imam-ı azamın inanmayan kişiyle geçen konusmasından bi bölüm:
.......
Peki ALLAH varsa O’nu niçin göremiyoruz. ?
imam-ı Azam soruyu pek kolay bulmuşçasına tebessüm etmiş. “ Önce demiş bize biraz süt versinler de sohbetimiz biraz daha tatlansın” . inançsız adam dudaklarını kemirerek iyi olurya demiş , hem içer hem konuşuruz.
Sütler gelmiş. O zaman sütü tatlandırmak için içine pekmez katılırmış. Tabii şimdiki şekerler yok henüz. Adam sütünü tatlandırıp içmeye başlamış. Fakat imam-ı Azam adama bir kaşık daha pekmez sunmuş, buyurun sütünüzü tatlandırın… Adam sağ ol demiş, ben pekmezi karıştırdım, sütüm pekmezlidir. Sen benim soruma cevap ver şimdi.
imam-ı Azam önce sütün pekmezini , bugünkü tabiriyle şekerini halledelim demiş. Adam biraz daha kızgın söylenmiş:
Benimkisinin pekmezi vardır dedim ya…
imam-ı Azam :
inanmam , demiş.
Adam büsbütün kızgın :
Niçin inanmıyorsun deyince de şu cevabı vermiş:
Ben görmediğim şeye inanmam . süte karıştırdığın pekmezi gösterirsen inanırım…
Adam , çattık belaya der gibi başını iki yana sallayıp bağırmış:
Süte karıştırılmış pekmez görünür mü? Onu gözüne gösteremem ama , ama içersen tadını dilin anlar. Çok merak ediyorsan gözünle değil ama , dilinle sütün tatlandığını görebilirsin. Hem bununla da niye uğraşıyoruz? Sen bana sorumun cevabını söyle bakalım…
imam-ı Azam tatlı tatlı tebessüm ederek demiş ki :
Bana fırsat vermediniz ki.. sorunuzun cevabını kendiniz verdiniz.
Nasıl yani?
Nasılı var mı ? sütün içine karıştırılmış pekmezi nasıl görülmezse ALLAH vardır ve bu gözümüzle görünmez. içtiğimiz sütün yağını da gösteremezsiniz. Ama süt çok güzel ve yağlıdır. Onu da gözümüzle değil dilimizle tadınca anlarız. Demek ki bu dünyada ki pek çok şeyi de biz gözümüzle göremiyoruz. Ancak onları meydana getirdikleri tesirlerden ve eserlerden anlıyoruz. Yada bir başka duyu organımızla varlıklarını anlıyoruz. Siz sütün yağını ve şekerini bile göremediğiniz halde ALLAH’ı görmek istiyorsunuz. halbuki bu gözümüz dünyadaki her şeyi de göremeyen sınırlı bir gözdür.
Aynen bunun gibi , bizde ALLAH’I gözümüzle bu dünyada göremiyoruz ama , O’nun yarattıklarını , eserlerini görüyoruz. Meydana getirdiği tesirleri anlıyoruz. Ama kafa gözümüzle değil , akıl gözümüzle oluyor bu iş…
insan tanrı nın varlığını sorgulamaya başladığında beynini bitmek bilmeyen sorular kaplarmış. ve o sorulara cevap bulamadığı için de aklını kaybedermiş. bu da öyle bir soru olsa gerek.
bazı şeyleri kurcalamamak lazım. öteki tarafı düşünmüyorsak bu taraf için. **
yaşamak?
bu da tıpkı, gören - duyan - affeden - kâh ödüllendiren, kâh ceza veren, vs.vs. gibi "insani" özellikleri tanrıya yüklemektir..ki, buram buram ahmaklık tüter.
işte bu nedenledir ki benim "deist tanrım" teistlerin tanrısından çok daha büyüktür. çünkü hiçbir götüboklu insanoğlu o'nu tanımlayamaz! üstelik haddine de düşmez!
daha en başta allah'ın bir yeri olmalı diye bir kabulle yola çıkarak sunulan çeşitli alternatifler kendi kafanızda şekillenen şeylerin ötesine gidemeyecek. mesela rüyanda, gerçek hayatta görmediğin bir şeyi asla göremeyeceksin canikom. anladığını hiç sanmıyorum.
bir pembe dizi vardı; vahşi güzel... zaten hayatımda ilk ve tek izlediğim pembe dizide bu dizi olmuştur malum içindeki taş gibi çocuklardan dolayı. orda bir benzetme yapmıştı bu konu ile ilgili. "lan dedim belki bazılarına saçma geliyor ama bence güzel bir açıklama" diye düşündüm o an.
hatuna soruyor: "nasıl bu kadar içten inanıyorsun görmediğin bir şeye?" tabi soru tam böyle değil ama buna benzerdi.
hatunda diyor ki: "nasıl ki nefes aldığında soluduğun oksijeni görmüyorsun ama onun var olduğundan eminsin, tanrıya inanmak da böyle birşey."
kesinlikle inanç böyledir. var olduğuna inanırsın ama orda olduğunu göremezsin. gerçi kimileri inanmasa da bizlere şah damarımızdan daha yakındır o ayrı mesele.