Bu günkü köşe yazısında ilber ortaylı'nın atatürk'e iftira edenlere, küfredenlere hödük demesini eleştirmiş. Tamam yaptıkları yanlış ama hödük demek de hoş değil, hödük pezevenk anlamına gelir diyor. Tdk dahil hiç bir sözlükte hödük, pezevenk anlamına gelmez. iftiracı müptezelleri koruyayım derken kendi kültür seviyesini göstermiştir. Ayrıca ilber hoca bu ahlaksızlara pezevenk demek isteseydi de derdi ama muhtemelen gavat kelimesini seçerdi.
sırtını savunduğu iktidarına dayayıp, gazetesinde surekli ona buna çatan, çamur atan köşe yazarlığı yaptığını zanneden polemik kişisidir.
sorarlar sana, "Hiç haber yaptın mı? , düşüncelerinin temeli nedir? , araştırmalarının boyutu ne " . cevap yok tabi. dök icindeki kinini, saldır karşı tarafa, uydur uydur yaz. tv'de de bu işin görsel boyutunu yapıyor.
iktidarı yalayıp yutarak para kazanan gazeteciler kategorisinin ali bulaç ile birlikte toleranssız yaftalamacılar alt kümesindendir. sadece laiklik kelimesini görünce bile pelerin sallayan matador karşısındaki sığır gibi gözleri yuvalarından fırlayan biri olduğu için kendisinin gözünden baktığımızda "laikçi" ve "kemalist" bir "seçkinci" olan turgut özakman'ı TÜYAP kitap fuarında cam fanus içerisinde ellerinde eldiven, yüzünde maske olduğu halde okuyucularıyla buluşmasını görünce takunyacı zekasıyla bu durumu "kendini üstün görme" olarak algılamış ve yazarın okuyucularına "Hepiniz mikropsunuz" demeye getirdiğini köşesinde yazmış. ergenekon mevzusu ortaya çıktı çıkalı servis haberlere alıştıklarından olsa gerek gördüklerinin hakkında soru sorma, araştırma yapma gibi mesleki pratiklerle teması köreldiği için nedendir-niçindir sormadan yorumunu yapıştırmış hazret. ağustosta çok ciddi bir ameliyat geçiren, akciğerinin yarısı alınan ve hastalık sonrası iyileşme döneminde olan Özakman'ın nezle bile olmaması gerektiği için cam fanus içerisinde oturarak enfeksiyon kapma riskine rağmen imza gününü iptal etmediğini, hasta haliyle okurlarının kitaplarını imzaladığını öğrendiğinde taraf klasikleri arasında yerini almış ntv haberi sonrası ahmet altan'ın yaptığını yapmasını, önce insanlığın sonra gazeteciliğin gereklerini yerine getirmesini bekliyoruz kendisinden.
ingiliz istihbarat belgelerini tarih diye savunan, ingiliz ajanlığını normal gören kalemşör.
ulan madem ki, tarih diye ingiliz ajanlığı yapacaksın; kendi fikirlerin gibi ne diye savunursun?
Dünyadan Dilipak'ı aratacak kapasitede, ağzından lağım akan, siyasal islamcı ve kürtçü bir tsk düşmanı eksilmiştir..
Ergenekon balyoz gibi suçlamalarla karaladığı suçsuz insanların ahı yakasına yapışsın.
"Atam sen kalk da ben yatam." "beni türk imamlarına emanet ediniz." Gibi kitapların yazarıydı.
Hadi yattın ahmet, corona'na şifa olamayan imam da dünyayla ilişiğini kesmiştir..
Diyeceklerim bu kadar.
kaleminden sıradan köşe yazısı okumadığım köşe yazarı. mehmet altanı okumak için açtığım star gazetesi sayfasında tuhaftır önce ahmet kekeç i okur sonra mehmet altan ı okumadan sayfayı kapatırım. yazıya doyum bu olsa gerek.
kimseye ayar verdiği, polemik yaptığı yoktur.
ayar veren kişi dikkate alınan biri olur öncelikle.
polemik iki kişi ile yapılır zaten. öbür türlüsü elizabet olur ki ahmetimin yaptığı budur.
camii önünde ezan vaktini bekleyen amcalar neyse, ahmet kekeç odur.
bilgi birikimi hayata dökme anlamında yani. sonra bazıları 'mümin amcalarımı küçümsüyorsun yea' demesin.
10 yıldır iktidarda olan bir partinin yılmaz savunucusu ahmet kekeç e tavsiyemdir: abi 10 yıldır memlekette ele geçirmediğiniz makam, mevki, kurum kalmadı. artık bıraksan bu fakirlik kokulu mağdur edebiyatını.
inan partine oy verenlerin binde biri bile okumuyor seni, onlar gazete okumuyor çünkü.
böyle insanları gördükçe, içinde bulundukları karanlığın içinde üç kuruş daha para kazanmak için bata çıka neler yazdıklarını, üç kuruşluk payeler için ne gibi yalakalıklar peşinde olduklarını, nasıl bir biat kültürü içinde yetiştiklerini, efendilerinden aferin almak için nasıl küçüldüklerini, kişiliklerini nasıl satışa çıkardıklarını gördükçe acıyorum bunlara.
yarın çoluk çocuğunun, eşinin dostunun yüzlerine nasıl bakacaklar merak ediyorum. herkesin yandaş, satılık olarak tanıdığı bir insan olmak nasıl bir duygudur kendisi açıklasın bize istiyorum. o yalakalıkla edindiği, başkalarına kara çalmakla, çamur atmakla, hakaret etmekle cebine giren üç kuruşu çoluğunun çocuğunun boğazından nasıl geçiriyor, gururu hiç mi zedelenmiyor, kendine aynada bakınca yüzü hiç mi kızarmıyor acaba? acıyorum kendisine...