sakallı olunca leptopumdan kafamı böyle yatar pozisyonda kaldırıyorum ve sakallarım ekrana yasıyor, o an kasılmayla yüzüm sıkışmış bir hal alıyor, işte tam o esnada biri kafama çekiçle vura vura beni sanki geri çekiyor, ya da kafamı kaldırmamı istemiyor.
acı çekiyorum tabi sonra boynumu dik tutmamayı öğreniyorum çünkü o kasıntı yüzüm bana hep birinin kafama çekiçle vurduğunu hatırlatıyor.
bu da bir alışma bence.
sevdiğim bir durum alışmak. kabulleniş durumunu bile seviyorum. alıştım artık boşver cümlesinde ki kabulleniş, aslında yeni bir umudun bekleyişidir kimi zaman. inandığın inançlara göre , alıştım sabrettim bak , artık benide gör allah'ım demektir belkide.
alışmazsan , alıştırırlar hesabı. böyle bir duygu yükü olmazsa, çatlardık , patlardık sonuçta. hayat nasıl olsa alıştırır diye , alışmaya çalışmayı bırakmamak lazım. sonuçta herşey sizde bitiyor. kontrol sizde olsun.
sanırım sevgi alışmakla başlıyor.
alışmazsan sevgiye dönüşmüyor veya bizim sevgi sandığımız his alışkanlıktan öteye geçemiyor.
ikisinin arasında incecik bir çizgi var ve farkında olmak çok zorluyor.
“insanın en büyük laneti” demişlerdi alışmaya, galiba öyle.
alışamam dediğiniz şeylere günün birinde alışınca, geriye dönüp baktığınız zaman aslında o kadar da, sevmekten çokta zor bir durum değilmiş diyebileceğiniz durum. alışmak her zaman için duyguları yitirmek değildir. çünkü alışmakta bir duygu durumu bir yerde.
Benim için unutmak en büyük kayıptır. Alışmak yanında tatlı bir özlem de barındırır. Bu nedenle; özlem dozu aşılmadığı sürece eski hevesleri hatırlamak insanı her zaman mutlu etmez mi?
düşündüm de insanın alışamayacağı şey yok galiba.
neyi yapmam diyorsan yapıyorsun.
ne için büyük konuşursan kendini o durumun içinde buluyorsun.
ve hepsine alışıyorsun.
Alışmak; bir işi tekrarlayarak kolaylıkla yapabilmek, yadırgamaz duruma gelmek, bağlanmak, bağımlılık kazanmak, sürekli ister olmak, ehlileşmek gibi bir çok manaya tekabül ediyor.
Zira ben kendiminkilerden bahsedeceğim sabah gözlerim kapalıyken sokaktan geçen Selin ablanın topuklu seslerini, ondan biraz sonra halil amcanın çöp arabasını sürükleyiş seslerini duyarak saatin 6:25-30 arasında olduğu, 7:00 da uyandığımı duyunca abimin koşarak evden çıkışından diş macunumu ortasından sıkılmış vaziyette bulacağımı, bu saatlerde evde hummalı titiz bir çalışma başlamışsa misafir geleceğini, normalde 8:00 da durakta olan Aykut abi 8:45 te geliyorsa yengeyle sorun yaşadığını, Süleyman dedenin yaz kış dinlemeden evinden 9:15 de çıkıp 8 km yürüdüğünü ve bunu öğlen saatlerinde tekrarladığını, gözlerim kapalıyken resim çizip yazı yazabiliyor olmam ve buna nilüfer teyzenin beni her gördüğünde şaşırması, mehmet amcanın saçlarının yer çekimine karşı gelişi sinirli olduğunu, ne zaman o beldeye gitsem istemeden kendimi o barda buluşumu, ablam beni arıyorsa saatin 16:30 yakınlarında olduğunu hafta sonuysa paraya sıkıştığını ya da takılmak istediği, anlamına geldiğini biliyorum. Bunlar gibi milyon tane alışkanlığım var. güzel olanları burada söyleyemiyorum çünkü artık süregelmiyorlar, alışkanlık alıştırmak ehlileştirmek evcilleştirmek anlamına da geliyor evet sanırım bu kısmı güzel alışkanlıkları insanın elinden alındığında insanda vuku buluyor. Yeterince evcilleştiğime inanıyorum buradan artık ilgili birimlere duyurulur.