filmlerinde özellikle katili seyirciye önceden gösterirken, iyi kahramanın bilmemesi yüzünden yaşadığı stresi yansıtmayı seven film yönetmeni. Genel olarak filmleri aynı çizgide ilerlerken; Kuşlar ve Sapık gibi bu çizginin dışında kalan filmleri de mevcuttur.
hitchcock ciddi şekilde alman ekspresyonizminden etkilenmiştir. bunda gençliğinde almanya'da çalışmasının etkisi olmuştur muhakkak.
alman ekspresyonizmi nedir derseniz,
dial m for murder'ı izleyin. polisin, demir parmaklığı olduğu için katilin kaçmasının olanaksız olduğu bir pencereden söz ettiği bir sahne vardır. pencere gösterilmez. parmaklıkların gölgesi duvara yansıtılır.
ahanda bu alman ekspresyonizminin tipik bir göstermeden anlatma tarzıdır.
sevdiğim yönetmenim. mim konulan hemen her filmini izledim. ayrıca 1920'lerden itibaren başlayan kariyerinde çektiği bütün filmler de arşivimde bekliyor.
uygun bir zaman geldiğinde 49 filmin hepsini sırayla izleyip bu yönetmenimiz hakkında çok detaylı ve doyurucu bir inceleme yazısı yazmayı planlıyorum.
tabii ki ulu sözlük çöplüğünde yapmayacağım bunu. büyük ihtimalle ekşide yazacağım. günün birinde ekşi sözlükte alfred hitchcock başlığında aşırı uzun bir inceleme yazısı görürseniz bilin ki onu yazan kişi benimdir.
çekilmesinin ardından sinemadaki kamera çekim tekniğine yeni bir tarz getirmiş olan film:
rope (1948; ölüm kararı), hitchcock’un ilk renkli filmi.
bir apartman dairesinde geçer ve bazılarının süresi on dakikaya varan toplam onbir çekimden oluşan film...
çekimler arasındaki ustaca geçişlerle, kesintisiz tek bir çekimden oluşuyor hissini verir. çok dikkatli değilseniz seyrederken farkedilmez ve sanki bir tiyatro seyreder gibi kesintisiz devam eder.
seyirci merakını onun kadar gıcıklayan az yönetmen vardır; ilk olarak kiracı filminde sahne doldurmak için gözüken hitchcock, sonradan çektiği neredeyse bütün meşhur filmlerinin sadece tek bir sahnesinde fakat anlık olarak gözükmeye başlar; bu durum bazı zamanlar öyle bir merak saiki uyandırır ki, sinemalara akın eden kalabalıklar onun sadece tek, bir kare içinde kimi zaman anlık olarak gözüktüğü yeri bulmak için biribirleri ile yarışırlar. bu hadise adeta hitchcock ile seyirciler arasında bir köşe kapmacaya dönüşür. evet, seyircideki keşif merakını kışkırtmak tam da budur diyebiliriz.
hitchcock bu işi adeta bir bulmacaya dönüştürür ve uzun zaman boyunca her filminde bu mevzu başlı başına bir hâdise olur; mesela cinayet var isimli filminde, bu tek kare, iki aktörün elinde tuttuğu bir parti fotoğrafındaki “şampanya içen şişman adam”a kadar ilerler. vesair...
Sinema bilgisi en yüksek yönetmen desem, yanlış olmaz sanırım. aynı zamanda, nickimin esin kaynağı olur kendileri. Sette genelde 'mr. hiçkok' derlermiş kendisine, bir belgeselden sonra bu nicki almaya karar vermiştim.
'Sinema, sıkıcı yerleri makaslanmış hayattır' demiştir kendileri. bazen görüyorum, sinema'yi anlamak için onlarca kitap okuyan insan var, (ki ben de bunlardan biriydim) buna gerek yok. bay hiçkok'un şu lafı, aslında sinema üstüne söylenebilecek her şeyi tek cümle ile özetler.
öylesine özel bir yönetmendir ki, filmleri zamana direnir, her döneme ait filmler yapar çünkü. Sadece duş sahnesi ilgisini çekti diye sapık filmini yapmıştır mesela.
sinema üstüne okumalar yapan, sinema'yı öğrenmek isteyenlere tek tavsiyem, plan plan bay hitchcock'un filmlerini izlemeleri, incelemeleri olacaktır.
Ayrıca, 'yumurtalardan korkuyorum. O hiçbir deliği olmayan, yuvarlak beyaz şeyler' lafı ile de her zaman gülümsetir. (bkz: swh)