her türlü esnafın kazancına göz dikmiş, yasal olsa karı ve uyuşturucu bile satacak, denetimsiz başıboş kuralsız çalışmayı birinci prensibi olarak gören zaten bu üç unsur olmasa
onları var eden güçlerine ulaşamayacak türkiye için birincil derecede problem kaynağı işletmeler. öyleki piyasaya baktığınızda 2000. şube açanını dahi görmektesiniz ki kapitalizmin ağababsı abd de bile bir şahıs yada şirkete o kadar denetimsiz büyüme olanağı verilmez mutlaka bir sınırlama getirilir. kartel ve tekel yasalarının olmadığı iş kanununun sadece işçi sikmek için yazıldığı işçinin hakkı için konulan düzenlemelerin de siklenmediği ülkemiz bu işletmeler için içlerinden kevserler akan cennettir. bu sayede üretici firmaları ve çalıştırdıkları işçileri istediği gibi sömürür sömürürler.
habertürk'e göre 52 bin esnafın işini bitiren yapılardır. günümüz sisteminde eğlencenin ve alışverişin merkezi olarak dikkat çekseler de geriden şöyle bir bakınca, sistemin vahimliğini gün yüzüne çıkarıyorlar. batan esnafları ve onların beslediği aileleri düşündükçe insana saplanıyor adeta bu vahimlik durumu. eşitsizliğin böylesine pes dedirtiyor. kısacası günümüzdeki sosyal düzenlerin yanlışlığının, alışveriş çılgınlığının simgeleridir bunlar.
sanki bir mekana zorla tıkıştırılmış insanları barındıran saçma sapan bina.
herkes acele acele bir şeyle yapma peşinde,amaçsız ama,neden yok.
ailelerin her hafta sonu tercihi,gençlerin buluşma noktası ve tabiki kapitalizmle gark olmuş bedenler ve beyinlerin oluşturduğu burjuva kesimin vazgeçilmezi.
boşalan masalara bakınız. tepsilerde bırakılmış gıdalara bakınız, içi dopdolu kalmış içeceklere bakınız. hani obez usta değil herkes, yemek zorunda da değil aldığı her şeyi. ama bu yemeyenler ya da ziyan edenler avm denilen boklarda toplandıklarında durum gerçekten "yazık" sıfarını hak edecek bir hale dönüşüyor; çok büyük bir israf ve tüketimin merkezi haline geliveriyor avm'ler de.
arkadaş ile ne zaman bir avm'ye yolumuz düşse yemek katında "bu yemek artıklarıyla dünya doyar lan" muhabbeti yaparız.
homo sapiens sapiens (AKILLI insan) ırkının kadın türünün deli olduğu ve vazgeçemediği yerdir.içeri girdiğinde kendini kaybeder.insanların üzerine saldırmaları bile beklenebilir.özellikle indirim varsa kesinlikle yaklaşılmaması gereken canlı türüdürler.avmler kesinlikle insan sağlığına zararlı yerlerdir.kadınların bu yerlere gitme zevki yüzünden erkekleri de bakırköy'e yollayan mekanlardır.ama ortam vardır.
alışveriş, yemek ve eğlence gibi yaşamsal faaliyetlerinizi bir bina içinde giderebilip; sosyalleşme, doyma, barınma gibi ihtiyaçlarımızı rahatlıkla karşılayan ,özellikle kadınların sevdiği, para harcamayı tetikleyen, kredi kartsız gidilmesi gereken, herşey benim olsun isteği uyandıran, artık köşebaşlarına kadar açılan afili mekanlardır.
pazar günleri kapalı olması ya da 18.00'de kapatılması yönünde kanuni düzenleme yapılmak istenen devasa tüketim çılgınlığı merkezleridir. fakat düşünülen bu uygulamanın türkiye'nin kültürel yapısına -haftasonu tembelliği vs- ve yaşama biçimine uygun olmadığı ve sektörün önde gelenlerine göre de istihdam kaybına neden olabilecek olduğu da aşikar.
eğer bu binalardan birini patlatmak istiyorsanız, bombanın konumu için en verimli bölge zemin kattır, büyük olasılıkla. bodrum katlarının kolonları daha güçlü ve sık oluyor, üst katlardaki patlama ise bodrum katlara ulaşamayabilir. fakat en iyi korunan yer de zemin kattır: güvenlik görevlileri desen bol bol, kameralar desen zaten gırla gidiyor. tabii ben bunu mimarların zekice bir hamlesi olduğunu düşünmüyorum, hayır. olsa olsa tesadüftür. zaten cia ile bir ilgim yok, patlatma işi de starbucks'ta otururken aklıma geldi.
hem içini tıka basa doldurup hem de "abi bu ne ya amerikan emperyalizmi aq" diyen bünyelerin çoğalmasını neden olmuş, güzel mi güzel bir merkezdir.
yahu eskiden ne vardı, çarşılar. kol boyu gezerdik o şehir merkezindeki çarşıları. mecbur kaldığımızdan tabi. oralarda hayvanlar gibi alışveriş yaparlardı insanlar, hatta karşınızdan yürüyen birine çarpmama olasılığınız yoktu. şimdi o niye tüketim çılgınlığı olmuyorda, her şey küreselleştiği zaman tüketim çılgınlığı oluyor. bizim insanımız bir şey eski olsun da ne olursa olsun, över de över, bitiremez. lakin eskiye rağbet olsa bit pazarrona bur yağardı bir kere.
ne güzel en üst kata çıkıyorsun yemeğini yapıyorsun. sen yemek yerken, arkadaşların, sevgilin iniyor alt kata alışverişini yapıyor. çoluk çocuğun varsa, bırakıyosun içindeki eğlence dünyalarına, çocukla uğraşmıyorsun rahatça geziniyorsun içinde.
sonra canın kahve mi istedi, gidiyosun kahveni de içiyorsun. her şeyini tek bir yerde halledip sonra evine geliyorsun.
neresi kötü şimdi bunun. değil bunu herkes biliyor. ama illa siyasi bir şeye çekecek mevzuyu o bünyeler. mesele o.
insanların alışveriş ve gezme ihtiyaçları için kurulan ama insanları yine dört duvarın içine sokan yapılar. bi de açık alanda alışveriş merkezi kavramı vardır ki buyrun (bkz: forum bornova) (bkz: kanyon) *
çoğunlukla alışveriş yapmak amaçlı değil, gezmek, dolaşmak, vakit öldürmek, yemek yemek gibi amaçlar için kullanılan, ancak bu eylemler esnasında insana alışveriş yapmaksızın, ne zaman ve nasıl olduğu anlaşılamayan miktarlarda para harcattırabilen icat.
(bkz: beterin beteri)
şurada yazılanlara göre istanbul'da 45 (ben bu entryi yazana kadar 46 olmuştur) ankara'da 17, izmir ve antalya'da ise 11er tane imişler. buradan da anlıyoruz ki izmir ve antalya hiç modern değil. hem onların bizim gibi bir kadir topbaş'ları var mı? ankaralılar gibi melih gökçek'leri var mı? e baştan kaybetmişler.