filmi için ilham verici bir karakter arayan yönetmenin; sistematik bir şekilde yazmak yerine yaşamayı seçmesi sonucu; Ferrara, Portofino, Provence ve Paris'i yaşarken; kadın merkezinde kurguladığı dört hikaye ile çıktığı içsel yolculuğun filmidir. sinema tarihinde kadını anlayıp, anlatabilmiş özel yönetmenlerden, michelangelo antonioni'nin tabiriyle; kimsenin asla görmediği, kesin ve gizemli gerçeğin, hakiki tasviri ya da hayali boyunca yapılan bir içsel yolculuğa bizleri çağıran bir eser.
filmin girişinde ilham avına çıkmış yönetmenimiz malkovich'in ağzından dökülen kelimeler; hem filme, yani oluşturdukları hikayelere yönetmenimizin bakış açısını çok güzel anlatmakta hem de antonioni'nin harikulade şaheseri blowup'a feci selam çakmakta:
''Film çekimlerinin ardından, çok yorgun düştüğüm halde,hemen bir sonraki filmi düşünmeye başlıyorum. Yapabildiğim en iyi şey bu. Biten projelerin peşinden, bir sonrakinin formatını planlamaya başlıyorum. En zoru ise, insanın dikkatini dağıtan stresten kurtulabilmek. Karanlık ve sessizliği harmanlamalısınız. Karanlıkta gerçek aydınlanır, sessizlikte ise seslersanki gaipten gelir. inanıyorum ki, bizleri ileriye taşıyan, kendini herşeyin içinde var eden şey, hayatî önemdeki yaratıcılıktır. Hayatın doğmasını sağlayan yaratıcılık. Geçmişi yaratmış olan ve geleceği de yaratacak olan yaratıcılık. Bizler ise, en fazla yakın gelecekte kalacağız. Ve dünya ile birlikte değiştiğimizi düşünerek, kendimizi kandıracağız. Ancak korkarım ki, değişmeden hep aynı kalacağız. Yaratıldığımız ilk anda olduğu gibi. Bunları neden anlattığımı bilmiyorum. Beni yanlış anlamayın, bir filozof değilim. Tam tersi ben sıradan bir insanım. Gerçekliği, onu reddettiğimde keşfediyorum. Çevremdekilerin fotoğraflarını çekip, onları büyütüyorum. Arkalarında saklananı bulmaya çalışıyorum. Profesyonel hayatım boyunca başka birşey yapmadım.''
filmde john malkovich'in; portofino'da babasını 12 yerinden bıçaklamış güzel kadınla tanıştıktan sonraki; şu itirafı da çok hoştur:''Buraya kahraman bulmak için geldim, ama bir hikâye buldum. şimdi ise bu hikâye, beni rahatsız ediyor...'' yani portofino'da dalida'nın aksine aşk yerine hikaye de bulunabilirmiş.malkovich'in sophie marceau bunu* söylerkenki yüz ifadesini görmek da oldukça komikti.
tabii marcello mastroianni'yi cezanne manzarasını yeniden yorumlayan bir ressam olarak görmek de hoş ötesiydi. evet her şeyin taklidini yapıyoruz, kadının dediği gibi belki de ressamımızın dediği gibi gerçeğinden daha ucuz olduğu için taklidini yapıyoruz...
ve paris'te, inka rehberinin hikayesini anlatarak; newyorklu ama paris'te yaşayan, evli bir adamı kendine tutkuyla bağlayan, italyan hatunun hikayesi de ilginçti. inkaları nelere alet ediyorlar insaf.*
kadının hayalgücü ve yaşanmışlıkla birleşmiş koku hafızası üstüne antonioni'nin iki hikayede yaptığı vurgu da harika.
ferrara'da geçen ilk hikayeden:
--spoiler--
erkek:Dikkatini çekti mi, artık hiçkimse güneşin batışını izlemiyor? Belki kasabadakiler de böyle yapıyordur. Fakat ne zaman iş dolayısıyla şehir dışına çıksam,her zaman büyülenmiş bir şekilde güneşin batışını izlerim.
kadın:Sesleri asla diğer seslerden ayırdedemezsin. Örneğin, denizi ele alalım. Sonuç olarak onu duyamıyorsun. Ama o sesi dinlemekten de kendini alamıyorsun.
erkek:Bu garip. Biz, her zaman birilerinin hayalinde yaşamak istiyoruz.
kadın:Belki bu aşkın bir gizemidir.
--spoiler--
--spoiler--
kadın:Artık hiçkimse konuşmuyor.
erkek:Gözler her zaman doğruyu söyler. Gerçek sözler, insanın içinde saklıdır.
kadın:Birazını dışarı çıkar.
erkek:Pekâla. Bir büyünün etkisine girdiğimizde bir çeşit esareti arzulayabiliriz. Mesela, şimdi senin sessizliğinin esiriyim.
--spoiler--
--spoiler--
erkek: daima arkanda bıraktığın bir şey vardır.
kadın: kahve telvesi gibi.
--spoiler--
--spoiler--
kadın: kelimeler yazarken bile iyi hissettirir. bir kadın onları umar, daima.
--spoiler--
--spoiler--
aptallığından ya da aptalca gururundan dolayı; hiçbir zaman sahip olamadığı kızı sevmeye devam etti.(kızın adının carmen olması da çok manidar sanki.)
--spoiler--