alışamam dediğiniz şeylere günün birinde alışınca, geriye dönüp baktığınız zaman aslında o kadar da, sevmekten çokta zor bir durum değilmiş diyebileceğiniz durum. alışmak her zaman için duyguları yitirmek değildir. çünkü alışmakta bir duygu durumu bir yerde.
sanırım sevgi alışmakla başlıyor.
alışmazsan sevgiye dönüşmüyor veya bizim sevgi sandığımız his alışkanlıktan öteye geçemiyor.
ikisinin arasında incecik bir çizgi var ve farkında olmak çok zorluyor.
“insanın en büyük laneti” demişlerdi alışmaya, galiba öyle.
sevdiğim bir durum alışmak. kabulleniş durumunu bile seviyorum. alıştım artık boşver cümlesinde ki kabulleniş, aslında yeni bir umudun bekleyişidir kimi zaman. inandığın inançlara göre , alıştım sabrettim bak , artık benide gör allah'ım demektir belkide.
alışmazsan , alıştırırlar hesabı. böyle bir duygu yükü olmazsa, çatlardık , patlardık sonuçta. hayat nasıl olsa alıştırır diye , alışmaya çalışmayı bırakmamak lazım. sonuçta herşey sizde bitiyor. kontrol sizde olsun.
sakallı olunca leptopumdan kafamı böyle yatar pozisyonda kaldırıyorum ve sakallarım ekrana yasıyor, o an kasılmayla yüzüm sıkışmış bir hal alıyor, işte tam o esnada biri kafama çekiçle vura vura beni sanki geri çekiyor, ya da kafamı kaldırmamı istemiyor.
acı çekiyorum tabi sonra boynumu dik tutmamayı öğreniyorum çünkü o kasıntı yüzüm bana hep birinin kafama çekiçle vurduğunu hatırlatıyor.
bu da bir alışma bence.
Beş duyunun algıladıklarıyla dünyanın şekillendiğine inanıyorum.
Ama koku bir başka.
Müptezel eden cinsten
Alışınca hep duymak istiyorum.
Kavanoza saklayabilsem de her istediğimde o anı yaşaşam diyorum.
Olmuyor.
Alışmak zor, alıştığını bırakma daha da zor.
Perfume...