Kafası kocaman olan şair.Küçükken çiçek hastalığı geçirmiş diye biliyorum.O olmaya da bilir.Arap olduğu için lisede dışlanmıştır şair-i azam.Adam kere adamdır.
Tam bir halk düşmanı. Anadolu halkını sınıflandırmada karınca cinsine sokan, halkın yemek peşinde koşmaktan başka işi olmadığını düşünen, onları öylesine aşağılayan bahtsız bir adam:
--spoiler--
... Anadoluluların becerikliligi ancak öküz tezeğini kullanmada görülür. Tezegin bu adamlar nezdindeki kıymeti hayret vericidir. Sürüler meraya çıkarken yahut akşam eve dönerken kadın çocuk, gözleri bir noktaya kilitlenmiş gibi, öküz kıçlarından bir saniye ayırmayarak ve yüzlerce rakipten geri kalmak korkusuyla seri adımlarla koşarak, öküz götünden düşen en ufak bir bok parçasını toplamak üzere dirseklerine kadar bulaşık elleri ve hırstan patlamış gözleriyle yere kapanırlar...
--spoiler--
inci eningün - zeynep kerman, ahmet haşim bütün eserleri, vı, istanbul 1991, s. 66 - 70
not: yazıyı günümüz türkçesine çevirdim, zira yarısı arapça.
Ahmet haşim cimri bir dostunu yemeğe götürür. Cimri, en pahalı yemeği sipariş eder, peşinden söylediği yemekte en pahalı olanlardandır. Ahmet Haşim, hesabı ödeyebilmek için yemekten vazgeçer, kendisine kahve söyler. Cimri dostu, ikinci yemeğin ardından, garsona verdiği siparişin de en pahalılardan olduğunu görünce dayanamaz şöyle söyler: Rica ederim, yemeği kendi paranla yiyormuşcasına sipariş edermisin.
deniz
sürüklenir zehebî kumlar üstünde
bütün menâzır-ı hüzn-ü gurup ile yalnız
yükselen reng-i şâmın altında
öksürür nâtüvân-ü nâlende
hasta bir genç kız
bu baharın kolunda bir erkek
hüzn-i sâriye mezc-i ruh ederek
inliyor sessiz...
sonra
durgun sularda bir yıkanan gölge
göklerde nurunu kırpan
büyük, derin, nazar-âvâre
mâi bir yıldız
zehebî: altın, altın renkli
menâzır: manzaralar
nâtüvân: güçsüz, zayıf
nâlende: inleyen
sâri: bulaşıcı
mezc etmek: birleştirmek
bir takım önyargıları sebebiyle asla kendisiyle barışamamış, kadınlardan uzak durduğu için de onlara karşı bir nefret besleyen, tek evliliğini ölümünden yaklaşık iki ay önce yapmış harika şiirlerin sahibi insan.
kendisinin arap kökenli olması sebebiyle edebi ortamlardan dışlandığını ve bu yüzden bizzat katıldığı çanakkale savaşı hakkında en ufak bir eser vermeyen kişi.
hayatta kadın olarak sadece annesini sevmiş; tek evliliğini de kansere yakalandığından dolayı kendisine bakacak bir bayan bulma sebebiyle yapmış, gerçeklik duygusundan ve gün ışığından nefret eden akşam şairi. bize göre adlı kitabında kadınlar için aşağılayıcı ifadeleri vardır.
gerçek dünya onu o kadar rahatsız ederdi ki o belde isimli şiirinde kafasındaki muhayyel dünyayı anlatmıştır. hayali dünyaya öylesine kapılmıştır ki arkadaş ortamlarından hep hayali sevgililerinden bahseder olmuş ve bu hayallere belli bir zaman sonra kendisi de inanmaya başlamıştır.
fecr-i ati dergisinde yazmış, şiir de olduğu kadar düz yazıda da başarılı yazar kişisi. karamsardır, genelde akşam gün ışığında şiirlerini yazmayı tercih etmiştir. aynı zamanda kadınları beğenmediğini şu sözleri ile ifade etmiştir;
"kadin süssüz püssüz bir şeye benzemez. o yüzden süse ihtiyaç duyar,tavus kuşu gibi süslenir. erkek ise sade güzeldir; o adeleler, o kalçalar, o bakıştaki kartal edasi hangi kadında vardır?"
20.yy'ın aruzu en iyi kullanan dört şairinden biridir. * bence bu dördü arasında en iyisidir. tabiatı aruzla yeniden çizmiş, denizi-akşamı-güneşi yeni orijinal bir duyumla kaleme almış, her bir nesneyi keman sesinin büyüleyiciliğiyle aktarmış büyük şair.
(...)
dönmek mi? ne mümkün geri dönmek,
düştüyse gönüller bu melâle?
bir eldir ufuklardan uzanmış,
zulmet bizi çekmekte visâle...
ahmet haşim, simgeci diye bilinir; simgeci olarak tanıtılır. Bu, belki çok genel bakışta doğrudur ancak mutlaka bir etiket yapıştırmak gerekiyorsa ona simgeci yerine izlenimci demek daha doğru olacaktır. Çünkü o, dış dünyayı kendi ruhsal durumuna göre algılayıp şiirine yansıtmıştır. Siirlerinde önceden iyice düşünülüp hesaplanmış, bir anlamı en yetkin biçimde iletmek için belli bir öngörüyle kurulmuş belirli imgeler yoktur. O, dış dünyayı puslu bir perdenin ardından görür; sanki tüm yoksunluklarını akşam'da yoğunlaştırmıştır. Her şeyi "akşam" kavramından anlatıma kavuşturmak ister gibidir. Simgecilerin "şiirde geleneksel kuralları yıkma" biçiminde özetlenebilecek devrimci tutumunu da haşim'de göremezsiniz.
yorgun gözümün halkalarında
güller gibi fecr oldu nümayan,
güller gibi... sonsuz, iri güller
güller ki kamıştan daha nalan;
gün doğdu yazık arkalarında!
altın kulelerden yine kuşlar
tekrarını ömrün eder ilân.
kuşlar mıdır onlar ki her akşam
alemlerimizden sefer eyler?
akşam, yine akşam, yine akşam
bir sırma kemerdir suya baksam;
üstümde sema kavs-i mutalsam!
akşam, yine akşam, yine akşam
göllerde bu dem bir kamış olsam!