aşırı uzun ama faydalı bilgiler içerdiğini düşündüğüm bir yazı oldu. sonuna kadar okumanız dileğiyle...
müslüman her insanın yaptığı güzel bir eylem.
büyük ihtimalle din hanesinde müslüman yazıp "ate" olan bir insanın kulaktan dolma bilgilerle islam inancına sataşıyor. ben bu yazımda bundan bahsedeceğim.
1) Allah'ın indirdigi Kur'an-ı kerim'de kadının sesini kimse duymasın diye birşey yok. kocanız dışındaki erkeklerle konuşurken o erkeklerde kendinize karşı istek uyandıran sesle konuşmayın diye bir şey var. birbirinden ne kadar farklı değil mi?
2) "Eşleriniz sizin nesil yetiştiren harstır(tarlanızdır). Tarlanıza dilediğiniz şekilde varın. Kendiniz için ilerisini düşünerek hazırlık yapın. Allah'ın haram kıldığı şeylerden korunun ve O'nun huzuruna varacağınızı iyi bilin. (Ey Resulüm)! Mü'minleri müjdele!" (Bakara, 2/223)
Rivayet olunduğuna göre Yahudiler, bir kimse karısının önüne arkasından yaklaşarak cinsel birleşmede bulunursa, doğacak çocuğu şaşı olur, derler ve bunun Tevrat'ta olduğunu söylerlermiş. Resulullah (asm)'a bu aktarılmış, "Yahudiler yalan söylüyorlar." buyurmuş ve bu âyet inmiş: "Ey erkekler kadınlarınız sizin tarlanızdır..."
HARS: Aslında ziraat gibi ekin ekmek demek olup ekin yeri, ekilecek tarla anlamına isim de olur ki burada bu mânâdadır. Bu ifade ile kadının kadınlık organı bir yere, erkeğin spermi tohuma, doğacak çocuk da bitecek ürüne benzetilerek bir istiâre yapılmış ve bununla Allah'ın emrettiği ekin yeri açıklanmıştır ki anlam şu olur:
"Kadınlar sizin ekinliğinizdir, siz onlara insan ve Müslüman tohumları ekip ürün olarak nesil, döl yetiştireceksiniz. Öyle ise tarlanıza (tarla anlamı unutulmamak ve ekin yerinden olmak şartıyla) dilediğiniz taraftan, hangi pozisyonda isterseniz gidiniz. Ve bununla birlikte kendiniz için ilerisini gözetip ona göre ihtiyatlı bulununuz, sadece şehvetinizi söndürmekle meşgul olmayıp geleceğiniz için salih ameller ile hazırlık görünüz. Ve Allah'a isyandan sakınınız da eğri yola gitmeyiniz. Ve biliniz ki, siz mutlaka Allah'a kavuşacak, O'nun huzuruna çıkacaksınız. Dolayısıyla yüzünüzü güldürecek şeyler kazanın da rezil olacağınız şeylerden kaçının."
(Elmalılı M. Hamdi Yazır, Kur'an-ı Kerim Tefsiri)
3) ilk taraf miras ikincisi ise evlenme konusu var! bağlantıyı çözemedim ama açıklayayım. islam'da erkek evleneceği kadına bir miktar mehir verir ve bunu evlenince isteyemez, evlilikte kullanmak için eşinden isteyemez. yani bu paranın veya malın kullanım hakkı kadına aittir. bu her evlilikte böyle olur ve erkekler kardeş eşine mal verir, kız kardeş ise mal alır. böylece eşitlenmiş olurlar. aslında erkek aleyhine olduğu görülür. kur'an- kerim'de de evlendirme konusunda zorlama yoktur ama evlenmenin daha hayırlı olacağı ile ilgili bir telkin vardır.
ilgili konu ile ilgili ayrıntılı bir yazı için: http://www.fetva.net/yazi...sini-ongoruyor-neden.html
4) "Onlar ki, müminleri bırakıp kafirleri dost ediniyorlar; onların yanında izzet ve şeref mi arıyorlar? Oysa izzet ve şeref, tamamıyla Allah'a aittir." (nisa/139)
6) islâm bunu getirmemiş, mevcut uygulamayı belli şartlara ve hukuka bağlayarak devam ettirmiştir. Devam ettirirken de iki durumu birbirinden ayırmış gibidir: a) Henüz evlenmemiş olanlara -bu âyette- bir kadınla yetinmelerini tavsiye etmiş, birden fazla kadınla evli olanlar için adalete riâyet edememe tehlikesinin bulunduğunu, bundan uzak kalmanın en uygun yolunun ise bir kadınla evlenmek olduğunu dile getirmiştir. b) 129. âyette ise birden fazla kadınla fiilen evli olanlara hitap etmiş, birden fazla kadın arasında adalete tam riâyetin mümkün olmadığını bir kere daha hatırlattıktan sonra hiç olmazsa adaletsizlikte, farklı ilgi ve muamelede ölçünün kaçırılmamasını istemiştir. 129. âyette şöyle buyurulmaktadır: "Ne kadar üzerine düşseniz de kadınlar arasında adil davranmaya güç yetiremezsiniz; bari birine tamamen kapılıp da diğerini askıda imiş gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve Allah'a itaatsizlikten sakınırsanız bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, engin rahmet sahibidir."
* Dört kadınla evlenebilmek bütün mü'minler için bir "emir" değil, bazı durumlarda tanınmış bir hak ve "izin"dir (Ruhsat).
* Birden fazla (dörde kadar) evlenen erkeklere de eşleri arasında "adâleti temin etme" vazifesi yüklenmiştir.
* Savaş ve benzeri, erkeklerin toplu bir şekilde yok edildiği hallerde, bakıma muhtaç ve ortada kalmış kadınların şahısları ve toplum adına ne gibi zorluklar ve zararlarla karşılaşabileceği ortadadır. Geçimini bir şekilde temin etmesi gereken kadın hangi kapıya, ne yüzle müracaat edecek ve nelerle karşılaşabilecektir?!. Bunun tarihteki en güzel örneği, ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra Almanya'da yaşanmıştır.
* Erkeğin birden fazla evlenme hakkını kullanması, kadının nikâh esnasında ileri süreceği şartla kısıtlanabilir.
son olarak bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayalım! Allah'ın dinini kötülemek istiyorsanız öncelikle Allah'ın kitabını en az bir kez okuyun ki sonra küçük düşmeyesiniz.
düşünsene, adam allah'a inanmıyor. bu durumda hayatında ne yaparsa yapsın, hangi başarıyı elde ederse etsin, sonunda gireceği şeyin mezar olduğunun farkında bi'kere, ve onun için bu, yok olmaktan başka bir şey değil.
düşünsene, adam nereden geldiğini sorguluyor, darwin babanın ürettiği bir teoriye bel bağlıyor örneğin. o ne diyor, suların içine materyaller dökülüp karışmış da, sonra bunlar "tamamen şans eseri" ilk aminoasiti oluşturmuş, sonra bunlardan proteinler, derken koeservant denen ilk canlı olmaya aday materyal çıkıyor (ama bu aradaki bütün olaylar tesadüfi*). bu insan, buna ciddi ciddi inanıyorsa, değil maymundan, eşekten geldiğine bile inanır.
düşünsene, bu adam hayatının amacını sorguladığını? ne için gelmiştir dünyaya? ne yapması gerekir? yemek, içmek, sıçmak bir amaç mıdır? eğer öyle olsaydı, kafese kapattığımız insanların temel ihtiyaçlarını karşıladığımızda, tüm problemler çözülürdü. ama öyle olmuyor. insan aradıkça, sorguladıkça, bir girdabın içinde kaybolduğunu hissediyor. bunu, bataklıkta çırpındıkça batmaya benzetmek daha açıklayıcı bir analoji olur sanırım.
ama eğer adam, mutlak kudret sahibi bir yaratıcıya inanırsa, bu tip problemler ile uğraşması gerekmez. aslına bakacak olursan, şu ufacık dünyamızda dahi, bir puzzle'ın bir resmi oluşturabilmesi için, bilinçli birisinin birleştirmesine ihtiyaç duyuluyor. öyle ise, bu evrende sadece dünya'nın, güneş'in etrafında dönmesini dahi açıklamak, allah inancı dışında, gerçekten imkânsızdır.
son olarak, allah'ın ezelîliğini ve ebediyetini sorgulamak ve sınırlarını tasavvur etmeye çalışmak gereksiz ve imkansızdır. çünkü insan fani hayatı boyunca sonsuz kavramına asla tanıklık etmezi edemez. üstelik, insan zihni de sınırlıdır (sonsuz iq diye bir şeyin olmadığını göz önüne alıyorum).
tüm bu sebeplerden dolayı, allah'a inanmak, insanın iç huzurunun ve sıkıntısız bir haayat yaşayabilmesi için temel gerekliliklerindendir. hiçbir şeye değişilmez.
saygı duyulması gerekendir. bence inançsız olmakta saygı duyulması gerekendir. kişi bağımsız vicdanı ve hür iradesi ile inanabilir veya inanmayabilir. Dinde zorlama yoktur. inananların gerici cahil olduğunu düşünüp onlara laf atan inançsız arkadaşlar madem eğitimli olduklarını düşünüyorlar, bilimin ışığında hareket ettiklerini söylüyorlar. saygı duyacak kadarda anlayışları olması gerektiğini düşünüyorum.
kısacası kişi inanabilir veya inanmayabilir. sorgulaması bize düşmez.
kimsenin tam manasıyla gerçekleştiremediği eylemdir.inanıyorum demekle olmaz.tamamen inanmak için dünyavi düşüncelerden kurtulmamız ve nefsimizi köreltmemiz gerekir.buna da nirvanaya ulaşmak ya da ermek deniyor.
kendinizi ve hissettiklerinizi sorgulayarak işe başlayabilirsiniz.
yaratılış sebebimiz değil. müslümanların yaratılış sebepleri sandıkları hz muhammed in o zamanki arap dünyasında önenmli ve güçlü bir put olan allah ı alıp içine sümer ve hristiyanlıktan şeyler ekleyip böyle birinin oldugunu söylemesidir.
allah zeus veya ra dan daha fazla gerçek değildir aslında.
allah ın arapçada anlamı il-ilah tan gelir tek tanrı demektir. yani özel isim bile değil aslında bir sıfat.
gerçekten inanıldığında insana manevi bir güç veren, zorda kaldığınızda mutlaka size yardım edeceğini bildiğinizden kendinizi güvende hissedeceğiniz olaydır.