yumurta iyice gelişip, serpildi mi hiç aşağı, yukarı yönelmez, direkt insanın ortasından çıkar dışarı.
önce hafif bir öksürükle başlar, sonra kalp krizini andıran bir moda sokar, en sonunda da adamın gövdesini bödöff! diye pörtleterek dışarı çıkar. böyle de pistir bu zıkkım..
ha, bu arada bunların kanı yeşil ve asitlidir. değdiği yeri eritir.
fotoğrafını da verelim, görmedik demeyin;
bu, erişkin bir alien. muz kafasından kolaylıkla tanıyabilirsiniz.
(bkz: thierry mugler) parfümü.aşırı bir çekiciliği var.kendine bağlıyor resmen.arada buram buram size kokusu geliyor.kendi kendine baştan çıkabilirsin.hafif ama büyüleyici.
her kuruşuna değer
1979 yapımı kalbur üstü bir bilim kurgu filmi. bende beklediğim memnuniyeti yaratmadı. bu filmden önce star wars seri ile 2001 a space odyssey filmlerindeki mükemmelden öte görüntü kalitesini gördükten sonra bu film bana daha bir bayat geldi. belki ilk bu filmi izlemiş olsaydım her şey daha farklı olabilirdi. bu dezavantajlara rağmen Sigourney Weaver standart üstü oyunculuğu filmi kurtaran ana etmendir.
"uzayda çığlığınızı kimse duymaz." 1979 yapımı vurucu filmdir, külttür üstüne gelmez.
ortada alien adı verilen yaratığa karşı kendinizi güvende hissetmezsiniz. bir de cyborg amca vardır, ismini unuttum çok sinir bozucudur. radarda alien'ın sesini duyar ve göremezseniz bile, çaresiz bir şekilde sonucu beklersiniz filan.
bilim kurgu severler için sigourney weaver ı, daha doğrusu ellen ripley karakterini efsaneye dönüştüren filmdir. filmin çekildiği tarihte henüz adı konmamış olsa da alien olarak bilinen xenomorph da filmin kötü adamı olarak bir anti kahramana dönüşmüştür.
james cameron'un devamını çekmeye kastırıp içine sıçtığı, yüzüne gözüne bulaştırdığı nefis film. gerçi fazla sövdük adama, "ridley scott dururken senin üstüne vazife mi" diye... ama meğer ridley abi sonrasını değil, öncesini çekmeyi koymuş kafasına.
dönemin filmlerinden star wars ile karşılaştırıldığında biraz daha gerçekçi olduğu söylenebilir.
insanoğlunun uzayı bir hayal olmaktan çıkarıp benimsediği, uzay gemilerinin makinelerin yaratıkların normal karşılandığı bir çağ anlatılmıştır.
Hollywood korku sineması en güzel ürünlerini, soğuk savaş döneminde verdi. Sovyetler'e karşı duyulan korku, uzayı keşfetme çabaları sırasında nelerin beklediğini bilmemenin getirdiği ürküntü, Vietnam travmasıyla ve yavaş yavaş yaldızı çıkmaya başlayan "Amerikan baptist yobazlarının" da birleşimiyle en güzel korku sineması örnekleri 50-60-70'lerde beyazperdeye indi. Aslında en az Bin Laden kadar yobaz olan amerikalıların kötü kızlar her yere iyi kızlar cennete gider temalı Texas Chainsaw Massacre'sı Halloween gibi bir başyapıtla doruk yaptı.
O tarihe kadar da yüzlerce "xenophobia" (yabancı korkusu) temalı uzay istilası şu bu filmlerinin doruk noktası ise 1979 yapımı Alien oldu. Açılış tam Star Wars; sonrası 2001: Space Odyssey. Jaws'ın uzay versiyonu da denebilir. Ama en çok ilham aldığı film hiç şüphesiz ki The Thing (evet bu Thing'in orijinali 1951'e kadar gider).
Uzayın derinliklerinden gelen çağrıyı herkes SOS olarak yorumluyor. Yoksa o "gelmeyin" anlamında bir ikaz mı?
Filmin bu kadar etkileyici olmasında "tempo"yu çok başarılı bir şekilde kurgulamasının çok etkisi var. Alien bekliyor, Alien büyüyor, Alien saklanıyor, Alien sabırlı. Filmin ilk 45 dakikasında hiçbir şey olmuyor, sadece uğursuz bir beklentiyle tonlanmış mürettebat geyiği, oraya buraya dalmalar, çıkmalar, yemekler, kahkahalar...ama arka fonda bir şeyin beklediğini hissediyorsunuz, biliyorsunuz.
Filmin bu başarısındaki bir başka etken de Ripley karakteri. Ripley sadece kadın olmakla dikkati çekmiyor; aynı zamanda soğuk ve mantıklı bir karakter Ripley; Alien'la ilgili romantik düşünceleri yok, onu alıp dünyaya götürmek gibi hayaller kurmuyor: 24 kodlu Özel Emir'e (yabancı yaşam formunu dünyaya getirin, diğer tüm öncelikler iptal) verdiği cevap kısa ve net: onu nasıl öldürürüz?
Hafif android görünümlü Sigourney bacının olağanüstü performansını da es geçmemek lazım. Nasıl Jamie Lee Curtis Halloween'a can verdi, Alien da Sigourney'siz olamaz.
Bu film bugün çekilseydi şöyle gelişirdi:Uzay gemisi gezegene iner, yumurtalar keşfedilir, ardından yaratığın beş altı kişiyi aynı anda paramparça ettiği, ortalığın kan banyosuna döndüğü sahnelere geçerdik (Alien 4: Resurrection). Ama Ridley Scott, tıpkı Stephen King gibi. Korkunun asıl görünmeyen tarafta olduğunu biliyor. Kovalarla akan kan, uçan kafalar değil korkunc olan: Esas korkutucu olan dolapta, karanlığın içinde sizi gözetleyen umacı.
Alien'ın John Hurt'un gögsünden fırladığı o ünlü sahnede tam bir falik (erkeklik organı) şeklinde olması tesadüf mü? Yaratığın ağzının tam bir vajina şeklinde açılmasına ne dersiniz?
Alien, The Shining, Psycho "the Exorcist" gibi daha popüler nesildaşlarının gölgesinde kalmış olabilir ama gelmiş geçmiş en iyi korku filmleri arasında kesinlikle ilk üçte, duruma göre de en üstte. Xenophobia türü filmlerde ise henüz rakipsiz.
Filmin gayet güzel ve görsel efektlerin de zamanın ötesinde olmasına rağmen öncesinde çok övüldüğünden dolayı bende hayal kırıklığı yaratmış olan filmdir. Daha derin bir film beklerdim.