bugün

benim de sinan'da kendimi gördüğüm, 6. Defa izlememde ise idris olduğumu daha doğrusu olacağımı fark ettiğim film.
okuduğum film.
nuri ve bilge ve ceylan'ın top 3'e giren filmidir.
Nuri bilge ceylan’ ın Bol diyaloglu, bol yürümeli, bol rüzgarda savrulan saçlı filmi.
en sevdiğim nuri bilge ceylan filmi.. diyaloglar beni benden alıp götürüyor öyle ki çok güzel. doğu demirkol ile serkan keskin in olduğu sahne en iyi diyalog sahnelerindendir.
Gelmiş geçmiş en iyi 3 türk filmi arasına girer.
Bir 3 saat daha olsa izlerdim. O kadar seviyorum bu filmi.
Guzel filmdir. Nuri'nin filmleri genelde guzeldir.
Krzysztof kieslowski'nin öldürme üzerine kısa bir film'ine göndermeler olan (ya da ben öyle zannediyorum) eser.özellikle köprü üzerindeki heykelin suya atıldığı sahne neredeyse birebir aynı.
Yarısındayım seneye tamamlarım.
Ne trt bu filmi yayınlamaktan bıktı ne de ben izlemekten bıktım.
Sozkonusu yönetmenin önceki bir çok filmi çok sıkıcı geldiği için izlemeye hala cesaret edemediğim ama çokta merak ettiğim filmdir.
Ben murat Cemcir ve doğu Demirkol u beğendim.

Bu arada Demirkol un keşfedilme hikayesi

https://youtu.be/KmdFCN29dTs
Nuri bilge ceylan'ın upuzun metrajlı filmi. 3 saat ney lan!
görsel
Meşhur son sahne.
Diyaloglar o kadar suni geldi ki, normal hayatta kimse o kadar uzun ve girift cümleler kurmaz. insanlar vermek istedikleri mesajı kısa ama özlü mottolarla verir. Uzun cümlelerin bir dezavantajı da söylenirken içindeki duygunun kaybolmasıdır. Nasıl söylesem doğu demirkol’un Ağzından çıkan her cümle sanki çok kötü bir dublaj gibi olmuş. Doğu demirkol demişken, hayatta bulunduğu konuma nasıl geldiğini algılamakta zorlandığım iki kişi var biri doğu öbürü genç Sabri. Bu alanda hevesi olan insanların %80’i gerekli imkanlara kavuştuğu taktirde kesinlikle daha başarılı olabilirdi.

Özet:sarmadı. Doğu demirkol yerine Ali atay, babası yerine de ahmet Mümtaz taylan oynasaydı o zaman tadından yenmezdi. Ama bu haliyle olmamış!
galiba en çok etkilendiğim nuri bilge ceylan filmi. nuri bilge ceylan ın en çok diyalog içeren filmi. film yazar olmak isteyen sinan etrafında yasananlari anlatıyor. bir otobiyografi filmi tarzında daha çok. nuri bilge ceylan dan bahsettiğime göre sanıyorum ki oyunculuklarin dogalligindan, hikayenin gercekciliginden, filmin sanatından bahsetmeme gerek yok. hepsi fazlasıyla yerinde. beni bu kadar etkileyen bu filmin cannesde herhangi bir ödül alamamasina gercekten aklım ermiyor. neticede film festivalde gosterime girip izlendikten sonra 15 dk boyunca ayakta alkislaniyor, ki bu cannes festivalinde eşine az rastlanır bir olay. sinan'ın babasıyla olan ilişkisi gerçekten derin mesajlar içeriyor. yazar süleyman ile sinan'ın tartışması sinan'ın dusuncelerini daha iyi anlamamamiza olanak sağlıyor(buraya ayrı bir parantez acmak isterim. hatırlarsanız sinan süleyman'a bir kişi için çok önemli olan bir şeyi cok iyi başka bir amaç uğruna sahibi izin vermese de feda eder misiniz gibi bir soru sormuştu. yazarsa birkaç şey dedikten sonra şu çok etkilendiğim cümleyi demişti: "vicdaninla halledebiliyorsan her şey mübahtır". filmin sonuna doğru da sinan babasının çok sevdiği köpeği kendi emelleri uğruna satmıştı...).hele o imamlarla olan uzun diyaloglu sahne belki de film boyunca en etkilendiğim sahne(burda da bir parantez açıp sinan'ın özgür irade sahibi olmakla ilgili söylediği cümleyi buraya yazmak istiyorum: "herkesin harcı değil özgür irade. o yüzden o cesareti gosteremeyenler var olmayı değil kul olmayı secmiyorlar mı?") islamin anadolu insanindaki 2 farklı bakış açısını çok güzel bir şekilde betimliyor. bu filmden sonra artık kesin bir şekilde anladım ki nuri bilge ceylan filmlerinde alışık olduğumuz süper kahramanımsı iyilik meleğimsi kahramanlara hiçbir zaman yer verilmiyor. belki de bu yüzden diğer yönetmenlerin ulaşamadığı bir doğallıkta eser çıkarıyor. her insanın zaaflarinin da iyiliklerinin de kotuluklerinin de olduğunu gerçekçi bir şekilde gözler önüne seriyor. filmin sonunda iki farklı son görüyoruz. birincisinde kaderine razı olmayıp sinan kendini asıyor. ikincisinde ise sinan babasıyla olan mücadelesini sonlandırıp eline kazma küreği alarak babasının kaderini yaşamaya başlıyor. ortak olan sey ise bu iki sahnenin de sinan'ın ruhunun ölümünü temsil etmesi.....

yazımı idris in şu cumleleriyle bitirmek istiyorum: "var mi öyle pat diye hayale ulaşmak. neler yaşadım, ne insanlar tanıdım... çoğunu unutmuş olsam da unutmusun bile bir cazibesi var bence. insan biraz da zamanın içinde süzülmeli. iyi ve kötü anıları birbirine karışıp belirsizlesmeli ve silinip gitmeli!...''
Hic sıkîlmadan izledigim filmlerden biri.
taşrada baba-oğul ilişkisini ve hayallerini kovalayan yeni mezun üniversite öğrencisinin dramatik hikayesi. çoğu yetişkinin geçtiği yollar, hayatın ta kendisi!
Defalarca izlediğim, dönem dönem izlemeye de devam edeceğim filmlerden biri. Film hakkında başka şeyler öğrendikçe daha da ilgisi artıyor insanın ve bir de bunları bilerek izlemek istiyor.

http://www.seyirlistesi.c.../03/ahlat-agaci-inceleme/
izlerken daralmanın aksine içinde kaybolduğum nadir filmlerden. Filmin çekildiği yerlere son derece hakim olmamın da bunda payı vardır muhtemelen ama abartısız oyunculuklar, filmin altında verilmeye çalışan mesajlarla 3 saatin nasıl geçtiğini anlamamıştım.
Filmde “ diktatör olsam buraya sevabına atom bombası atardım” sahnesi de bölge halkından tepki çekmiştir bu ayrıntı beni hep gülümsetir.
kum ocağını işleten adam iyi oyuncu.
gözden kaçmasın.
yeni izledim.
puanım 8/10.

murat cemcir sadece komedi oyuncusu olmadığını göstermiş.
2. Defa izlendiğinde etkileyiciliğinden bir şey kaybetmeyen film. Hatta ilk kez izlediğimde ruhum bu kadar daralmamıştı.

Edit: alttaki yazar adamın memlektinde çektiği film için hiç bilmediği yerde çekti demiş troll müsün kardeş
(bkz: sıkışınca karanlık çekim yapan yönetmen)