bunu da bir hocaya sormalısın aykolik. itikadi mesele bunlar bir nevi.
yarın öbür gün bir bakmışşın kendi inancını sorguluyorsun-ki bu da insanın dinden çıkmasına neden olabilir.
hafife alınacak sorular değil ve bazı acabalar, tereddütler dini meselelerde su kaldırmaz!
sözlükten bu sorulara alacağınız cevap kişisel görüş veya kişisel küfürdür.
kaynaksız ve dayanaksız, kişilerin aklına göre meselelere bakış açısıdır-ki din de bunun yeri yoktur. ve doğru kaynak, dayanak kur'an ve sünnettir.
benzeri soruları biriktirin ve işin ehli bir hocaya mutlaka sorun derim.
eğer genetik bir bozukluluk, akraba evliliği, ensest ilişki ürünü, anne karnında gelişim sırasında ya da doğumda veya doğum sonrası ve ileri yaşlarda bir travma-gelişim bozukluğu vb olumsuzluklar yaşamamış, sağlıklı bir beyniniz var, normal zeka seviyesine sahipseniz cevabı gayet basit.
insana verilen takdir-kaderini tayin hakkı.
konuya teolojik olarak yaklaşırsanız islam dininde insan açısından kader diye bir şey yoktur. sadece insanın seçimi-tercihi vardır.
örnekleyelim...
üzümü yaratan allah, insanı yaratan allah, insana düşünme yetisini veren allah, nefsi veren allah...
bu üzümü yeme yerine şarap yapıp içen ben.
sarhoş olup allah'ın verdiği nefsi heva ve hevese uyup bir çocuğa tecavüz eden ben. unutmadan şunu da belirtelim her 10.000 çocuk tecavüzünden anca 3-5 tanesi sarhoşluk, uyuşturucu vb etkisiyle gerçekleşmiştir. gerisi ya manastırlarlarda, kiliselerde, ya sinagoglarda, kaçak yurtlarda derneklerde vb din adına (hangi inanç türü olursa olsun) faaliyet gösteren malum vakıflarda tanrı buna izin veriyor, tanrının takdiri gerekçesiyle olmakta.
bakınız: ufacık çocuklara nikah kıymak.
neyse...
burada kalkıp üzümü beni nefsimi yaratan allah mı suçlu?
kalkıp kader diye, allah'ın izini olmadan yaprak kıpırdamaz diyerek allah'ı yaşanan insanlık suçu nedeniyle suça azmettirici planlayıcı olarak mahkemeye mi verelim? bu çocuğu benim gibi sapığın yanına kucağına aatan anne baba sistem suçsuz mu?
ben arabaya binip sürat yapıp fizik-aerodinamik-enerji-güç vb kuralları hesap etmeden önümde olan yol kenarına park etmiş tır altına girsem ya da savrulsam yol kenarına dereye uçsan veya durakta bekleyen normal trafikte seyreden başka araçlara çarpıp insanları da öldürsem, ben de gebersem kaza kader diye "öyle ya, allah bunu yazdı ya" allah'ı mı suçlayacağım yoksa arabayı yapan asfaltı yapanları mı yoksa kendi aptallığıma mı suç bulacağım?
tamam doğru da...
ya tecavüz edilen çocuk, ya durakta bekleyen veya trafikte normal seyrinde olan suçsuz insanların zarar görmesi ne mi olacak?
neden tanrı allah rab zeus bu masumları korumuyor?
siz tavuk yiyorsunuz.
kuzu eti veya dana eti ya da balık yiyorsunuz.
vegan olsanız bile sebze meyve tüketiyorsunuz. kendinize sordunuz mu, kendinizi o tavuk veya dana ya da kuzu tavada ızgarada balık yerine koydunuz mu?
doğada açan yeşeren bir ağaç, dallarında meyve onların çocukları gibidir ve tüm sebze meyveler bir canlıdır. bunları yerken pişirirken ya da buzdolabı veya saklama kaplarında yeşerdiğini, yaşamaya çalışıp ölmemeye direndiğini gördünüz mü?
onların masumiyetini düşündünüz mü?
işte öldürdüğümüz, tecavüz ettiğimiz çocuklar masumlarda yaşamda tıpkı balık kuzu tavuk dana elma armut gibi. hepsi masum...
burada eğer tanrı varsa neden çocuklar ölüyor demekle eğer tanrı varsa neden ağaçlar kesiliyor tavuklar kesiliyor topraktan havuç koparılıp soffraya konuluyor demek aynı mantıktır.
yaşamın temel olgusu bir nizama bağlıdır. bu nizam-kural olarak tanımladığınız ggerçek tam bir kaos ve belirsizliktir. kuralsızlıktır yaşam...
şu an insan aklının yaşam için tarif ettiği tüm değerler-gerçekler-olgulara ve gereklilere, kurallara uymayan şartlarda yaşam izlerine yaşamlara dünya ve evren de rastlıyoruz.
yaşam için bunlar olması gerekir derken kriterlere uymayan şartlarda yaşamlara rastlarken kalkıp yaşamın varlığını gerektirdiğimiz yaratının mantığını anlamaya çalışmak "allah varsa neden kötülük var" demek biraz absürt kalıyor.
zaten allah insanı yaratmadan önce meleklere kararını açıkladığında tüm melekler allah'ın bu kararını sorguluyor ve karşı çıkıyor. allah'a "biz sana yetmiyor muyuz da sen kan döken bozgunluk çıkaran birini yaratacaksın" diye allah'a muhalefet ediyorlar, allah'ın kararını melekler sorguluyor. allah da insanı neden yarattığını söylemiyor ve "sizin bilemediğinizi ben bilirim" diyerek tüm karşı çıkmalara rağmen insanı yaratıyor.
bu meleklerden şeytan kalkıp allah'ın emrine karşı gelerek insanlara secde edin emrine uymuyor ve haklılığını ispat - allah'ın yanıldığını ispat için süre istiyor. allah da şeytana sen mi ben mi haklıyım diye süre veriyor.
bu sırada din anlatan birine "yok olmaz öyle şey, sen yanlış düşünüyor, konuya yanlış bakıyorsun" desek dinsiz vatan haini dinden çıktı dinsiz diye boynumuzu-kafamızı keserler bizi taşlarlar.
allah'ın dini olan islam'a bak, bir de müslümanın dinine bak.
bu ülkede hukuk adalet varsa neden hırsızı uğursuzu teröristi rüşvetçisi millet vekili oluyor da meclise neden giriyor diye sormakla eş değerdir "allah varsa neden kötülük var?" demek.
demokrasi yüzünden canımın içi, çünkü dağdaki çobanla(!) senin oyun bir.
dağdaki çoban derken kast edilen-anlatılmak istenen olguyu anlamayan veya anlayıp da kötü niyetle höyküren embesillere ne demek istediğimizi açıklayalım.
bu dağda ki çoban derken bu sisteme oy atan besleyen, sürmesini isteyen, bu sistemden geçinenlerin yasaları hukuku çıkarları için kullanan, değiştiren, işlemez hale getirenler kast edilmiştir.
halkın yarısı bir din inancı taşımayıp kalan diğer yarısı şamanist ritüelleri olan animist bir din olan şintoist inancıyla, budist inancını paylaştığı japonya'da 9 milyonu geçkin insanın yaşadığı bölgede 9.1 şiddetine deprem oluyor.
bu deprem 6 dakika sürüyor.
öyle bir deprem ki dünya'nın eksenini kaydırıyor.
yetmiyor, japonya komple 2.5 metre kayıyor-yer değiştiriyor.
120.000 bina yıkılıyor.
1.000.000 bina hasar görüyor.
depremde 300 milyar dolarlık hasar-zarar hesap ediliyor. kümülatif değer açısından günümüzde dolar bazlı enflasyon (amerika) açısından 416 milyar dolar maliyet.
dünyanın en büyük zarar veren depremi oluyor. reel olarak yatırım imar kaybolan vergi geliri, çevre felaketi için (fukişima) temizlik ve bölgenin izalasyonu insanların ikamet değişikliği vb düşünülürse trilyonlarca dolara çıkan maliyet.
depremde ölü sayısı 667 kişi.
insanlarının %95'i müslüman olan bizde deprem oldu.
japonya'da olan depremle asla kıyaslanamayacak, japonya'da meydana gelen 9.1 şiddetinde deprem sonrası yaşanan ve 3-4 dakika süren artçı sarsıntıları seviyesinde depremi biz 1 dakika yaşadık.
100.000 insanımız öldü.
ya japonya'da olan ve dünya'nın eksenini kaydıran, okyanus akıntılarına etki eden, 40 metreyi aşan dalgalar tsunamiye neden olan, Japonya'yı komple 2.5 metre yer değiştiren depremi biz yaşasaydık ne olurdu?
Japonya'da olan depremin artçı sarsıntıları seviyesinde bizde olan depremde yıkılan bina sayısı 18.200.
bizde hasarlı bina 61.890
ülkemizde ölüm sayısı yuvarlak hesap 100.000
Japonya'da depremde yıkılan bina 120.000
Japonya'da hasarlı bina 1.000.000
japonyada ölüm 667
ister din inancanız olsun, ister olmasın; kaza, kader, doğa, yaşam diye suçu ne allaha ne doğaya bulun. çıkıp allah varsa neden kötülük var diye sormayın.
kötülüğü yaratan allah değil ki sen kötüsün ve allah sana iyi veya kötü olmayı seçme özgürlüğünü sana verdi ve sen de kötü olmayı kötü sonuçlara giden yolu seçiyorsun.
oy için, rant için, para için, çürük evine tapu için, makam mevki için çalışıyor, sağlam ev yapmıyorsun. 2-3 kat yapacağın maliyete 5-10 katlı bina yapıyorsun.
sağlam olmayan eve tapu, sağlam olmayan zemine iskan veriyor, hukuksuzluk kanunsuzluğu af ediyorsun.
ondan sonra kader kaza doğa yaşam vs diye saçmalıyor, ölümlerin kötülüğün suçunu allah'a atıyor yaratanı doğayı kendin gibi çıkarcı iki yüzlü görüyorsun.
bu konuda bir çok filozof farklı görüş bildirse de en sevdiğim görüş "hür irade" görüşüdür.
Augustinus (Aziz Augustinus) "itiraflar" adlı eserinde kötülüğün varlığı ve kaynağı üzerine derinlemesine düşünmüş ve kötülüğün, Tanrı'nın iradesinden ziyade, insanın hür iradesinin sonucu olduğunu öne sürmüştür. Ona göre, Tanrı sadece iyiliği yaratmış ve insanlar özgür iradeleriyle kötülüğü seçmişlerdir. ayrıca Kierkegaard kötülük ve hür irade konusunu ele alırken, insanın özgür iradesiyle kötülük yapma yeteneğine sahip olduğunu savunur. Ona göre, insanın özgür iradesi, Tanrı'nın yarattığı dünyada kötülük yapma seçeneğine sahip olmasını sağlar. Ancak Kierkegaard, insanın özgür iradesiyle kötülük yapma seçeneğine sahip olmasının, aynı zamanda Tanrı'ya olan inancını güçlendirdiğini ve insana dini bir sorumluluk yüklediğini de belirtir.
öte yandan Leibniz'de, kötülük sorununu "en iyi dünya" problemi bağlamında ele alır. Ona göre, Tanrı, sonsuz bilgeliği ve iyiliğiyle en iyi dünyayı yaratmıştır. Ancak bu en iyi dünya, mutlak mükemmelliği içermez, çünkü bu dünyada kötülük de vardır. Leibniz'e göre, Tanrı, en iyi dünyayı yaratırken, insanın özgür iradesine de saygı göstermiştir. Dolayısıyla, kötülük, insanın özgür iradesinin bir sonucudur ve Tanrı'nın varlığıyla uyumludur. Leibniz, kötülüğün varlığını, Tanrı'nın varlığı ve sonsuz iyiliğiyle bağdaştırır.
Pertev naili boratav’ın nasreddin hoca fıkraları adlı bir kitabı var. Bu aslında, yapı kredi yayınlarından çıkacaktı ama içerisindeki 600 kadar fıkranın bir 20-30 tanesi felaket açık saçık (bir kısmı çok da komik).. akla hayale gelmeyen şeyler var.. boratav, bunları avrupa ve türkiye’deki yazmalardan toparlamış..
Yky bunu 90 yılında basmadı, serbest yazarlar birliği 91’de bastı..
Burada bir fıkra vardır, çok severim..
Dört çocuk, ellerindeki 8 cevizi paylaşamamaktadır. Biri yaşça büyük, biri küçük olduğu için fazla pay hak ettiğini söyler; öteki cevizlerin çoğunu kendisi topladığı için, diğeri ağacın kendi bahçelerinde olduğu için fazla ceviz ister. Oradan geçen hoca, hakem olmayı teklif eder, çocuklar kabul eder. Hoca çocuklara, “allah’ın adaletini mi istersiniz, yoksa kulun adaletini mi” der.. çocuklar tereddütsüz, “allah’ın adaletini isteriz” derler.
Hoca ilk çocuğa 5 ceviz verir, ikincisine bir tokat atar, üçüncüsüne 2 ceviz, sonuncuya bir ceviz verir. Çocuklar şaşkın, “bu nasıl adalettir” derler. Hoca, “kulun adaletini isteseydiniz, ikişer tane verir, geçerdim. Ama siz, kendi adaletinizi kendiniz yaratmayıp, her şeyi allah’tan beklediniz. Kurban olduğum da, işlerini böyle çözer, hesabı sonraya bırakır”, der.
Özetle, bu soruları dünya tarihinde ilk kez biz sormuyoruz; ama cevabı bulmak için biraz içimize dönmek, biraz da başka insanların ne dediğini okumak gerekiyor olabilir.
cevap basit: iyiliği bildiğin halde neden kötülük yapıyorsun? egona hırsına öfkene yani, nefsinin zalim arzularına boyun eğerek içinde var olan vicdanı adaleti merhameti ahlakı ve iyiliği görmezden geldiğin için. bu senin yok olduğunu gösterir mi? hayır sen varsın ve seçim hakkını ve özgür iradeni bizzat sen kullanarak hayatını yine sen şekillendiriyorsun. aynı şekilde senin dışında gelişen ve müdahale şansın olan olaylarda sorumlu davranarak eğer kötülüğü engellemiyorsan yine aslında bizzat sen sorumlusun. bunda Allah'ın suçu ne ey insan?
ha sen cennet arzuluyorsun öyle mi? kardeş burası dünya, cennet değil. öyle bir dünya yok. dünya böyle. işine gelirse, hoşuna giderse, canın isterse..
insan kendi üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmediği gibi üstüne bir de kötülükler ekleyerek hemde bir de üstelik kalkıp Allah'ı suçluyorsa ee pes artık yani, yuhhh..
dünyayı bu hale insanlar getirdi. sen kalkıp da cenabı hakka karşı "ee, mademki sen de kötülüğü yaratmasaydın" dersen, ahmaklık edip sadece kendi kelleni kaybedersin. sen yaradan mısın ki düzeni eleştirip rabba kafa tutuyorsun? senin konumun ne ya, bana bi bunu söyle önce. sen kul değil misin? madem düzenin farkındasın, o halde rabbın da bilincindesin demektir. Allah yoksa, onun koyduğu düzeni niye eleştiriyorsun, ey akılsız insan. derdin düzen mi yoksa Allah mı? hangisi? bence senin derdin ne biliyor musun insanoğlu, senin sorunun kendinle baş edememen ve suçu o nun üzerine atman. klinik vaka. sen işini yap, o işini gayet iyi bilir. senin görevin onun işine burnunu sokmak değil, kendi işine bakmak. ilahlık yapma ahmak insan..