ümit besen'in en güzel şarkısıdır. kendisi dahil birçok sanatçı bu şarkıyı söylemiştir. şarkıdaki gibi bazen gerçekten alışmak sevmekten daha zor gelebiliyor. sevdiğiniz insandan ayrılmışsınızdır ama deliler gibi alışmışsınızdır ona. onun içten bir sarılışı, içten bir gülüşünü aranırız.
Alıştım sana birtanem
Alıştım hergün görmeye
Bir nefes gibi muhtacım
Sevilmeye sevmeye
Her sabah uyandığımda
Seni buldum yanımda
Yokluğun bir zehir gibi
Dolaşıyor kanımda
Alışmak sevmekten
Daha zor geliyor
Alışmak bir yara
Bağrımda kanıyor
Sen yoksun kollarım
Boşluğu sarıyor
Alıştım birtanem alıştım sana
Alıştım sana birtanem
Yokluğuna dayanamam
inan sensiz kaderimle
Tekbaşıma savaşamam
Ben seninle varolmuşum
Benim seninle bir sarhoşum
Sen yanımda olmayınca
Gayesizim bomboşum
Alışmak sevmekten
Daha zor geliyor
Alışmak bir yara
Bağrımda kanıyor
Sen yoksun kollarım
Boşluğu sarıyor
Alıştım birtanem alıştım sana.
selami şahin'in, efkar şarkıları arasına sokmuş olduğu klasikleşmiş şarkı. sevmek kolay, alışmak zordur her zaman. bunu da en güzel bu şarkı anlatmıştır. diğerleri renk...
hele ki sürekli bir şeylere alışmak zorunda kalan ve alışmaktan nefret eden bir insansanız eğer, daha da zor gelir bu süreç. zira sevmek cidden kolaydır, asıl yoran 'alışmaya çalışmak'tır.
"Seksenler" dizisiyle tekrar akıllara düşen, Ümit Besen'in yorumuyla can bulan kederli şarkı. Ne de güzel söylemiş Ümit Abi, "alışmak bir yara bağrımda kanıyor."
arabesk bir şarkının kıyım cümlesi.
ve arabesk bir şarkının hayata tezahürünü yaşıyorum. her gün her dakika kulaklarımda aynı ritmi duymak gibi, kurulu bir metronom, tik taka tik tak, tik taka tik tak
bir zaman sonra varlığını fark etmek için tüm sesleri susturmak gerekti. ve alışmak sevmekten daha zor geldi. elimi verdim, kolumla beraber tüm bedenim gitti.
iki kişilik yatakta tek kişi yatmanın eğlencesinin yerine, sınırları ihlal edilmemiş bir sol yan bana bakıyor. kendime ait kısmı tedirgin kullanıyorum.
odanın bordo perdeleri bile protesto ediyor, alıştıkları eller kapamadığı için, artık hiç açılmıyorlar. oda kırmızıya çalan bir karanlığa mahkum şimdi.
sadece insanlar değil, evler, eşyalar da alışıyorlar. arkadaşlarıma öğüdümdür bu yüzden, hep seveceksen onun evinde sev, bir kere sevişeceksen kendi evinde seviş. eve alışmış, evin alıştığı biri giderse, terk edilmelidir o ev. bir daha yeni birine açmaz kapısını çünkü. sahibine bile. hatta en çok sahibine eder eziyeti. konuşur her eşya, onsuz kaldığını yüzüne vurur.
açılmayan televizyon, çalmayan radyo, yatağın sol yanı, boş üçlü koltuk, içilmeyen kahve, yenmeyen çikolata, susmayan aynı şarkı*, tüttürülmeyen duman ve depresyonda bir japon balığı ile bir şarkının en katil dizesince mıhlanıyorum. hiç dinlemediğim ama öğrendiğim, öğretilen bir şarkı.