içerisinde 'Ben istediği zarı attığı zaman utananı, 'acaba ben hilebaz biri miyim?' diye sorgulayanı severim.' şeklinde bir cümle geçen ve çevirisine göre anlaşılırlığı oldukça değişken olan kitap.
çevirisinden midir nedir bir türlü akıp gidemediğim kitaptır. (#19581961) üstünde hindo bir yaşlı adamın olduğu kitabı almamın da etkisi olmuş olabilir. (bkz: yazar kendine ısrarla bok atmıyor)
"halbuki sizin erdeminiz, yalnız uzun yaşamak ve acınacak bir rahata kavuşmak içindir." gibi afilli cümlelerin oldukça fazla olduğu eser.
ucubik bıyıklı amcamızın kitabını okumuşluğum yok, ancak strauss'un bu isimli eseri pek bir meşhurdur. 2001: a space odyssey'in temasıydı yamulmuyorsam. ya da bilmiyorum, zaten kotalı internetten mazurluğumdan filmi izleyemedim ama öyleydi diye hatırlıyorum, biri kesin cevap verirse de sevinirim elbet.
lise yıllarında kitapçının bana satmadığı ve "biraz büyü ondan sonra gel al" dediği kitap. büyüdüm tekrar gittim. "kitabı ver lan" dedim. yine vermedi. neymiş efendim "ben sana büyüyemezsin demedim adam olamazsın dedim" demiş miş miş.
oldukça kafamı karıştıran, hatta kafa karışıklığından ancak yarısına kadar okuyabildiğim kitap. çok farklı cümleler kullanılmış, anlamaya çalışırken cümleyi birkaç kere okuyorsunuz. bazen acaba çeviride hata mı olmuş diye düşünüyorum. *
kutuphaneden aldiysaniz sayet, yazdirmamaniz lazim cunku, 15 gun icinde sikseniz * bitiremezsiniz. nedeni mi; efendim, bazi kitaplarin anlami yogundur, kabiniz almaz hemen sindiremezsiniz.
cok yogun oldugundandir, 2.gunde cogu kisi birakir elinden, sonra nice hakkinda sallar babam sallar.
okumak icin yurek lazim, sorgulama kapasitesi lazim. okuduktan sonra kendini ve tanriyi sorguluyacak cesaret lazim..
oyle okumalik bir kitap degildir o, anlayanlara, en azindan bir seyler kapanlara vahiydir...
not: ustunde hindo bir yasli adamin resminin oldugu kitabi almayiniz, cevirisini hic begenmedim.
nietzsche'nin incil'idir. götünden uydurmuştur ve nietzsche'nin öyle büyük bir götü vardır ki... içinde; kötülükten iyiliğe, doğruluktan ahlaka, siirt jetpaspor'dan darıca gençlerbirlği'ne kadar her şey vardır. okuyun okutturun.
"Ey büyük yıldız! Işık vereceğin kalmasa, mutluluğun kalır mıydı? On yıldır mağaramın tepesine yükselip durmaktasın: ışığından ve yolculuğundan usanırdın; ben, kartalım ve yılanım olmasaydı!
Ama her sabah yine de seni bekledik, ışığının fazlasını alıp seni kutsadık.
Bana bak! Kovan kovan bal toplamış arı gibiyim. Bilgeliğimden bıktım; balımı almak için uzanacak ellere ihtiyaç duyuyorum.
insanlar arasında âlim olanlar deliliklerine, yoksul olanlar da zenginliklerine yeniden sevininceye kadar, dağıtmak, bölüştürmek istiyorum.
Bu yüzden derinliklere dalmalıyım; akşamları denizin arkasına inip, dünyanın dibini aydınlattığın gibi, ey coşkun yıldız!
Aralarına ineceklerimin de adlandırdığı gibi, batmalıyım.
En erişilmez mutluluklara bile kıskançlık duymadan bakan durgun göz, haydi kutsa beni!
Taşmaya başlamış kadehi kutsa ki su aksın, her bir yöne iletsin sevinç parıltılarını!
Bak! Bu kadeh bir kez daha boşalmak, Zerdüşt insan olmak istiyor."
nietzschenin* manifestosudur. dünya görüşlerini çok dağınık bir şekilde birarada tutarak konular ve olgular hakkındaki düşündüklerini zerdüşt e söyletmiştir. kitap o bakımdan samimidir de karanlık ve karışık olduğu kadar. kadınlar hakkındaki görüşü söylemek isteyen filozof, zerdüştü yaşlı bir kadınla sohbet ettirir ve ne söyleyecekse söyler. bu yönetemle fikirleri nispeten kolay kavranabilse de hâlâ arkada devam eden olay bütünlüğünü takip etmek okuyucuyu biraz zorlar.
-insanlara bir şey verme, onlardan al ve beraber taşı. bu onların daha çok hoşlarına gider.
gibi düzinelerce aforizma aslında yaşlı bir adamla zerdüştün sohbeti veya müridlerine vaazları değildir. nietzschenin bize verdiği öğütlerdir.
aşağıdaki kitapta geçen hikayedeki metafordan benim çıkardıklarım yıldızın içindedir.
uyurken boğazına kaçan ve nefes almasını engelleyen yılanı* zerdüşt çekmeye çalışmış ama yılanın dişleri çobanın boğazına geçtiği için başaramamıştır.* zerdüşt çobana ısırmasını söyler.*çoban ısırır ve yılanın kafasını tükürür. bütün benliği ile kahkaha atmaya başlar çoban.* zerdüşt yanındakilere şöyle söyler:
işte ben o kahkahanın peşindeyim.
böyle de kendi kendime anlamlar çıkardığım, her okuyuşumda bir öncekiyle alakasız ilişkiler kurduğum başucu kitabı. zamanla kümüle şekilde nietzschenin anlatmak istediklerinin bir kısmını anlamaya yaklaşacağımı umuyorum.
'gerçek hayatın anlamı olsaydı ve ben anlamsızı seçmek zorunda kalsaydım, bence de en seçilesi anlamsızlık olurdu; uyku.'
'uyku bulaşıcıdır, kalın bir duvardan dahi geçer.' gibi düşündürücü sözler barındıran müthiş yapıt.
nietzsche'nin pek doğru anlaşılmayan bir filozof olduğu hemen hemen her kesimce kabullenilmiş bir görüştür. o yüzden aşağıda yazılanlar belki benim algı yetersizliğimin ispatı, görüş yetersizliğimin sonucudur. yine de yanlış veya doğru nihilizmin babası diye tanımlanan filozof'un (gerçekten zekasını tartışmaya hiçbirimizin hakkı yoktur) aslında nihilizmin yanından bile geçmediğini düşünüyorum. şayet, onun tüm derdi bir umut kırıntısına tutunmaktan ibaret gibi. hatta o ne aradığının kendi bile farkında değil. insanın aşılması gereken bir varlık olduğunu savunuyor, ama öylesine çelişiyor ki bu kitabında. hala etrafta bin yılın kitabı diye dolaşıyor millet. bazen gerçekten insanlığın anlamak yerine sadece anlayamadığı şeyi yücelttiğini düşünmekten alamam kendimi.
zerdüşt efendi* her şeyi çamura bular, ne denli aptallık olduğunu söyler. (hoş, yalan değildir. katılıyorum bu düşüncelere sonuna kadar) fakat işin enteresan yanı, sürekli olarak duyulması gereken sevgiden bahseder. neye dair olduğunu belirtmeden, ima dahi etmeden. kendi yaşayışıyla uyarlandığında yalnızca kafasında oluşturduğu bir uydurmasyon ütopik hayaldir bu "sevgi" talebi demekten alamaz kendini insan. üstinsandan bahsedip durur, ardından "ölüm konuşmacıları" üzerine giydirir usanmadan. kendi yaptığı şey "ölüm konuşmacılığına" yöneltmekten başka şey değildir. pasif nihilizmin aşılmasını söyler inceden inceye... her neyse ne! dünya çapında kabul görmüş en büyük filozof, bilim adamı ya da bir başka şey... hiç fark etmez. her şeyin uydurma ve yapay oluşunu görmüşken hala sevgi aldanmacasını yaşatıyorsa fikrinde ya başarılı bir ironisyendir ya da aklını çoktan yitirmiş bir deli. umuda aç kalmış bir zayıftır o bahsettiği üstinsan. cesaretsizliğindeni enerjisizliğinden veya tembelliğinden dolayı ölüm konuşmacısı olmamışsa bir insan hangi akıl karşı çıkabilir bu hayata ürkekçe "sevgi" masalıyla tutunmak yerine bir an önce hayata gelme hatasının telafi edilmesi gerekliliğini? nihilist diye kabul edilmiş filozofun nihilizmden uzak oluğunu kanıtlayan kitaptır.
turgenyev'in o aklı basmaz cahiller tarafından abartılan "babalar ve oğullar" romanındaki bazarov'un nihilizm temsilcisi bir karakter olduğu kabul edilerek abartılması gibi. bunların nihilizmle yakından uzaktan ilgisi yoktur. hoş, gençliğimizi içerisinde en basit avuntulara kucak dolusu sevgi açabilecek kadar sahte, kişilik bulma telaşında, bulduğu kişilikle varlığını ortaya koyma hesabında olan insan varken neyin göklere çıkarılıp neyin yerin dibine batırılacağını beklemek apayrı bir aptallıktan ibaret.
diğer yandan her şeye yanlış deyip düşüncesini tanımlamadan, örneklemeden geçen tırtolar gibi yapmamak namına; gerçek nihilizmin örneğini de söyleyeceğim: cormac mccarthy'nin tiyatro oyunu olarak planlayıp yazdığı, daha sonrasında tommy lee jones'un hem yönettiği hem de oynadığı the sunset limited filmi asıl nihilist karaktere uygun eserdir.
anlayarak okumak için çok fazla efor sarfetmek gereken kitap. altını çizdiğim ve kendimce güzel bulduğum yerleri isteyenler için buraya yazmak isterim.
-kolay zanaat değildir uyumak: bunun için gün boyunca uyanık kalmak gerekir.
-bir sıçrayışta, bir ölüm sıçrayışıyla sona ulaşmak isteyen yorgunluk, yoksul ve cahil bir yorgunluk, daha fazlasını istemek bile istemeyen: o yarattı tüm tanrıları ve ötedünyaları.
-inanın bana kardeşlerim, bedendi bedenden ümidi kesen.
-hastalar ve ölüm döşeğindekilerdi bedeni ve yeryüzünü aşağılayanlar, göksel olanı ve kurtarıcı kan damlasını icat ettiler:ama bu tatlı ve keder verici zehirleri de bedenden ve yeryüzünden almışlardı!
-sefilliklerinden kaçmak istiyorlardı ve yıldızlar onlara çok uzaktı.iç çektiler bu yüzden: "ahgöksel yollar olsa da, usulca yaklaşsak başka bir varlığa ve mutluluğa!" -bunun üzerine icat ettiler hilelerini ve kanlı içkiciklerini!
-kardeşim, bir erdemin varsa ve o senin erdeminse hiç kimseyle paylaşmazsın bu erdemi. gerçekten, ona adıyla hitap etmek ve okşmaka istersin; onun kulaklarını çekmek ve onunla oyalanmak istersin. bak hele! şimdi onun adını halkla paylaşıyorsun ve erdeminle halk ve sürü oldun sen de.
-"Ben," diyorsun ve gurur duyuyorsun bu sözcükten, inanmak istemeyeceksin ama -senin bedenin ve onun büyük aklı daha da büyüktür oysa; o Ben demez ama Ben'i oluşturur.
-duyunun hissettiğinin ve tinin idrak ettiğinin kendi içinde bir sonu yoktur asla.
-bir çift sözüm var bedeni aşağılayanlara. aşağılamaları saygılarındandır.
-sizin için öldürmek, ey yargıçlar, bir merhamet olmalı, bir intikam değil! ve siz, öldürürken, kendiniz yaşamı haklı çıkarmaya bakın!
-nedir bu insan? biraradayken nadiren barış içinde yaşayan yabani yılanlardan oluşan bir yumak.
-tün yazılanların içinde insanın kendi kanıyla yazdığını severim sadece. kanınla yaz: göreceksin ki kan tindir.
-taşımak zordur yaşamı, ama bu kadar çıtkırıldım olmayın siz de! hepimiz şirin, dayanıklı eşekleriz, erkeğiyle dişisiyle.
-yukarı vardığımda, hep yalnız buluyorum kendimi. hiç kimse konuşmuyor benimle, yalnızlığın ayazı titretiyor beni. ne arıyorum ki yükseklerde?
-bu ağaç bir başına duruyor bu dağda; insanlardan ve hayvanlardan daha yükseğe uzanmış. konuşmak isteseydi, kendisini anlayan kimseyi bulamayacaktı: o kadar yükselmiş.
-"şehvet günahtır," -böyle diyor ölümü vaaz eden kimileri, -"kenara çekilelim ve çocuk yapmayalım!"
-yüreğinizdeki nefreti ve hasedi bilirim. nefreti ve hasedi bilmeyecek kadar büyük değilsiniz. en azından kendinizden utanmayacak kadar büyük olun!
-bakın şu lüzumsuzlara! her daim hastadırlar ve balgam çıkartırlar ve gazete derler bu çıkardıklarına. birbirlerini yutarlar ve kendilerini bile hazmedemezler.
-bakın şu adamlara: gözlerinden belli -bir kadının yanında yatmaktan daha iyi bir şey bildikleri yok yeryüzünde.
-hiç olmazsa hayvan olarak kusursuz olsalardı! oysa hayvan olmak için masumiyet gerekir.
-nasıl da ustalıkla bilir bu şehvet denen dişi köpek bir parça tin dilenmesini, bir parça et esirgendiğinde kendisinden!
-"bir kişi daima fazladır etrafımda." -böyle düşünür münzevi.
-bir köle misin? o halde bir dost olamazsın. bir tiran mısın? o halde dostların olamaz. çok uzun süredir bir köle ve bir tiran gizliydi kadında. bu yüzden kadın henüz yatkın değildir dostluğa: sadece aşkı bilir o.
-kadın henüz yatkın değildir dostluğa: kadın hâlâ kedidir, kuştur ya da olsa olsa inektir.
-kendinizden iyi söz edilmesini istediğinizde bir şahit çağırıyorsunuz kendinize; ve onu hakkınızda iyi şeyler düşünmesi için ayarttığınızda, siz de iyi şeyler düşünüyorsunuz kendiniz hakkında.
-böyle söyler deli: "insanlarla ilişki bozar insanın karakterini, özellikle de yoksa bir karakteri."
-kadındaki her şey bir bilmecedir ve kadındaki her şeyin tek bir çözümü vardır: hamilelik denir bu çözüme. erkek bir araçtır kadın için: amaç her zaman çocuktur.
-kadının duygusu yüzeydir, sığ sularda hareketli, fırtınalı ince bir tabakadır. oysa derindir erkeğin duygusu, yeraltı mağaralarında çağıldar onun ırmağı: kadın sezinler erkeğin gücünü, ama kavrayamaz onu.
-"kadınlara mı gidiyorsun? kırbacı unutma."
-bir düşmanınız varsa, iyilikle karşılık vermeyin onun kötülüğüne: çünkü bu tavrınız onu utandırır. aksine onun da size iyi bir şey yapmış olduğunu kanıtlayın.
-evlilik: iki kişinin onu yaratanlardan daha fazla olan birini yaratma istemine evlilik derim ben.
-ah, bu iki kişilik ruh yoksulluğu! ah, bu iki kişilik ruh kirliliği! ah, bu iki kişilik sefil huzur! evlilik diyorlar tüm bunlara; ve cennette kıyıldığını söylüyorlar nikahlarının. eksik olsun lüzumsuzların bu cenneti! eksik olsun bu cennet bağıyla birbirine bağlanmış hayvanlar!
-bir meleğin erdemlerine sahip bir hizmetçi kız arıyordu bu adam. oysa ansızın hizmetçisi oldu kadının ve şimdi melek olmak gereği duyuyor bir de.
-sayısız kısa budalalık -aşk deniyor buna sizde. evliliğiniz uzun bir ahmaklık olarak son veriyor, kısa budalalıklara.
-bugünün yalnızları, siz aykırı düşenler, günün birinde bir halk olacaksınız: sizden, kendi kendini seçenlerden seçilmiş bir halk doğacak -ve bu halktan da üstinsan.
-henüz kendinizi aramamıştınız, bu sırada beni buldunuz. böyle yapar tüm müminler, bu yüzden değersizdir tüm inanışlar.
-idrak eden kişi, hayvanların arasındaymış gibi dolaşır insanların arasında. idrak eden kişinin gözünde insan: al yanaklı bir hayvandır. nasıl böyle oldu insan? sık sık utanmak zorunda kaldığından değil mi?
-büyük iyilikler şükran borcu değil, intikam duygusu yaratırlar. ve küçük iyilikler unutulmadığında kurt gibi kemirmeye başlar iyilik görenin içini.
-zordur insanlarla yaşamak, çünkü öyle zordur ki susmasını bilmek.
-ah, şu rahiplerin yaptığı kulübelere bakın! kilise diyorlar tatlı kokulu mağaralarına. ah bu sahte ışık, bu sıkıcı hava! burası ruhun kendi yüceliğine doğru -uçamadığı yer.
-oysa güzelliği sesi kısıktır konuşurken: sadece en uyanık ruhlara yanaşır.
-ve "ben adilim." dediklerinde her zaman, "intikamım alındı." diyorlarmış gibi çınlar sesleri. (almanca: ich bin gerecht: ben adilim, ich bin gerächt: intikamım alındı)
-ve şimdi, egemen olmak dedikleri şeyi görünce, egemenlere de çevirdim sırtımı: onların gözünde egemenlik iktidar uğruna pazarlıklar yapmak ve el sıkışmaktır -ayaktakımıyla!
-"intikam almak istiyoruz ve bizimle aynı olmayan herkese küfretmek." -böyle ant içer örümcek yürekliler.
-siz, eşitlik vaizleri, acizliğin tiranca çılgınlığı işte böyle "eşitlik" diye haykırıyor içinizden: en gizli tiranca hazlarınız erdem sözcükleri kılığına giriyor!
-coşkulu kişilere benziyorlar: ama yürek değildir onları coşturan -intikamdır. ve kibar ve soğukkanlı olduklarında tinleri değil, hasetleridir onları kibar ve soğukkanlı yapan.
-cezalandırma dürtüsü güçlü olan hiç kimseye güvenmeyin.
-güvenmeyin kendi adaletinden sıkça söz eden kimseye!
-ama nerede bir canlı buldumsa orada itaat hakkında konuşulduğunu da duydum. her canlı bir itaat edendir. ve şuydu ikinci duyduğum: kendi kendine itaat edemeyene emredilir: böyledir canlıların doğası.
-nerede bir canlı gördüysem, orada güç istemini gördüm; ve hizmet edenin isteminde bile efendi olma istemini gördüm.
-ve iyinin ve kötünün yaratıcı olmak isteyen: sahiden önce bir yok edici olmalıdır ve değerleri paramparça etmelidir.
-sahiden, asıl yüzlerinizden daha iyi bir maske taşıyamazdınız, siz şimdinin insanları! kim -tanıyabilirdi ki sizi?
-usandım şairlerden, eskilerden ve yenilerden: yüzeysel buluyorum hepsini, sığ denizler gibiler. yeterince derinliğine düşünmediler: bu yüzden duyguları dibe batmadı. biraz şehvet ve biraz can sıkıntısı: en iyi düşündükleri şeyler bunlar oldu. yeterince temiz de değiller bence: tüm sularını bulandırdılar derin görünsün diye.
-öyle insanlar gördüm ki her şeyleri eksik de bir şeyleri çok fazla -büyük bir gözden, büyük bir ağızdan ya da büyük bir karından ya da herhangi büyük bir şeyden ibaret bu insanlar,- tersine sakatlar diyorum bunlara.
-mutluluk peşimden geliyor. kadınların peşinden koşmadığım için geliyor. oysa ki bir kadındır mutluluk!
-ve insanlar arasında, en çok adımını usulca atanlardan, bayağılardan ve kararsızlık ve tereddütle geçen bulutlardan nefret ederim.
-şunu da öğrendim ki aralarında: öven kişi sanki veriyormuş gibi davranıyor, aslında daha çok kendisine verilmesini istiyor.
-ne kadar iyilik görüyorsam, o kadar zayıflık görüyorum. ne kadar adalet ve merhamet görüyorsam, o kadar da zayıflık.
-"inlemek isteyen, ellerini açıp yalvarmak isteyen tüm korkak şeytanları kovun içinizden," diye bağırdığımda "zerdüşt tanrısızdır." diyorlar.
-aslında çoğunlukla tek şeyi isterler saflık içinde: kimsenin kendilerine acı çektirmemesini. bu yüzden herkesten erken davranıp iyilik yaparlar herkese. oysa korkaklıktır bu: adına "erdem" denilse bile.
-burada dindarlık çoktur ve tanrının sürüleri önünde bol bol salya yalayıcılık ve yaltakçılık da vardır.
-bu genç yüreklerin tümü de yaşlanmış şimdiden, -yaşlı bile değiller! sadece yorgun, bayağı, keyfine düşkün oldular. -"yeniden dini bütün olduk diyorlar buna.
-terk edilmişlik başkadır, yalnızlık başka.
-insandaki her şeyi kavramak isteyen, her şeye dokunmak zorundadır. ama bunun için fazla temiz ellerim.
-saklanmış hakikatlerle, çılgın ellerle, çılgın bir yürekle ve bol bol küçük merhamet yalanıyla -böyle yaşadım insanların arasında.
-ve insanın içindeki birçok şey istiridyeye benzer: yani iğrenç, yapışkan ve elle tutulması zordur.
-oysa her şeyi çiğnemek ve hazmetmek: tam bir domuz tarzıdır bu! her zaman i-a demek, sadece eşek öğrenir bunu ve eşek tinli! (almanca'da eşek anırması i-a olarak söylenir ve ja [evet] ile benzer telaffuza sahiptir)
-ah şu iyiler -iyi insanlar asla hakikati söylemez; bu ölçüde iyi olmak bir hastalıktır tin için. vazgeçer bu iyiler, teslim olurlar, yürekleri söyleneni tekrarlar, candan söz dinlerler: ne ki söz dinleyen kendini duymaz!
-"çalmamalısın! öldürmemelisin!" -bir zamanlar kutsal sayılırdı böyle sözler; insanlar diz çöker, boyun eğer ve pabuçlarını çıkarırlardı bu sözlerin önünde. ama soruyorum size: bu kutsal sözlerden daha iyi hırsızlar ve katiller görülmüş müdür dünyanın herhangi bir yerinde? yaşamın tümü zaten çalma ve öldürme değil midir?
-fiyatı olan her şeyin; çok azdır değeri.
-"niye yaşamalı? her şey boş! yaşamak -havanda su dövmektir; yaşamak -kendi kendini yakıp kavurmak ve yine de ısınamamaktır." eski çağlardan kalma bu laflar "bilgelik" sayılıyor hâlâ; ama eski oluşları ve küf kokmaları yüzünden daha da saygı duyuluyor bunlara. çürümek de asilleştiriyor.
-dindar ötedünyalıların şöyle sözler söylediklerini duydum: "bırak, kim isterse, boğsun, bıçaklasın, kessin ve doğrasın insanları: bunun için parmağını bile oynatma! böyle öğrenirler dünyadan yüz çevirmeyi.
-işte orada kayık, -öbür tarafa, belki de büyük hiçliğe gidiyor. kim binmek ister ki bu "belki"ye? içinizden hiç kimse binmek istemez ölüm kayığına! peki öyleyse dünya yorgunu olmak isteyişiniz niye?
-ve kimi öyle iyi buluşlar var ki orada, kadınların göğüsleri gibi: hem yararlı hem hoştur onlar.
-iflah olmazlara hekim olunmaz.
-birbirlerine pusuya yatıyorlar, birbirlerinden bir şeyler kapıyorlar, buna da "iyi komşuluk" diyorlar.
-tüccarlar hüküm sürebilir, parlayan her şeyin hala tüccar altını olduğu yerde.
-küçük insan, özellikle de şair -nasıl da gayretle suçlar yaşamı sözcüklerde! dinleyin, ama tüm o suçlamalardaki şehveti duymazdan gelmeyin!
-insan kendine karşı en zalim hayvandır; ve kendine "günahkâr" ve "çarmıhını taşıyan" ve tövbekâr" diyen herkesin bu yakınmalarındaki ve suçlamalarındaki şehveti görmezden gelmeyin!
-"her ağlayış bir yakınma değil midir? ve her ağlayış bir suçlama?" diyorsun kendine ve bu yüzden işte, ey ruhum, derdini dökmektense gülümsemeyi yeğliyorsun.
-tüm insanların kaderleri içinde, yeryüzünün güçlülerinin aynı zamanda en öndekiler olmayışından daha kötüsü yoktur!
-ister tanrının merhameti olsun, ister insanların: merhamet utanca aykırıdır. tüm en küçük insanlarda bile erdem deniliyor bugün buna, merhamet etmeye: büyük talihsizliklere, büyük çirkinliklere, büyük başarısızlıklara hiç saygı duyulmuyor!
-yalan söyleyemeyen hakikatin ne olduğunu bilmez.
-kadınlara sorun, keyif için doğum yapılmaz: sancıdır şairleri ve tavukları gıdaklatan.
--spoiler-- *
nietzschenin dediği gibi '' Herkes ve Hiç kimse için '' kısacası beni anlayan herkese ama beni anlayan hiç kimselere ...
kitap hakkında kısaca bolca alegori içermesi ve bu alegorileri düzenli bir şekilde sunmaması kitabı oldukça zor okunur bir hale getirmiştir. fakat bu yanı aynı zamanda kitabı tüm edebiyat tarihinin en yaman kitabı yapmıştır. neyse şunu bilmek gerekir ki kitabı okuyacak her kimse mutlaka nietzsche nin fikirlerini az çok bilmesinde fayda vardır , ikinci bir nokta ise kitabı okurken mutlaka ara ara ve hazmede hazmede okumalıdır.
türkiye'de ergenlerin elinde orospu olmuş bir kitap. gerçekten okumak isteyenlere lafım yok. ama "aa nietzsche mi, aa o feylezof mu?" falan laflarıyla piç ettiler adamı.
Netzsche'nin dediğine göre Nietzsche'nin en önemli eseridir, dünyada bulunan en önemli eserdir. Bence de öyledir. Beni olgunlaştıran kitaptır. Başucu kitabıdır.
-Kötüler ne denli zarar verirlerse versinler, iyilerin verdiği zarar en zararlı zarardır! iyilerin aptallığında dipsiz bir kurnazlık vardır. iyiler yalancı kıyılar, yalancı güvenlikler öğrettiler size.
zerdüşt okuduğum kitaplar arasındaki en karmaşık olanı. zerdüşt burda sanki anlattıklarını değilde düşündüklerini anlamamızı ister. şöyle ki; günün birinde balkonda kafam zurna dünyadan bi haber oturuyodum içerden italyan asıllı amerikalı dean martin'in çok sevdiğim "that's amore" şarkısı çalmaktaydı. derken içeriden arkadaşım "yoldan geçen biri sessiz kendi halinde çalan 60'ların bu şarkısına eşlik etse" dedi. arkadaşımın isteği kadar karmaşık ve zor gelir zerdüş'tün istedikleri.. herkese renkli günler..