla dolu müzik yaşantısının anlatıldığı film.
filmde bahsi geçen mozart-salieri kapışması için bilirkişiler yok len öyle bir kapışma demişlerdir ve kızmışlardır da salieri mozarta kötülükten çok iyilik etmiştir şeklinde demeç vermişlerdir. Bunun üzerine filmin senaristi Peter Shaffer ''biz orda zaten Habil ile Kabile göndermek yapmak istemiştik'' şeklinde aydınlatmıştır biz izleyicileri.