şia'nın zamanla nasıl yozlaştığını ve amacından saptığını eleştiren bir ali şeriati eseridir. yazara göre; yüzyıllardır devam etmekte olan mezhep çatışması aslında Safevî Şiiliği ve emevi sünniliği sebebiyle ortaya çıkmıştır. ikisi de mezhepleri kendilerine göre düzenleyerek yozlaştırmış, kurumsallaştırmıştır. sunni ve şii'lerin aralarında büyük farklılıklar olmasına karşın, bu uğurda yapılan katliamların sebebinin bu farklılıklar olmadığını, emevi ve safevi anlayışının tek etken olduğunu savunur.
yine yazara göre; safevi anlayışı tamamen hz. ali yolundan sapmış ve gerçek şii düşüncesine zarar veren, sapık bir ideolojidir.
Ali Şeriati'yi ali şeriati yapan eserlerden biridir. Bir sosyolog olması ve din sosyolojisi, dinler tarihi hakkında ciddi çalışmaları olması bu eseri kaleme almasında temel etkendir. Tamamı ile belli noktalarda kritik düşünmüş; alışılageldik mezhepsel taassup bir kenara bırakılarak işin iç yüzü ortaya serilmiştir bu eserde.
Tabi ki belli noktalarda kadim bir tarihe ve kültüre sahip olan ''iranlı'' olmanın etkisini üzerinden atamamış; kendi tabiri ile;
taassubundan kurtulamadan sahabeler hakkında tarihsel olarak karşılığı olmayan isnadları kullanmaktan geri durmamış; bazı noktalarda ise akidevi bağlamda ciddi hatalar yapmıştır. Hatta bu konu ile alakalı Ali Şiası Safevi Şiası kitabını yayınlayan yayın evi bu bağlamda bir uyarı olması açısından ''yayıncının notu'' bölümünde şu uyarıyı yapmaktadır;
--spoiler--
Ancak Şeriati, her ne kadar Ali Şiası Safevi Şiası ayrımı yapsa ve safevi şiiliğini eleştirse de eleştirdiği düşünceden bütünüyle kurtulamamış ve söz konusu etkilerle Sünni dünyanın kabul edemeyeceği kimi düşünceler serdedebilmiştir. Sahabeler hakkında kullandığı ifadeler hoşgörü sınırını zorlayan kusurlar olarak değerlendirilebilir. Ayrıca yaşadığı çağ ve çevrenin etkisiyle Fransız sosyalistlerinden etkilendiği ve kimi yorumlarında bu etkinin izlerinin görüldüğü de söylenebilir.
Ali Şeriati'nin her insan gibi hata edebileceğini, hatalarının ve sevaplarının sadece kendisini bağlayacağını okuyucunun takdir edebileceğine inanıyoruz. .... Yayın evi olarak, ölçümüzün yine yüce Kur'an'ı Kerim ve onun numune-i timsali olan Hz.Muhammed (s.a.v.) olduğuna inanıyor, Şeriati de dahil bütün insanların bu ölçüler içinde değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Onun her görüşünü onaylamadığımız halde eserlerini yayınlıyor, ama katılmadığımız görüşlerine de müdahale etmeyi uygun görmüyoruz.
--spoiler--
gibi bir uyarı ile muhtemel olarak sünni okuyucunun duygularını teskin etmeye çalışmışlardır.
Kitabın genel bir değerlendirmesini yapıp bölüm bölüm değinmek istiyorum, ilk değerlendirmelerden sonra. Kitaba genel olarak baktığımızda Şeriati'nin düşüncesindeki Hz.Ali ile 7. yüzyılda arap yarım adasında yaşan Ali arasında yakından uzaktan bir alaka olmadığını düşünüyoruö. Safevi şiasında ya da Sasani şiası'ındaki Ali algısı ile arap yarım adasındaki Ali arasında alaka olmaması gibi bir şey bu. Peki neden? Neden alaka yoktur bu ''Ali'ler'' arasında? Sebebi de şudur ki;
Ali Şeriatı islam ve Şialığa yeni yorumlar getirerek islama yeni fikri boyutlar kazandırma çabasındaydı. Şeriati'nin kafasındaki rol model Ali adeta Marks'a hulul etmiş biriydi. Marks'ı da bir kenara itelim, daha erken zamanlara gidelim, belki de Ali onun nazarında kurumsallaşmış Pers Medeniyetinin dini olan Zerdüştlüğün karşısına dini-siyasi bir aktivite olarak dikilen sosyalist zerdüşt reformcu Mazdek'tir.
Çünkü uygulamadaki pratikler açısından Muaviye düzeni kurumsallaşmış bir Pers Medeniyeti ise Ali'nin Sıffin'deki ya da sonrasında Ali adı etrafında cereyan ancak sadece Ali adının bir tabela olarak kullanıldığı ''şia'' başkaldırılarındaki tavır; Mazdek'in ki ile özdeştirilebilir onun nazarında. Malum, Pers, Sasani ve kadim iran medeniyeti... Bu bir insanın islam gibi bir cevher karşısında bile silip atamayacağı; ondaki etkileri göz ardı edip ''islamileştirmekten'' geri durmayacağı bir kültür havzası. Bir bakıma dini nitelikli şovenizmde denebilir buna. Şeriati ise bundan maalesef kurtulamamıştır.
Ali Şeriati'nin haklı olarak yerden yere vurduğu safevi şiası mantığı ise yine uygulamadaki pratikler açısından kurumsallaşmış Pers medeniyeti dini olan zerdüştlükteki, zerdüşt din adamları ve ruhanilerinin toplum üzerindeki etkileri ve onların güçlü olan toplumsal karizmalarının tartışılması, bu din adamlarının hakim olduğu düzende ezilen Pers halkını daha da yoksullaştırdığını savunması, bir bakıma safevi ruhanileri ile zerdüşt din adamlarını pratikte aynı mahiyette gördüğünün kanıtıdır. Çünkü aynı şeyi safevi ruhanileri de yapmıştı; nitekim halen daha eski pers hükümranlıklarının ilkel adeti olan bu ruhanilik günümüzde iran'da mollalar, ayetullahlar, huccetler ve taklit mercileri olarak kendini gösteriyor. işte Ali Şeriati'nin kavga ettiği safevi şiası buydu ama o safevi şiası asla ölmedi, aksine daha da güçlenerek dirildi. işte bu noktada Ali Şeriati'nin Ali'si arap yarım adasındaki Ali'ye tevil yoluyla belki de amaç-araç birliği yoluyla bağdaştırılmaktadır Şeriati tarafından.
işte sırf bu yüzden Ali'nin Sıffin'deki duruşu, Huseyn'in Kerbela başkaldırısı, bir bakıma Şeriati'nin kafasında mazdek isyanıdır. Mazdek aslında Ali'dir. Ali'de Mazdek. Zulme isyan, haksızlığa isyan, adaletsizliğe isyan, aşağılanmış ve geçmiş dönemde ''soylulukla'' övünen bir halkın, Firdevsi'nin değimi ile;
--spoiler--
ez şir-i şotur u hordeni sosmar
arap ra becayi reside est kar
ki tac-i kiyani konet arzu
tufu ber tu ey ger dun-u felek tufu
--spoiler--
yani;
--spoiler--
deve sütü içip çekirge yiyen arap, işi o raddeye getirdi ki, kayzer tacı giymek istiyor. tuh sana ey feleğin çarkı
--spoiler--
sözleri ile açığa vurduğu isyan. isyanın içindeki kaybedilmiş topraklar, inançlar, maneviyat; kadim kültürün mirasını koruyamamanın acısı ve nicesi. Ali'nin isminin ardına saklanmış bir isyan. Belki de ''Arap Muhammed'e'' isyan.
Tüm bunlar olurken safevi ruhanilerinin var olan temellere göre şekillendirdiği safevi şiiliği ahkamı öyle bir anda ortaya çıkmamıştır. Zaten bunu kitapta kendisi de dile getirmiştir. Şeriati'nin çoklukla ''bilimsel'' olduğunu savunduğu ''Ali şiası'' alimleri döneminde bunun temelleri teolojik olarak bir anlamda atılmıştı. Sufi Safevi dergahı mensubu ''şialar'' ise bu temelin üstüne bir kat daha çıktılar; nefret ve tefrika dini... Yani Ali Şeriati'nin kavga ettiği din. Her ne kadar bunun temellerini Ali Şeriati'nin safevi şiilerine karşı her daim övdüğü ''Ali şiası'' denen kesim belli oranda atmış olsa da. Ali Şeriati bunları belli ölçüde kayırıyor olsa da. Ali Şeriati bu kitapta belli durumlarda ilke sorununa düşmüştür. insani bir durum aslında, hiçbir ferd ''yoğurdum kara'' demeyi makul görmez kendi adına, toplumlarda birer ferd olması sebebi ile, aidiyeti olduğu o ''kadim'' halkı küçük düşürmeme; günah keçisi safevi ruhanileri üzerine oynama konusunda Ali Şeriati etkili bir üslup kullanmıştır kitabında. Çoğunlukla haklı olduğunu ise vurgulamak doğru olacaktır.
Şeriati kuşkusuz bir bilim adamı olmasının yanında ideologtur. Onun ideolojisi aslında ideolojik bir kavgası olmayan Ali'nin üzerine Mazdeki ve belli oranda Mani'yi katması, bununla islami bir versiyon çizmiş olmasıdır. yani Ali şiası versiyonu; ama Şeriati'ce.
Kitap ile ilgili ilk değerlendirmelerim bunlardır -devamı gelmek kaydıyla- okumayan arkadaşlarımızın mutlak surette edinmesini tavsiye ederim. ideoloji-din eksenindeki güç devşirme kavgalarını ve islam'ın özünün bunlardan teberri olduğunu görmeleri açısından güzel bir örnektir ali şiası safevi şiası.