şah damarımdan yakın olman yetmez bana
seninle yalnız sana malum bir mekanda
sözlerin, gözlerin ve hislerin
ve dokunmanın dahi ötesinde
beni üflediğin gibi tekrar karışsak olmaz mı?
kalbim seni hakkıyla hissedemez
zihnimse bir zerreni tefekkür edemez
yağsa da rahmetin küflü ruhum nasıl anlar
karanlık bir oda içim neyi gösterecek aynalar
seninle kavuşmamız dışında her şey sıradan
sen bilinen ve bilenmeyen her şeyi yaradan
güneşi, ayı, yıldızları, rüzgarı ve tabiatı
ol deyince nasıl oldurdun şu kainatı
heran havayı tutup ciğerime emziriyorsun
uykumda bile beni rüyalarda gezdiriyorsun
haberim yok kalbim avucunda kaç kez çarptı
evet bir tabut imiş sana kavuşanların tahtı
maalesef seni anlamak için akıllar biçare
affet bizi affet, bilmiyorum başka bi çare..
çok değil 200 yıl sonra dünyanın her yerinde şizofreni belirtisi olarak tanımlanacak. 100 yıl önce ırkların farklı olduğuna inanılıyordu, bugün farklı olmadığı biliniyor. yarın da değişmez sanılan şeyler değişecektir.
Kul sevgisi, yada ergenlik döneminde karşı cinse duyulan aşkla karıstırılmaması gereken bir duygudur.
Allah aşkı; onun hükümlerini en iyi şekilde yerine getiren, ilmiyle amel eden, korkuyla umut arasında kalbe doğan bir duygudur. Ne kadar ihlaslı salih amel, o kadar yüksek aşk demektir.
Allah la ahbap olduklarını söyleyen, onunla nazlanıp kustuklerını söyleyen, enel hakcı sözde tasavvufcuların duyguları ilahi değildir. Çünki peygamberlerin bile itaatkarlığından bir an bile gaflete düşmediği bu yolda kimse Allah a kanka vari bir yaklaşımda bulunamaz.
allah aşkı ne yazik ki siyasi partilerle ilişkilendilmiştir. kul hakki yemekten sol defteri yere çökmüş insanlar bu duyguyu başarili bir şekilde sömürebilmektedir.