Düşün ki ben yaşamaya bile alışkın değilim.
Kendimi kendime alıştıramadım yıllardır; fakat şimdi
sana alışıyorum. Alıştıkça özlemim artıyor, daha
yoğunlaşıyor. Yalnız içimde garip bir korku var. Sana
tüm alışmaktan değil seni kendime alıştırmaktan
korkuyorum. Bir gün sana şimdi verdiklerimden daha
güzelini daha değerlisini verememekten korkuyorum.
Bir gün ansızın ölmekten ve seni bana olan
alışkanlığınla yapayalnız bırakmaktan korkuyorum.
Oysaki her zaman ve günün her saatinde yanında
olmalıyım senin. Bana alışmış olmaktan pişmanlık
duyacağın bir dakikan bile olmamalı. Bütün
zamanlarını zamanlarımla karıştırıp emsalsiz bir zaman
bileşiminde yaşatmalıyım seni. Uykularda bile aynı
rüyayı görmeliyiz. Her şeyin ve her zevkin yarısı
senin olmalı, yarısı benim.
"Bana alış" demeyeceğim. Nasıl olsa alışacaksın bir
gün. Şimdi çirkinliğimde güzellikler bulan gözlerin,
o zaman en güzeli görecek bende! Alışkanlığınla,
sevginle yepyeni bir "ben" yaratacaksın benden! ilk
defa sevilmenin ürpertileri içindeyim inan. Sevgimle
mukayese edebileceğim tek şeyi beni sevmende buldum.
Ömrümde kimse bana sevmenin gerekliliğini öğretmedi.
Kimseden sevgisini istemedim, verdiler almadım.
Bencildim bir zamanlar, sevmek benim hakkım diyordum.
Oysaki şimdi bir zamanlar hiç sevmemiş olduğumu kendi
kendime biraz da utanarak itiraf ediyorum. Asıl büyük
sevgiyi seni sevmekte buldum ve sevgim senin sevginle
değerleniyor , ayrı bir anlam kazanıyor. Sevgin
olmasaydı değersiz bir cam parçasıydım. Sevginle bir
aynayım şimdi. Bana bakanlar baştanbaşa seni
görecekler içimde.
Bir zincirin iki halkasıyız seninle anlıyor musun?
Aynı kadehte karışmış iki içkiyiz. iki kelimeyiz
seninle birbirini tamamlayan. Her yerde iki olduğumuz
için bir bütün haline geliyoruz durmadan.
Alışkanlığım devamlı sana çekiyor beni. Durup durup
dudaklarını öpmek geliyor içimden. Saçlarını okşamak
geliyor , ellerini tutmak geliyor. Kokunun tenime
sindiğini hissediyorum geceleri. Teninin
dudaklarımda eridiğini hissediyorum. Boynunun en
güzel yerini benden başkası bilemez artık. Seni
kimse benim kadar benimle bir bütün olduğuna
inandıramaz.
Gitgide bu alışkanlığın içinde kaybolduğumu
hissediyorum. Beni yaşadığım zamanın dışına
çıkarıyorsun. Bir gün tarih öncesinde yaşıyoruz , bir
gün bulutların üstünde. Uzun süren bir baygınlık
sonrasının o anlatılmaz baş dönmesi içindeyim. Bütün
merdivenler birbirine eklendiği zaman seninle vardığım
yüksekliğe erişemez. Açılmış bütün kuyuların
derinliği içimde seni bulduğum yer kadar derin
değil.
Alışkanlık kozasını ören bir ipekböceği gibi gitgide
tamamlıyor bizi. Emsalsiz bir oluşun içinde
yuvarlanıyoruz. Korkunç bir yangın başladı
yüreklerimizde. Özlem , kıskançlık , arzu ne varsa
içimizde hepsi birdenbire tutuştu. Alev almayan bir
yerimiz kalmadı. Alevlerimiz muhteşem bir kızıllığın
içinde yıldızlara kadar uzanıyor. Hiç bir su , bu
ateşi söndüremez artık. Nehirler , denizler boşalsa
üstümüze hiç sönmeyeceğimizi biliyorum. Bu yangın biz
birer kor haline gelinceye kadar sürecek.
Önce bakışlarımız alıştı birbirine , sonra parmak
uçlarımız. Bu oluş tamamlandığı anda yeryüzünde
bizden güçlüsü olmayacak! En mutlu olduğumuz yerde en
güçlü de olacağız seninle.. Bu bir sonun değil bir
varoluşun başlangıcıdır. Geçmişteki tüm
alışkanlıkların bana alışmanı önleyemez
artık.
Ne kadar küçük şeyler için ağlardık...
Bir tutam saç,bir oyuncak araba,bir bebek...
Şimdi büyüdük...
Çok büyük olaylar bile ağlatamıyor bizleri...
Ölümler,iflaslar savaşlar...
Şimdi daha mı güçlüyüz
Yoksa daha mı alışkın?
Hayatı öğrenmek
Alışmak mı acaba?
zordur yalnızlık, alışması, alıştıktan sonra da zevkini çıkarması daha bi zordur
ben kolay alışırım her şeye ya da öyle sanardım
oysa şimdilerde ellerinin yokluğuna
kabuslarımda seni başkalarının kollarında görmeye
gözlerimin önüne güzel yüzünün silüeti düştüğünde göz yaşlarımın yanaklarımdan süzülmesine
seni o'na kur yaparken görmeye hiç ama hiç alışamadım.
ne zor şeymiş şu alışkanlık oysa ne kolay alışmıştım her daim mis kokan tenine...
her şeye alışılır da ölüme nasıl alışılır bilmiyorum. için acır, kanar nefes alamazsın da çevrende ki herkesten aynı sözü duyarsın "buda geçicek buna da alışıcaksın". peki ama nasıl ? bir hayatın yok oluşuna nasıl alışır insan, bugün beni öldüren bir şeye yarın nasıl alışmış olabilirim? belki bir sevgiliden ayrılmaya alışırsın, belki hayatın seni hayallerinden çok farklı yerlere sürüklemesine alışır bunu kabullenirsin ama ölüme nasıl alışcaksın ki? bu acıya nasıl alışılır bilmiyorum. alışılıyor, yoksa nasıl yaşar nasıl hayatına devam eder insan. olması gereken o alışmak diyorlar da nasıl olcak ben bilmiyorum. bu bir ayrılık acısı değil ki önce bunalımı sonra da alışma evresi olsun. öyle bir acı değil bu ve alışmak denen o şeyin sadece ölüme sökmediğini düşünüyorum.
eninde sonunda yapmaya mecbur olduğum eylem. birlikteyken bile birlikte olamamaya direndim, yenilmek istemedim bu duyguya ama bırakıyorum kendimi ve alışıyorum.
vazgeçildiği an özellikle de bu bir insansa kalbin sıkışmasına neden olur. gözünden bir iki damla yaş akar. ama kendini alışkanlık olduğuna ikna edersin. acı çekmemeye çalışırsın. benim yaptığım gibi kendine zaman tanırsın. mesela 1 hafta. 1 hafta sonra bir alışkanlıktan kurtulmuş olmayı umut edersin. evet belki bir insan hakkında bunları düşünmek kötüdür. fakar bazı insanlarda alışkanlıktan öteye gidemiyor ne yazıkki. isterdim ki farklı olsun.
kadınların bir numaralı düşmanıdır kimi zaman. çabucak başarabilirler bir de bunu yani alışmayı.
kokulara alışırlar, kelimelere alışırlar, bakışlara alışırlar... gülüşlere alışırlar sonra.
ama acıdır ki hayat da onları ayrılıklara alıştırmaya yemin etmiştir sanki...
insanoğlunun kaderidir.
olmazsa olmasıdır eksilerek de olsa alışmaktır, geçmez dediğin ve daha sonra geçtiğini söylediğin şeylerin hepsi alışılmışlık dalgasına girmiştir.
varlığın alışmakla devam eder.
zaten yaşamak alışmaktır.
psikolojide bir durum. uzun süre karanlık koku gürültü gibi aynı uyarıcı ile karşı karşıya kalan organizmada uyarıcının ilk etkisini şiddetini yitirmesi gibi.