seveni de sevmeyeni çok olan; ama öyle ya da böyle imza atmış olduğu kitaplarla her daim en yüksek satış rakamlarına imza atan bir isim. kardeşi mehmet altan ise kendisinin de çok çok ötesindedir.
türkiye'nin de bir gün demokratikleşebileceğine inanacak kadar geniş gönüllü insan..bir türk olarak kürtlere sonuna kadar saygı duyan kültürek haklarına sahip çıkan,içimizdeki bölünme paranoyasının karşısında dimdik ayakta duran olması gereken asla susturalamayacak yazar..
23 temmuz 2007 tarihli yazısında*2007 genel secim sonuçlarını yorumlamış ve yeni hükumetten olan beklentilerini güzel bir şekilde ifade etmiş yazar.
Yeni bir Türkiye...
ilerde bir gün şu son altı ayda neler yaşandığını araştırıp yazan birileri çıkarsa, insanlar Türkiye'nin nasıl korkunç bir tehlikenin eşiğinden döndüğünü öğrenirler.
Sadece şu manasız "e-muhtıra"yı, bombalarla yakalanan emekli subay çetelerini ve Amerika'daki Hudson Instıtute'da yapılan toplantıdaki konuşmaları bir arada değerlendirenler bile hangi belalı çorapların başımıza örülmeye çalışıldığını kavrarlar.
Sanırım ülkenin büyük çoğunluğu neler olabileceğini sezdi.
Böyle büyük bir siyasi başarıyı kazanan AKP'nin hakkını yemek istemem ama bu görülmemiş oy patlaması yalnızca iktidar partisinin başarısıyla açıklanamaz.
Anadolu'yu gezerken konuştuğum insanlarda ben AKP'ye büyük bir hayranlık yerine askeri muhtıraya büyük bir öfke gördüm.
Oralara giden herkes de aynı şeyi görmüştür.
Seçim sonuçları tartışılırken televizyonlarda "askerin yeniden siyasete" karışabileceğini söyleyenlere rastladım.
Bunu bir daha yapacaklarını sanmam.
Eğer yapmaya kalkarlarsa hiç akla gelmeyen işler olur.
Unutmayın ki bu ordunun subayları da bu ülkenin içinde yaşıyor, bakkala, markete, fırına, manava gidiyor ve karşılaştıkları her iki adamdan biri "muhtıra" karşıtı...
Bu işi zorlamaya kalkarlarsa sokaklarda üniformayla gezmekten keyif alamaz hale gelirler.
Hiçbir ordu, kendi halkının yarısını karşısına alarak varlığını sürdüremez.
Onun için bu seçimle bu sürecin sona erdiğini düşünüyorum.
Herkes bu seçimlerden aklına ve meşrebine göre bir sonuç çıkartacak.
Benim görebildiğim ise şu:
Türkiye siyasetinde "silah dönemi" sona erdi.
Şiddeti, savaşı, darbeyi destekleyenlere iktidar yolu kapalı.
CHP'nin darbe yardakçılığı yapmasının cevabı sandıkta ağır bir hezimet oldu.
"Ordu, yargı, cumhurbaşkanı, CHP" dörtlemesiyle hukuk dışına taşma eğilimi tam anlamıyla yenildi.
Herkes şehirli kadınların "türban" korkusundan söz etti ama kimse bu kadınların aynı zamanda "anne" olduğunu ve oğullarını kaybetme dehşetini yaşadığını düşünmedi.
Kürsüden yağlı urgan sallayarak savaş çığlıkları atanların "annelerin" içini nasıl titrettiği hiç aklınıza geldi mi?
MHP, bu ülkedeki annelerden "savaş tamtamcılığı" ile oy alabilir mi?
Ne o ne de başka bir parti bu yöntemle oy toplayamaz geniş kitlelerden.
Aynı durum PKK için de geçerli.
Garip bir rastlantıyla tam seçimler yaklaşırken saldırılarını artırıp gencecik askerleri öldürerek kanlı bir gerginliğin parçası olan PKK, kitleyle bağlarının nasıl koptuğunu, AKP’nin güneydoğuda neden bir oy patlaması yaşadığını iyi düşünmeli.
Kürt annelerin de çocukları var.
Hiç de inandırıcı olmayan nedenler için onları feda etmeye razı olacaklarını sanmam.
Artık 1980'lerde değiliz, şartlar değişti.
Bundan sonra Türkiye'nin normalleşeceğini sanıyorum.
Anayasa Mahkemesi'nin o anlamsız 367 kararına rağmen cumhurbaşkanlığı seçimlerinde çok fazla sorun çıkmayacağını düşünüyorum doğrusu.
Eğer MHP, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Meclis salonuna girmeyen DYP ile ANAP'ın siyasi varlığının bir gecede nasıl tükendiğini anlamaz da Çankaya seçimlerini engellerse ve bir yeni seçime gitmek zorunda kalırsak, MHP'nin de o sandıkta boğulacağına herkesle iddiaya girmeye şimdiden hazırım.
Bundan sonra artık çok büyük sorun olmaz.
Siyasetin yapısı değişir.
CHP'nin çökmesinden sonra "hamaset, eski usul laf atmalar, askeri oyuna çekme çabaları, darbe yardakçılığı" siyasetten çıkar, üslup değişir.
CHP kendini yenileyebilir mi bilmiyorum ama Baykal bir daha lider olarak seçim görmez.
Ya CHP çağdaş bir solculuğu bünyesinden yaratmaya uğraşır ya da yeni bir parti doğar.
Ordu siyasette kapladığı alanı bir anda boşaltmasa da epeyce geri çekilir.
Cumhurbaşkanı seçilir.
Yeni Meclis anayasayı değiştirir.
Milliyetçi oyunlarla, kurnazca anlaşmalarla "içeri kapanma" manevralarının ne tür belalar yarattığını gören AKP, Avrupa Birliği hamlelerine ağırlık verir.
Ekonomi yoluna devam eder.
Üretim ve milli gelir artar.
Demokrasiye yapılan bir saldırıda hedefin yanında durduğu için bu seçimlerden kazançlı çıkan AKP’yi bir dahaki seçimlerde insanlar yaptıkları ve yapacaklarıyla değerlendirir, rakipleri projeleriyle oy almak için çıkar ortaya.
Türkiye dünya platformunda saygıdeğer bir ülke olur.
Ne AKP'liler çok sevinsin ne CHP'liler çok üzülsün.
Bu seçimlerde "kimin" kazanıp kaybettiğinden daha önemli olan,"neyin" kaybedip neyin kazandığı.
Darbecilik, demokrasi düşmanlığı, hukuksuzluk kaybetti.
cezmi ersözle aynı cümle içersinde bulunmasından nefret ettiğim ve kitaplarını okuduğum ender bir yazardır. daha çok aşk değilde aşkın nasıl olabilmesi hakkında olduça beni düşündüren bir yazar, yazarın zaten düşündürmesi gerekir ve ahmet altan bunu gerçekten çok başarılı yapmakta.
(bkz: kristal deniz altı)
yazdığı aşk romanları yabancı yazarlardan taklit ve özenti abidesi gibi duran yazar.
politik görüşleri ise; batılı güçlerin büyük ortadoğu projesi çerçevesinde ülkeyi içine düşürmek istedikleri çukuru derinleştirici nitelikte ve halkın dikkatini bu tehlikeden uzak tutacak yönde* , yani sevmeyenlerinden olduğum yazar. *
not : ahmet altan, mehmet altan, çetin altan ; al birini vur ötekine şeklinde görünmekteler gözüme.
şu andaki hislerimi ileride pozitif yöne doğru güncelleyeceğimi biliyorum ama şu an için, yani onu yeni yeni keşfettiğimi hissederek ve müthiş bir aydınlanma ve uyanışla söyleyebilirm ki; ifade yeteneği olarak üstadlar üstadı bir adamdır bu insan.. dediğim gibi daha yeni keşfettim.. tek bir kitabını okumadan köşe yazılarıyla başladım onu tanımaya.. bu yazımıda, kendisinin siyasi veya ne bilim dini veya bunun gibi insanların insanlara beslediği saçma sapan seçici algıyla benimsediği herhangi bir egomu törpüleyerek yaklaşıyorum kendisine ve sanırım bende uyandırdığı, ifade gücüne hayranlık çoğalarak artacak.. yazılarının büyük çoğunluğu şüphe götürmez birer şahaser.. hatta uzun zamandan beri sözlükten soğumuş ve adam gibi yazmayan biri olarak beni bulunduğum yalnız ortamda bu duygularımı dışa vurmamı, biriyle paylaşmamı deliler gibi teşvik etmiştir kendisi.. ulan sözlük.. senide bi seviyorum bi sevmiyorum, sana bi açılıyorum bi açılmıyorum.. öyle veya böle daha kaliteli bişey olcağana dair ümitlerimi taze tutuyorum hala he.. haberin olsun istedim bu arada.. ki bu apayrı bi konu... neyse.. bu ahmet altan çok değerli bi insan.. içten, realist, egosunu gerçekçi bi yönde dizginlemiş kıvamında hayatın içinden.. ve kıvamında da hayatın dışından bi adam..!! ama ona az önce biraz darıldım.. çünkü bu, zamanları aşan yazısında son yıllarda üstünde fazlasıyla kafa yorduğum "türklerin bu denli yüce ve dünayaya sözünü geçirmiş bir imparatorluğun üzerine kurdukları herkesi ve herşeyi kendine düşman olarak algılama paranoyasının kökenlerine inme gerekliliğini ve daha nice, neden türkler olarak böyleyiz ve burdayız" sorusunu irdelemesiyle üzerinde çalıştığım bi konunun daha önce neredeyse birebir benim gibi düşünen birinin olduğunu bana göstererek özgün bir eserde belki yollarımı tıkadı..:) ama olsun ben bunu kendime mükemmel bir referans olarak algılayıp önüme bakıyorum.. işte o tarifsiz yazısı.. keşke bu yazının bilincine 70 milyon da varabilse diyorum ben... buyrunuz buradan..
kendisi uzun süredir hürriyet pazarda yazmakta... arşivden eski yazılarına, nettende daha eski yazılarına ulaşmak mümkün.. lan en son kimin hakkında bu kadar yazdım ki... valla helal olsun ahmet abi..
yazar çetin altan'ın oğludur istanbul üniversitesi iktisat fakültesi' mezunudur 1950, istanbul doğumludur.. gazeteci yazardır. yazdığı kitaplar oldukça güzel sürükleyicidir..iyi betimleme yapar..
kendince şiirleri vardır..
kıl kapılacak bir kişilik değil karizmadır..
sülalesi okumuş entellektüeldir..
O çocukluk dönemimden sonra bir daha hiç dindar olmadım, oruç tutmadım, dua etmedim, namaz kılmadım.
Lise yıllarında karşımdakinin inançlarına hiç aldırmaz, herkesin korktuğu bir güçten korkmamanın tuhaf lezzetiyle diğer çocuklarla kıyasıya tartışırdım, onlar Tanrının varlığını kanıtlamaya çalışırlardı ben yokluğunu.
Küçük bir çocukken inanmayı ne kadar sevdiysem, ilk gençliğimde de inanmamayı o kadar sevdim.
taraf gazetesi'nde yazdığı dinden korkmayın başlıklı yazıyla yine aydın olmanın gerçek tanımını yapmış yazar, gazeteci;
Ülkemizin çok önemli bir gerçeğine bu kadar mı iyi değinilir? Yılların irinli yarasına bu kadar mı yumuşak bir biçimde neşter vurulur? Bu ülkenin, elleri kuvvetlice sıkılıp, bir şey söylenmeden sadece yaşlı gözler, duygulu yüzler ve sıcak bir gülüşle yüzüne bakılası entelektüellerinden ve kendisiyle aynı tarafta olmaktan övünülecek az sayıda kişilerinden olan Ahmet Altan için ancak şu denebilir: iyi ki varsınız! (bkz: #1703806)
kadın psikolojisine son derece hakim, bunu da istedigi gibi kullanabilen yazar. yazilari hürriyetin formatina uygun olmadigi icin ayrilmistir. tabi yazamiyor özkök bubamiz gibi "londra'da giderken bir kadin görmüstüm" diye.
kadinlari anlayan biri olarakta karsi cinsleri tarafindan begeni ile karsilanmakta bizi bir sen anlarsin sloganiyla reklam olmaktadir. kimi zamanda fantezileri ile erkeklerin gönlüne taht kurmaktadir.
toplumun tabu, yasak, ayıp kabul ettiği konularda derin bakış açıları, zeki çözümler ve muhteşem analizler içeren yorumlarıyla, kendisine pek makbul gözle bakmayanları bile şaşırtan usta yazar;
insan bu kadar mı korkusuzca dikilebilir haksızlıkların karşısına... herkesin ordudan tırstığı ortamlarda bu kadar mı net ve haklı bir duruş sergileyebilir, devlet mekanizmasını kendi yanlış çıkarları için çar çur edenler karşısında...
bir yazar başına tüm politikacılara örnek olmak kolay değil!
bir küçük gazete olarak tüm basının dev tekellerine burunlarını sürterek yol göstermek kolay değil.
Kandil dağına giderek PKK'nın en önemli kampını ziyaret eden gazetecilerden biridir. Cesaret işidir mi desem? Ne işin var orada mı desem? Anlaşılması güç bir hareket. Diğer ziyaretçi için
pkk kadrosuyla röportaj yapar. röportaj üzerine sabah gazetesinin sorularını yanıtlar. sabah gazetesi olayın bokunu çıkarır ve ahmet altan'ın sarfetmediklerini yazar. örneğin, sabah, ahmet altan'ın ''pkk'nin şokta olduğunu'' söylediğini ekler röportaja. ancak ahmetciğim altan'ım reddeder. şöyle: http://www.enternasyonalhaber.com/medya/457.html