sivaslı,6. şehrin yazarı(sivas),cumhuriyet üniversitesi hocası,zaman gazetesi,aksiyon dergisi,cafcaf mizah dergisi yazarı...keyifli ve zekice bir uslubu vardır...hoca olarak biraz soğukmuş öyle derler...
olmaz alkan hocam. herkes kürtçeye demokratik açılım der de, osmanlıcaya demez. olsa olsa "şeriat geliyor, ülke elden gidiyor, gericiler bastı yetişin a dostlar" denir. osmanlı'dan böyle nefret eden bir gençlik yetişmişken bu kültür hamlesi atılmaz.
oysa ne şerefli bir adım olurdu, tıpkı okuyucunuzun dediği gibi; geçmişe açılım.
milliyetçiliğin ruhunu, inancını, savunduğu ne varsa her şeyi silip atmışsın alkan hoca. bir partinin tutumunu, tavrını eleştiricem derken, milli duygularına sahip çıkan ve bu ülkenin bekası için hiçbir mesuliyetten kaçınmayacak esas milliyetçileri harcamışsın. bir de onların sözlerine kulak veriniz. ne der bu milliyetçiler biliyor musunuz?
biz milletiz. benliğimize sahip çıkan bir milletiz. dış güçlerin veya içimizdeki hainlerin dayatmalarına aman vermeyecek kadar güçlü bir milletiz. bizi biz yapan, ayakta tutan milli hassasiyetlerimiz. işte şimdi, şu zamanda bunu yok etmeye çalışanlar var aramızda. milliyetçiliği faşizimle eşdeğer tutup, hedef tahtasına bizler oturtulmak isteniyoruz.
ve bizim tek bildiğimiz demeyeceğim, bizim tek inandığımız şudur: "bir ülkeye milliyetçileri kadar kimse değer veremez, sahip çıkamaz."
bu ülkeyi asıl bölecek olanlar milliyetçiler diyerek son darbeyi vurmaya çalışıyorsunuz. hiçbir darbenin altında ezilmeyecek bir inançtır bu. ve özür diliyorum ama "milliyetçi fikriyatı" ülkeyi bölmekle suçlayan zihinlerin temizliğinden şüphe diyorum.
şuna artık daha çok inanıyorum. biz gerçekten güçlü bir milletiz. neden mi? içeriden biz, dışardan yabancı devletler o kadar uğraştıkları halde hala ayaktayız. çünkü inancımız var. bu inancı bize kaybettirmeye çalışanlara karşı duran ben gibi milliyetçi gençler var. şükür olsun ki var.
istiğna makamının "gıcık"lığı üzerine, hocamın affına sığınarak:
kendisini "ebedi ocaklı" olarak gören hocama, ebedi ülküdaşıma, ebedi ocaklı kardeşi, ülkücülük formasyonunda katkıda bulunduğu bir talebesi olarak bir iki laf etmek isterim.
son bir aydır alışık olduğumuz hicivli dilini, bu açılım safsatasına milletin temsil ettiği kısmının hassasiyetlerini dile getiren partiye ve parti başkanına yönelterek alışık olmadığımız bir muhattaba doğrultmasına ebedi ocaklı olarak şaşırdım elbette. evvela yazısının başını iktibas etmek gerekli:
""Tamamen apolitik bir şey olsun; biraz edebî çeşnisi bulunsun, siyâsi gerilime bais bir şey olmasın" fikriyle kaleme aldığım "Yeşilvadinin Küçük Eniştesi" başlıklı yazı, işte iki günden beri âsâbımı bozmuş bulunuyor."
şimdi hocam, el insaf. mevzu bahis yazı apolitik değil, tamamen politik. sizin alaylı dilinizi kullanmanızın siyasi yazı yazmanıza mani olmadığını en iyi bilenlerdenim. yıllardır yerden yere vurduğunuz siyasileri büyük bir keyifle okuduğum hatırımda. herhangi bir partiyi eleştirmenizde, eskiden mensubu olduğunuz parti dahi olsa bir beis yoktur muhakkak. zaten partinin kahir ekseriyeti parti yönetiminden memnun değil. sizin daha evvel eleştirdiğiniz konularda size yüzde yüz katılan birçok ülkücü var. yani benim esas meselem sizin partinizi eleştirmeniz değil, fakat eleştirdiğiniz noktalardır.
son günlerde mhp'nin sokaktan çekilmesi ile alakalı oluşturulmaya çalışılan "korktular, bakın onlarda silindi artık yoklar" edebiyatına sizin de katkıda bulunmanızdır benim sizi eleştirdiğim nokta. yeşil vadi'nin küçük enişte'si başlıklı yazınızda verdiğiniz bunlar konuşur konuşur da birşey yapamaz artık, kuru gürültücüler mesajı ebedi ocaklıların kanına dokunmuştur elbet. çıkmasının faydası ne olur onu bilemem. fakat benim okuduğum kadar sizin yaşamışlığınız, unutmuşluğunuz var. ülkücü hareketin gördüğü yanlışı eliyle düzeltmeye gönüllü olduğunu siz benden çok daha iyi bilirsiniz, siz de bu gönüllülerdendiniz zaten.
siyasi arenada milletin bir kısmının hassasiyetlerini dile getirenleri küçümsemenizi, hareketin potansiyelini küçümsemenizi, vel hasıl hicivli dilinizi yönelttiğiniz cenahın kabahatini ilk defa anlayamayan ebedi ocaklı kardeşlerinizi, abileri olarak anlamanız dileğiyle.
bugün enterasan bir yazı yazmış zaman gazetesi yazarı. normal de her yazısına bir miktarda olsa ironi koyar lafı ağır ağır geçirirdi. bugün direk girmiş konuya ve döşenmiş.
o artık emekli ve istanbullu. kıvrak zekası ve düşünceleri konuşmalarından ziyade yazılarında temayüz eder. iyi hatip değildir ama konuşurken de ne kadar zeki, oturaklı, kültürlü ve dahi muzip olduğunu hissedersiniz. tek sorun yazıda harika bir üslup oluşturmasına rağmen bu başarıyı konuşmada gösterememesidir. yılların hocasıdır halbuki. istanbullu olmaklığından sonra artık onu ekranlarda daha fazla göreceğimiz açıktır. hocama Allah uzun ömür versin, o yazsın biz Türkçe öğrenelim. o yazsın biz düşünelim.
her cumartesi gecesi (bkz: Shaber) kanalında çocuk edebiyatı yazarı ve gazeteci (bkz: Salih Zengin) ile birlikte (bkz: 'masaüstü') isimli bir muhabbet programı sunacak büyük insan. oldukça keyifli olacağını düşünmekteyim. ilk konukları da şafak sezer imiş. seyredile...
ilk olarak "gemilerde talim var" isimli kitabıyla tanıdığım, daha sonra gazetelerden internetten geriye dönük ve güncel yazılarını takip ettiğim hayranlık uyandıran türkçeyi ustalıkla kullanan ekol insan.
eskiden çok severdim kendisini, gazetede ilk onun yazılarını okurdum ama sonradan farkettim dişe dokunur tek yazısı yok; öyle havadan sudan yazıyor , artık okumuyorum bile.
bugünkü yazısında seçim konusunu, ve yapılan propaganda çalışmalarını alaylı bir şekilde ele almış yazar. beğenerek
okuyoruz. ayrıca bugünkü yazısından bir parça vermek gerekirse;
-Mm, anlaşıldı, başka bir konuya geçeyim öyleyse. Seçim konularına pek dokunmuyorsunuz, neden?
-Heyecan verici bulmuyorum da ondan; büyük bir ses ve afiş kirliliğine mâruz kalıyoruz. Propaganda çalışmalarının büyük çoğunluğu zarafetten, estetikten mahrum basit, klişe şeyler; kelime oyunları... Mesela dün gazetenin birine etiket yapıştırmışlar, diyor ki, "Kadıköylülerin selami var" Breh breh! Selami adlı bir aday Kadıköy'den aday imiş, selamla, selami arasında kelime oyunu yapıyor. Doğrusu hiç de zekîce görünmedi bana. Meselâ Saadet Partisi'nin istanbul il binasındaki pankart: "istanbul'u ahlâkın başkenti yapacağız". Dinî, ahlâkî malzemenin siyasette tasarruf edilmesi sıkıntılı işlerdir, tasvib etmem. Birisi dürüstlüğe sarılıyor, öteki ahlâka. Hanedânımıza dâmât mı seçiyoruz birâder; taşıman gereken asgari vasıfları niçin başımıza kakıyorsunuz? Sonra nedir o, "büyük düşün" sloganı. internette fecî dalga geçiyor gençler böyle şeylerle... (burda sözlüklerden mi bahsediyor ne *)
16 Mart 2009 tarihli yazısında, Bilim ve Teknik dergisini, evrim konusunda taraf tutmakla suçlamıştır. Ancak kanımca bu son derece haksız bir suçlamadır. Çünkü bilimsel dergi olan Bilim ve Teknik'in evrim konusundaki yayınlara akıllı tasarım fikrinden çok çok daha fazla yer vermesi, sadece, biyoloji biliminde evrim fikrinin alternatif teoriler karşısında gördüğü ezici desteğin bir yansımasıdır.
Acaba Türkiye'de ve dünya'da biyologların, diyelim %95'i evrimi desteklerken, Bilim ve Teknik'in yayınlarında %50 evrim, %50 akıllı tasarım fikrini savunması bir tarafsızlık örneği mi olur du? Evrim belki Türkiye için fazla 'hassas', o nedenle soruyu şöyle soralım: Bilim adamlarının %90'ı küresel ısınmanın bir gerçek ve sorun olduğunu söyler ve bu yönde çeşitli kanıtlar ortaya koyarken, sırf bir kaç bilim adamı pPetrol şirketlerinden sağladıkları finansal destekle araştırma yapıp "küresel ısınma yoktur" diyor diye, Bilim ve Teknik dergisinden bu iki fikre eşit ilgi göstermesini bekleyebilir miyiz? Bence bilim dergileri, bilimsel alandaki görüş farklılıklarına, bu farklı görüşlerin bilim alanında gördükleri ilgi oranınca yer veriyorlar; ve çok da doğru yapıyorlar. Bilim ve Teknik'in yayınları bir sebep değil sonuç, bu sonucun değişmesini isteyenler için ise onlarca hakemli bilim dergileri, binlerce fon v.s. hazır beklemekte.
Kitap imzalamak için Konya'ya geldiğinde, tanıdığıma, gördüğüme pişman olduğum, ama yazılarına hâlâ bayıldığım, "anadoluculuğunun" lafta kaldığını o gün anladığım yazar kişi...
Kitap imzalarken karşısında, elindeki "bir Ahmet Turan Alkan kitabının ilk sayfasını" imza için açmış bekleyen bir genç hanım olmasına rağmen fosur fosur sigara içmeyi sürdüren,
Üniversiteden bir arkadaşının babası olduğunu söyleyen yaşlı adamı gene oturduğu yerden sigara içerek karşılayan, ayağa bile kalkmayan, oturacak bir yer, vefa ve hurmet belirtisi göstermeyen,
Kitabevi sahibi, kto yetkilileri, bazı yerel gazete mensupları etrafında toplanıp sohbet etmesi için ağzına bakarken bile, hâlâ sigara ve çaydan ayrılamayan,
türkçenin güzel kullanımı ile ilgili açılan bir sohbette, kitabevi sahibi beyefendinin "gerçekten okuyucu güzel türkçe kullanan sizin gibi yazarlara değer veriyor, bunu kitap satışlarından anlıyoruz efendim" derken, "işte ben de paraları götürüyorum" gibi "densizce" mukabele eden,
kalıbının adamı olmadığını ve yazılarında oskarlık rol yaptığını o gün anladığım mükemmel yazar.